Herkes bizim gibi değilse mücadeleyi bırakacak mıyız?
Egemenlerin planı halkın birleşik ve örgütlü mücadelesine engel olmak, kurtuluşun üstün bir kişinin bizi kurtarmasında ya da kendimizi kurtarmakta olduğunu düşündürtmekti.

Fotoğraf: Evrensel
Serdar ve Deniz
ODTÜ
Her ne kadar sistem ve onun araçları bizi birbirimizden koparmaya, bireyselleştirmeye çalışsa da bunun nafile bir çaba olduğunu geçtiğimiz haftalarda gördük. İnsanların haksızlığa verdiği tepki toplumun her kesimine ulaşan, her kişiyi etkileyen, insanların sokaklardan bir sel gibi taştığı barikat, yasak, engel tanımadığı toplumsal bir direnişe dönüştü. Verilen tepkinin örgütlenme hızı, bize insanın yaşadığı toplumdaki olaylara tepki vermesinin ne kadar refleksif olduğunu da gösteriyor. Ancak bu refleksif tepkisellik gündelik mücadeleye ve örgütlülüğe dönüşmediği sürece iktidar tarafından kolayca sönümlendirilebiliyor.
12 Eylül faşist darbesinin gençliğin örgütlü siyasal mücadelesi üzerinde yarattığı tahribat, darbe döneminin baskı ve yasaklarıyla kalmadı. ’68 hareketinin devrimci potansiyelini baskılamak amacıyla başlatılan şiddet dalgasının hedefi yalnızca örgütlü siyasal mücadelenin fiziksel varlığı değil, ayrıca yeni kuşaklar için onu hayal edebilmenin sınırlarıydı. Darbeden sonra gelen her iktidar, AKP-MHP iktidarlarının bugünkü faşizmi inşa sürecine kadar olan yolu açtı. Kuşaklar; siyasetle ilk kez yüz yüze geldikleri ilk andan itibaren bireyci Neo-liberal propagandayla büyütüldü, taleplerini yükseltebilecekleri alanlar baskı ve şiddetle ellerinden alındı. Birliklerinin gücünden ve bir değişim hayalinden yoksun bırakılan gençlere “bireysel kurtuluş” masalları dikte edildi. Gençler “orta sınıf” olmaktan, yurt dışına kaçmaktan başka hayal kuramaz oldu. Ancak gençler iktidarın ekonomi politikaları sonucu ellerinde olan bu dar hayallerin bile imkansızlaştığı, diplomalarının geçerliliğinin dahi garanti olmadığı bir karanlıkla yüz yüze kaldılar. Bu karanlığı dağıtan şeyse meydanlarda hep bir ağızdan atılan “kurtuluş yok tek başına” sloganları oldu.
Gençler neden gerçek değişiklik yaratmayacak bir siyasete angaje oluyor?
Bu türden bir karanlığın içine doğan bir hareketin en büyük zayıflığı ise eskiden kalma apolitik-bireyci davranış kalıpları. Apolitik olmanın sosyal medyada ayıplandığı bir dönemden geçerken politik olmanın tanımını da yeniden düşünmek gerekiyor. Bu iktidarın ve bundan öncekilerin biriktirdiği kimlikçi, muhafazakâr ve devlet kutsayıcı muhalefet, gençliğin kendini politik bir zeminde ifade etmesinin yolunu bir şekliyle açıyor. Açmasına açıyor ama bu politika gençlerin dertlerini oluşturan süreci yeniden üretiyor, gerçek bir değişiklik yaratmıyor. Peki gençler neden bu siyasette mevzileniyor?
Örgün eğitime başladıklarından beri dayatılan gerici fikirlerin dışına çıkmadan yapılan bu makul muhalefet kendi “asi” gençlerini de yetiştiriyor. Bu asi gençler kendilerini boğan bu sisteme olan öfkeleriyle kendilerini daha agresif ifade etmeye yöneliyorlar. Bu agresiflik genelde toplumsal kesimlerden kriminalize edilmiş olanlara yönelik yüksek nefret hâli gibi örneklerle karşımıza çıkıyor. Daha öncesinde sosyal medyada, şimdilerdeyse toplumsal dinamikler sonucu halkın tekrardan bulunmaya cesaret gösterdiği meydanlarda bu nefret dışa vuruluyor.
Sıra arkadaşlarımızı değiştirici bir politikaya kazanmak bizim elimizde
Bizleri yok sayan bu sistemin içerisinde “biri bizi kurtarır” beklentisi hepimizin zihinlerinde inşa edildi ancak sihirli bir şekilde kurtarılmayacağız. Hareketle farklı bir geleceği hayal etmek mümkün. Hayal ettiğimiz bu geleceğin gerçeğe dönüşmesinin yolu kendimizi ifade edebileceğimiz, fikirlerimizi ve taleplerimizi kabul ettirmemize olanak sağlayacak organizasyonlardan geçiyor. Fakültelerimizde Öğrenci Temsilciliği Kurulları gibi öğrencilerin taleplerini yükseltmekte rol oynayacak olan organizasyonlar kurmak; farklı kitlelerin seslerini duyabileceğimiz forumlar ve tartışma ortamları oluşturmak, mücadeleyi herkesin hayatına dokunacağı bir yerden örmek, politik olarak örgütlenmek açığa çıkan tepkiselliklerin kalıcılaşması ve kazanıma dönüşmesi için önemli. Egemenlerin planı halkın birleşik ve örgütlü mücadelesine engel olmak, kurtuluşun üstün bir kişinin bizi kurtarmasında ya da kendimizi kurtarmakta olduğunu düşündürtmekti. Godot’yu bekler gibi o üstün kişiyi, yegâne zamanı beklemenin artık gerçekçi olmadığı açık.
Evrensel'i Takip Et