Suriye\'de bölünen muhalefet ve savaşın eşiğindeki Lübnan
Ali Karataş / Yusuf Ertaş
Diğer gelişmelerin yanı sıra geçen hafta Arap basınında Lübnan Başbakanı Necip Mikati’nin istifası ve Suriye muhalefetinde meydana gelen bölünme oldukça geniş yer buldu. Necip Mikati’nin hükümeti kurması olağan koşullara göre uzun süren bir krizden sonra gerçekleşmişti. Hizbullah’ın Sait Hariri hükümetinden 11 bakanını çekmesiyle hükümet düşmüş ve uzun görüşmelerden sonra Necip Mikati, Hizbullah’ın adayı olarak hükümet kurma görevini Mişel Süleyman’dan almıştı. Necip Mikati daha önceki parlamentolarda da Trablus’un Sünnilerini temsilen yer almış zengin bir iş adamıdır. Hemen Lübnan ile ilgili kısa bir hatırlatmada bulunalım. Ortadoğu’nun halklar mozaiği olan bu güzel ülkesi siyasi partilerden çok siyasi oluşumlardan mevcut. Bu ülkedeki dini etnik unsurların hemen hepsinin bir siyasi oluşumu bulunmakta. Suriye krizinin ortaya çıkmasıyla beraber bu oluşumlar arasında hızla Suriye rejimini destekleyenler ve muhalifleri destekleyenler saflaşması yaşandı.
TRABLUS’TAKİ ÇATIŞMALAR
Aslında uzun süreden beri Suriye ile sınır kenti olan Trablus’ta bir gerginlik mevcuttu. Suriye kriziyle beraber Sait Hariri’yi destekleyen Sünnilerin yaşadığı Bab Tubani ile Hizbullah’ı destekleyen Şiilerin yaşadığı Cebel Hasan arasında silahlı çatışmalar başladı. Kriz başladığından bu yana çatışmalar şiddetlenerek devam ediyor. Hükümet bu çatışmaları kontrol altına almada başarısız oldu.
Dar Al Hayat gazetesinden makalesini aktardığımız Gassan Şerbil’in belirttiği gibi Baba Hariri döneminde güvenlikten sorumlu bakan olarak görev yapan Vessam Hüsam’ın 2012 Ekiminde suikastla öldürülmesi Lübnan’daki krizin daha da derinleşmesine neden oldu.
Şu an yeni hükümetin kurulmasında Sait Hariri’nin başında bulunduğu 14 Mart Hareketi bileşenlerinden Dürzi lider Velid Canbulat kilit isim haline gelmiş durumda. 2011’de bir önceki hükümette olduğu gibi belirli bir bloğu destekleme planı olmadığını iddia eden Canbulat, “Herhangi bir tarafın dışarıda bırakılmasını istemem. Bu çok tehlikeli bir dönemdir” dedi.
FİNANSÖRLERİNİN BÖLDÜĞÜ MUHALEFET
Doha’da toplanan Arap Birliği zirvesi bu kez bir krizle başladı. Toplantıya Suriye’yi temsilen İstanbul’da kurulan “geçici hükümetin” Başbakanı Gassan Hito’yu çağırınca buna tepki olarak SUK başkanı Muaz Hatip başkanlıktan istifa etti ve zirveye katılmayacağını açıkladı. Yoğun ikna çabaları sonucu zirveye katılmayı kabul eden Hatip, başkanlıktan istifasını geri çekmedi.
Bilindiği üzere Arap Birliğinin Kahire toplantısında Adnan Mansur, Suriye hükümetinin tekrar çağrılmasını talep etmiş fakat Arap Birliği buna tepki olarak Suriye koltuğunu muhaliflere vermeyi kararlaştırmıştı.
Lübnan’da yayınlanan Assafir gazetesi, zirveyi “dünyadaki siyasi ve diplomatik normların hiçe sayıldığı bir toplantı” olarak niteledi.
Suriye’de yayınlanan Assavra gazetesi ise şu satırları yazdı “Doha’da utançta uzlaştılar. İsrail’in Suriye halkını katletmek için onlara verdiği görevi özenle tamamlamak için toplandılar. Hamad’ın zirvesinde Arap sözleşmesini ihlale devam ettiler.”
Makalelerde de aktardığımız gibi bu bölünmenin kendisi dış mahreçli. Yani muhalefeti finanse edenlerin Suriye meselesine karşı farklı stratejilerinden kaynaklanıyor.
GEÇİŞ HÜKÜMETİ Mİ? GEÇİCİ HÜKÜMET Mİ?
Raci Alhuri/Annahar
Suriye’de askeri mücadeleye paralel olarak siyasi mücadele de devam ediyor. İzlenen seçeneklerden biri, “Cenevre Bildirisi’ni” temel alarak ABD’nin ve Rusya’nın anlaşmasıyla “geçiş hükümeti” kurulması. Diğer seçenek ise İstanbul’da şekillenen “geçici hükümet”in kurulması. Bu seçeneği tercih edenler kendisine Gassan Hito’yu başkan seçti. Bunun üzerine muhalefetin saflarında bölünmeler ortaya çıktı.
