1 Mayıs 2025 00:20

TOKİ’nin ortaya çıkışı üzerinden: Samandağ’da ne yaşanıyor?

Mesele bireylerin mülkiyet hakları değil; küçük üreticilerin tasfiyesi, toplumsal artı-değerin yeniden örgütlenmesi ve mekânın kapitalist birikim rejimine tabi kılınmasıdır.

TOKİ’nin ortaya çıkışı üzerinden: Samandağ’da ne yaşanıyor?

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı TOKİ konutları

Giray DEMİR

Boğaziçi Üniversitesi

2023’teki Maraş merkezli depremler sonrasında Hatay’ın Samandağ ilçesi, yeniden inşa sürecinin önemli duraklarından biri haline geldi. Ancak bu süreç, sadece deprem ve sonrasında yarattığı fiziksel yıkımın değil, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik çatışmaların da merkezi olmaya devam ediyor. Son olarak Samandağ’ın Mağaracık, Hıdırbey, Kurtderesi ve Vakıflıköy mahallelerindeki TOKİ’nin (Toplu Konut İdaresi Başkanlığı) aceleyle “kamulaştırma” uygulamaları, yerel halkın tepkisiyle karşılaştı. Kamulaştırılan alanlar, bölge halkının geçim kaynağı olan zeytinlikler ve narenciye bahçeleriydi. Köylüler, bu kararların kendilerine tebliğ edilmeden alındığını ve mahkeme süreci devam ederken yetkililerin mahkeme kararını beklemeden iş makinelerinin sabahın erken saatlerinde habersizce arazilere girdiğini ifade etti. Bunun sonucunda yerel halk, geçim kaynaklarını ve tarımsal üretimi kaybetmesiyle direnişe geçti. İş makinelerinin önüne geçen yurttaşlar jandarma müdahalesiyle karşılaştı, bazıları fenalaşarak hastaneye kaldırıldı.

Saldırı “özel mülkiyet”e mi?

Bu gelişmeler sonucunda, son yılların en hareketli geçtiği bu günlerde bazı sosyal medya hesaplarından “özel mülkiyete saldırı” ya da “özel mülkiyet öldü” benzeri söylemler yayıldı [1]. İyi niyetli de olsa buna benzer bir okuma, aslında TOKİ gibi açıkça burjuva aparat olan bir kurumun neden ve nasıl bunu yaptığını bize açıklayamıyor. Başka bir deyişle, Samandağ’daki TOKİ’nin kamulaştırma süreci, yalnızca “özel mülkiyete saldırı” olarak yorumlanamaz; çünkü esasen, mülkiyetin sınıfsal karakteri ve mekânın sermaye birikim süreçlerine tabi kılınması meselesidir. Bu müdahale, küçük üreticilerin, yani köylülerin emek gücüne dayalı yaşam biçimlerinin tasfiyesi ve bu toprakların sermaye için yeniden değerlenmesini amaçlayan bir sınıf saldırısıdır. Bir “sosyal konut” projesi olması gereken TOKİ, neden ve nasıl bir burjuva aparatı haline geldi? Bu sorunun ve Samandağ’daki son olayların yanıtı, Türkiye’nin 1980 sonrası siyasi ve ekonomik dönüşümüyle doğrudan alakalıdır.

TOKİ, 1984 yılında, 2985 sayılı “Toplu Konut Kanunu” ile kuruldu [2]. Bu tarih tabii ki rastlantı değil. Türkiye’nin 12 Eylül askeri darbesi sonrasında şekillenen yeni rejimin ve kurulacak yeni ekonomik düzenin tam ortasında yer alıyor. Askeri darbe, sadece solun siyasal alanını bastırmakla kalmadı, aynı zamanda Türkiye’yi neoliberal ekonomi politikalarına entegre etme sürecini de başlattı. Bu dönemde kamu harcamalarının sınırlandığı, devletin ekonomik alandaki ağırlığının azaltıldığı ve piyasaların serbestleştirildiği bir yapı inşa edildi. Ancak bir yandan da devletin, sosyal tepkileri bastırmak ve kentleşme sürecini kontrol altında tutmak için bazı yeni araçlara ihtiyacı vardı. TOKİ, işte bu ikili mantığın, yani neoliberal kapitalizm ile sosyal kontrolün kesişim noktasında doğdu [3].

