Sonbahar güzellemesi
Ayşen Aksakal
Yaz bitti diye, güzel günlerimizi bitti mi sandın? Sonbahar aslında öyle sevilesi ki sevmeyi bilene... Rengi sepyadır her şeyden öte sonbaharın. Sepya seni alır anılara taşır. Sonbahar ile şehir, fotoğraf albümünde eski bir sayfa kılığına bürünür. Alır gider seni eski aşklarına, ilk danslarına, özlenen bir yaşlı elin kokusuna, eski evinizin sarı lambasının sıcaklığına, defterlerini kapladığın ilk güne, gurbetteki ilk gecenin yalnızlığına. Bir yaz aşkından çıkmışsan hele, her yaprak yere düştüğünde dalarsın, şarkılar dinleyesin gelir her daim. Hüzünlüymüş sonbahar, melankolik edermiş insanı; tatsız mı peki o kadar da o halet-i ruhiye? Bunca şarkı bu havalar için yazılmadı mı? Onca şiir kitabı kumsalda okunsun diye mi basıldı? Evin camını yağmurlar döverken ve ama henüz ısınma derdin de yokken, kendini atıp cam önüne, kahvenin kokusunu içine çekip, kitabından bir yaprak daha çevirmenin keyfi neyde var ki? Kitabına kum dolmadan, gözüne güneş kaçmadan, zamanı içerek değil de yudumlayarak a’nın tadına varmak. Hazır kopmuşken ana akım medyadan; izlenecek ne çok film, aranacak ne çok eski dost, unutulmuş ne çok çizgi roman var. Uzun gecelerle birlikte, konuşulacak ne çok konu, karıştırılacak ne çok eski fotoğraf, açılmaya açılmaya içeriği unutulmuş ne çok çekmece var. Yaz geceleri kendimizi her esintinin peşinden sokaklara atarken, sonbaharla birlikte mutfağa dönmenin zevki; dostlar için hazırlanan Çerkez tavuğu, emek emek sarılan zeytinyağlı sarmalar, barbunya pilakiler. Akşam masada; birbirinin rakıyı nasıl içtiğini bilecek kadar samimi dostları ağırlama rahatlığı. Dışarıda esen serin rüzgara inat, içinizi ısıtacak sohbeti düşünerek ocağı kısık ateşe almak. Şehrin en sevdiğin caddesinde, ince bir montla; üşümeden, sıcaklamadan, kulağında en sevdiğin müzik ile yürümek, kuru yaprakların hışırtısını duyabilmek için aralarda müzikten kopmak, şehrin sarımtrak griliğini içine çekmek, nerede ne yaşıyor olursan ol; o rüzgarın savurduğu saçlarınla özgürlüğü hissetmek, yepyeni kararlar için kendine dönebilmek, kararlarına vakit ayırabilmek; yazın telaşından sonbaharın dinginliğine kendini bırakabilmek lüksü. Bu mevsim ki; film şeridi gibi geçiriyor gözümüzün önünden geçmiş günleri. Geçen yazı bir sınav gibi koyuyor önümüze, kış; yağan ilk kar ile beyazı hayatımıza umut diye sokmadan önce; kendimizi tartmamıza zaman veriyor. İlkbahar ile gevşeyen gönül yaylarına inat; geçmiş aşkların hakkını teslim ettiriyor. Hengame içine bir soluk, bir es bırakıyor. Sonbahara güzellemede aklın yolu birdir; Kasımda Aşk Başkadır’da izlediğimiz Charlize Theron hep zihnimizde o inadına gülen yüzüyle kalacak; November Rain’de “Everybody needs somebody, You are not the only one” dedikçe Guns n Roses; bu sözlerin 1991 yılında yazıldığını kimse sorgulamayacak, kim ne derse desin; tarihin en büyük devrimi hep ekim ile birlikte anılacak, bize de bu sonbahar; memleketin en unutulmaz yazına müteakip; heyecanla, umutla, daha kalabalık ve aydınlık günlere haberci olarak gelecek. Belki bu sonbahar tarihte bir sayfa yazmamıza sebep olacak; 10 yıl sonra yine bir sonbahar akşamı keyifle okunan kitabın bir sayfasında 2013 sonbaharından bahsedilecek. Sonbahar güzeldir, biz onu sevdiğimizden ötürü. Her mevsim gibi sevilesidir, sevenin yüreğinden ötürü. Mevsimler varsın geçsin ömrümüzden, içimizdeki çocuk koştukça, kahkahamız içimizden koptukça, elimizden tutacak bir el hep var oldukça, mutluluk kadar acıyı da paylaştıkça, hayat aynı coşkuyla bizden taştıkça, sonbahar ancak keyiftir bize, derdi yanımıza uğramaz. Neticede bu mevsim, bu sepya tonlar, rengiyle, sesiyle, rüzgarıyla hoştur. Ne dersem diyeyim ustanın lafı üzerine boştur.
Itır saksısında artan koku, denizlerde uğultular ve işte dolgun bulutları ve akıllı toprağıyla sonbahar...
Sevgilim, yaş kemâlini buldu. Bana öyle gelir ki belki bin yıllık bir ömrün macerası geçti başımızdan. Ama biz hâlâ güneşin altında el ele yalnayak koşan hayran gözlü çocuklarız...
Nazım Hikmet
Evrensel'i Takip Et