12 Haziran 2013 16:06

Başbakan sendikacılara teşekkür edecek

Kadir Yalçınkaya

Başbakan yine geriyor. Durmadan “çapulcular”, “vandallar”, “dış güçlerin piyonları” diyerek demokrasi için sokağa çıkanları gazlıyor, copluyor, gözaltına aldırıyor ve tehdit ediyor. Bir meydanlara darağacı kurmadığı kaldı. Şu an elinden gelse bunu yapmaktan geri durmayacak.
Polisin saldırısı sonucunda, ölenler oldu, binlerce kişi yaralandı, binlercesi de gözaltına alındı. Bu yazı yazılırken 70 avukat yaka paça kelepçelenerek gözaltına alınıyordu.
Bütün bu gelişmeler karşısında nedense(!) sendikalarımız bir serin durma havası içindeler. 4-5 Hazirandaki iş bırakma eylemi dışında bir şey yok. Bu suskunluğun, bu serin duruşun nedeni nedir? Açıklasalar da bizde bilsek iyi olur. Yoksa onların bildiği, bizim bilmediğimiz bir şey mi var acaba?
AKP Hükümeti yaklaşık 11 yıl boyunca arkasına aldığı sermaye ile birlikte özelleştirmeleri tamamladı. Kamuda çalışan işçinin beş katı taşeron ve güvencesiz işçi yarattı. İşçilerin yarısı kayıt dışı çalıştırılıyor. İşçi ve emekçilerin yüzde 70’i açlık sınırının altında bir ücrete mahkum edildi. 10 yılda 10 bin işçi iş cinayetlerine kurban edildi ve edilmeye devam ediyor. Sadece mayıs ayında 154 işçi öldürüldü sermayenin tatlı kârları için. Grevler yasaklandı, sendikalaşan on binlerce işçi işten atıldı. Emeklilik yaşı uzatıldı, prim gün sayısı artırıldı. Eğitim ve sağlık tamamen piyasanın insafına terk edildi. Şimdi sırada kıdem tazminatı ve özel istihdam büroları var. Kamu emekçilerinin iş güvencesine göz konmuş durumda. Sendikaları daha da güçsüzleştirecek, hatta yok edecek yasalar çıkartarak, sözleşme yapamaz hale getirildi. Onlarca sendika barajın altında bırakıldı. Yandaş sendikaları güçlendiren hamleler yaptılar. 1 Mayıs’ta Taksim’i yasakladılar. On yıldır mazlumu oynamaktan bıkmadılar, din sömürüsüne devam ettiler...
Başbakanı da onun polisini de yakından tanıyoruz. İşçiye, köylüye, çevreciye, öğrenciye, gazeteciye, avukata, Kürt’e ve Türk’e aynı orantısız güç kullanıldı. “Çapulcuya meydanı bırakmayız, Topçu Kışlası yapacağız, yüzde 50’yi evlerde zor tutuyoruz” naraları atıyor. Şimdi illerde mitingler örgütlemek üzere harekete geçti ve halkın arasına kin ve nifak tohumları serpiyor.
Bütün bunlara karşı günlerdir halk sokakta, demokrasi ve hak arayışı içinde. Peki sendikalarımız nerede? Bunca olup biten karşısında neden hâlâ bir araya gelip, “Biz de bu işin bir parçası olalım” veya “İşin başına geçip bu harekete işçi, emekçi gücü katalım” demiyorlar, diyemiyorlar? Saydığımız bu sorunlar ve hükümetin yaptıkları sendikalarımızı ilgilendirmiyor mu? Sendikalar bu saldırılardan azadeler mi? İşçiler emekçiler hallerinden memnun değil, bunu biliyoruz da yoksa sendikacılar memnun mu hayatlarından? Yoksa vicdanlar tükenmek üzere de, biz mi anlayamıyoruz?
Halk cop yerken, gazlanırken o koltuklarda oturanlar yarın bu halkın yüzüne nasıl bakacak? Bu gençlere “Gelin sendikalara üye olun haklarınızı güvence altına alacağız” nasıl diyecekler? Onların işçi anne ve babalarının yüzüne nasıl bakacaklar?
Henüz hiçbir şey bitmiş değil. Gençler, kadınlar, emekçiler, gezi parkı direniyor, halk direniyor. Yol yakınken siz de sorumluluklarınızı hatırlayın ve ne yapacağınıza karar verin. Aksi durumda, üzerinize aldığınız sorumluluk gereği, hiçbir şey yapmadığınız için Başbakan size teşekkür edecektir ve belki de ödüllendirecektir.
Cevaplanması gereken soru çok açık önünüzde duruyor.
Ülkeyi satıp-soyup soğana çeviren, suyunu, havasını, deresini, işletmelerini, parayla satanlardan; işçi sınıfına, emekçilere, demokrasi isteyen her kesime saldıran bu yağmacılardan mı yana olacaksınız? Yoksa dört ağacın direnişiyle başlayan, bugün özgürlük ve demokrasi mücadelesine dönüşen  hareketin yanında mı olacaksınız?..

Evrensel'i Takip Et