TOKİ’nin kuruluş amacı, görünüşte düşük ve orta gelirli vatandaşların konut ihtiyacını karşılamak olarak tanımlansa da uygulamada bu hedef sınırlı bir şekilde gerçekleşti. 1984-2002 arasında TOKİ daha çok konut kredileri verdi, doğrudan üretim çok düşüktü. Üstelik bu konutlar genellikle kamu çalışanları, kooperatif üyeleri gibi belirli gruplara hitap etti. Kısacası, TOKİ en başından itibaren kamusal bir sosyal konut kurumu değil, neoliberal ekonomilerin bireysel borçlanma mantığına uygun bir biçimde daha çok devlet destekli bir kredi mekanizması işlevi gördü [4].

2002’de AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte TOKİ, çok daha güçlü bir yapıya kavuştu. 2004'te çıkarılan düzenlemelerle birlikte Hazine arazilerine doğrudan erişim hakkı kazandı. İmar planı yapma, özel sektörle ortak proje geliştirme gibi yetkilerle donatıldı [5]. Artık TOKİ yalnızca sosyal konut üreticisi değil, aynı zamanda devasa bir kentsel dönüşüm aktörü ve rant üretim mekanizması haline gelmişti.

Bu süreçte İstanbul’daki Sulukule, Tarlabaşı, Ayazma, Fikirtepe gibi örneklerde görüldüğü gibi gecekondu mahalleleri “yenileme” adı altında yıkıldı ve yerlerine lüks konutlar, AVM’ler ve ofis kuleleri inşa edildi [5]. Düşük gelirli halk ya borçlandırılarak TOKİ konutlarına taşındı ya da kent çeperlerine sürüldü. TOKİ, bu şekilde hem neoliberal kentleşmenin taşıyıcısı hem de sosyal dışlamanın bir aracı oldu [5].

Samandağ’daki son gelişmeler, açıkça TOKİ’nin bu tarihsel dönüşümünün bir devamı niteliğindedir. Kurumun kuruluşundan beri kendi meşruiyeti için kullandığı “sosyal konut” misyonu, bugün deprem gibi afetler üzerinden meşrulaştırılan mülksüzleştirme uygulamalarıyla doğrudan çelişmektedir. Türkiye kamuoyu bu çelişkinin farkında olsa bile Samandağlıların gösterdiği tepki doğru anlaşılmalıdır. Samandağlı halk sadece özel mülkiyete sahip olma üzerinden okunan hak sahibi olarak değil; toprakla, üretimle ve bunların yarattığı toplumsal hafızayla ilişkileri olan yurttaşlar olarak direniş göstermektedir.

Yaşananlar devlet-burjuvazi ilişkisinin bir sonucu

TOKİ’nin geçmişini kavradığımızda, Samandağ gibi birçok örnekte olduğu gibi devlet ve burjuvazinin kolektif çıkarlarını temsil eden bir aygıt olarak hareket ederek toprağın kullanım değerini yok saymakta ve değişim değerini esas alarak sermaye birikimini hızlandırmakta olduğunu görürüz. Kamulaştırılan zeytinlikler ve bahçeler sadece bireysel mülkler değil, aynı zamanda emekçi sınıfların üretim araçlarıdır. Bu sürecin amacı, bu üretim araçlarını mülksüzleştirerek toprağın meta formunda yeniden dolaşıma sokulması ve TOKİ eliyle inşaat-sermaye kompleksine aktarılmasıdır. Dolayısıyla mesele yalnızca bireylerin mülkiyet hakları değil; küçük üreticilerin tasfiyesi, toplumsal artı-değerin yeniden örgütlenmesi ve mekânın kapitalist birikim rejimine tabi kılınmasıdır.

KAYNAKÇA:

[1] https://www.instagram.com/p/DIhYzFDAeF0/?img_index=1

[2] https://www.toki.gov.tr/kurulus-ve-tarihce

[3] Keyder, Ç. (1981). Türkiye’de devlet ve sınıflar. İletişim Yayınları.

[4] Doğru, H. E. (2021). Çılgın Projelerin Ötesinde Toki, Devlet ve Sermaye. İletişim Yayınları.

[5] Lovering, J., & Türkmen, H. (2011). Bulldozer Neo-liberalism in Istanbul: The State-led Construction of Property Markets, and the Displacement of the Urban Poor. International Planning Studies, 16(1), 73–96. https://doi.org/10.1080/13563475.2011.552477

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Ekmek, barış, adalet ve özgürlük için…
İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs

Ekmek, barış, adalet ve özgürlük için…

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işçi ve emekçiler 1 Mayıs’ı, iktidarın çok katmanlı saldırıları, derinleşen yoksulluk, baskı ve küresel ölçekte bir savaş tehdidiyle karşılıyor. İşçinin olduğu her yerde alanlara çıkacak olan emekçiler, insanca yaşanacak ücret, barajsız-yasaksız sendika hakkı, siyasi baskıların ve yasakların son bulması ve barış taleplerini haykıracak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mayıs 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et