Çözüm olarak muhalefetle beraber Beşar Esad ile masaya oturmayı amaçlayan “geçiş hükümeti” ile iktidarın yıkılması ve erkanıyla hesaplaşmayı hedefleyen “geçici hükümet” arasında büyük fark var.
Zirveye katılmak için Suriye sokaklarını temsilen “geçici hükümet” davet edilince, Muaz Al Hatip, Suriye Ulusal Koalisyonu başkanlığından istifasını açıklayarak sürpriz yaptı. O, Katar’ın ve Müslüman Kardeşlerin baskılarına muhalif olduğunu açıkladı.
Bahsedilen iki kesim arasındaki yarışı anlamak için John Kerry’nin, Irak’ta pozisyonunu deklare ettiği açık sözlü beyanına bakmak gerekir; “Hatip’in istifası aniden olmadı. Onu beğeniyorum ve liderliğini takdir ediyorum”. Bu sözlerden istifasını beğendiği veya iktidar yıkılana kadar kavgayı araç olarak belirleyen “geçici hükümetin” oluşmasının umutlarını kırdığı anlamına geliyor. Irak kapılarından çekilmesine neden olan bölge düzeyindeki anlaşmazlıklar neticede Amerika’yı da gerginliklerin içine çekecek.
Bu arada ikinci bir sürpriz Suriye’den geldi. Hito, Halep’te kurtarılmış bölgeleri kontrol etmeye gittiğinde Özgür Suriye Ordusu, onu ve hükümetini tanımayı reddetti. İstanbul’da da “geçici hükümet”i onaylama durumu olmamıştı.
Hatip’in istifası; Hito ile Doha zirvesine katılmalarına ve devrim bayrağını arkalarına alarak Esad’ın koltuğuna oturmalarına engel olmadı. Ama bu durum, Suriye muhalefetinde bölünmenin bittiği anlamına gelmiyor. Bu, kavganın sonuna kadar devam edecek.
BÖLGESEL REKABET SURİYE MUHALEFETİNİ BÖLDÜ
Rita Daou - The Daily Star (Lübnan)
Uzmanlar, Suriye muhalefeti saflarındaki bölünmenin iki bölgesel güç ekseni arasındaki rekabeti tahrik ettiğini söylüyor. Bunlardan biri Türkiye ve Katar öncülüğündeki kamp iken diğeri ise Washington tarafından desteklenen Sudi Arabistan. Para ve silah üzerindeki rekabete iki kamp arasında büyüyen gerilim ekleniyor.
Salı günü Doha’da toplanan Arap Birliği zirvesinde konuşan Suriye muhalefeti lideri Muaz Al Hatib, bölgesel güçlerin Cumhurbaşkanı Beşar Esad rejimine karşı ayaklanmayı yönlendirme girişimlerine karşı ateş püskürdü.
Hatib’in açıklaması, 70 dolayında önemli muhalifin Müslüman Kardeşlerin, koalisyon içindeki rolünü eleştirdiği ve bölgedeki yönetimleri koalisyon üzerinde ‘hegemonya’ kurmakla suçladığı dönemde geldi.
Esad güçlerine karşı Suriye topraklarında savaşan isyancıları destekleyen hem Katar hem de Suudi Arabistan koalisyonun kararlarına karışmakla suçlanıyor.
Siyaset bilimi Profesörü Ziyad Majed, gerilimi silah ve diğer yardımların sağlanmasında önemli bir rol oynayan muhalefet yanlısı iki eksene bağladı. Türkiye-Katar ekseni Müslüman Kardeşleri destekliyor. Suudi Arabistan ekseni ise ABD ile uyum içinde. Bu durumun, siyasi muhalefet ve silahlı muhalefetin bağlılıkları üzerinde bir etkisi var.
Gassan Hitto, Suriye’nin ilk isyancı başbakanı olarak seçildiğinde birçok muhalif onu “Katar’ın adayı” olarak ağır bir şekilde eleştirdi ve bir düzine koalisyon üyesi gruptaki üyeliklerini askıya aldı.
Majed, “Hitto üzerindeki anlaşmazlık, onun kişisel durumu veya onun Suriye’de ve yurt dışında tanınmıyor olması değildir. Katar- Türkiye ekseni, hızlı bir geçiş sürecini ve Hitto’nun seçilmesini şiddetle talep ederken, ABD-Suudi Arabistan ekseni bir hükümet oluşumunun yavaş yavaş olmasının daha iyi olacağına inanıyordu” dedi.
Şam yakınlarındaki Dara’da Esad askerleriyle savaşan muhalifler AFP’ye, bu yılın başında ordunun şiddetli saldırı başlatması üzerine kendi şehirlerini kaybetme noktasına geldiklerini söyledi. Bir muhalif, “Tam o sırada, Hatib rejim yetkilileri ile çatışmaların sona ermesi müzakereleri için görüşme yapabilecekleri önerisinde bulundu ve silahlar içeriye akmaya başladı. Bunun anlamı silahlar sınırda hazırdı. Katar ve Türkiye, Hatib’in girişimini onaylamadı. Zeminde bir gerginliği kışkırtıp, Hatib’in girişimini baltalamak için silahların ülkeye girişine müsaade ettiler” dedi.
Suriye üzerine bir Arap uzmanı, silahların Katar tarafından çoğunlukla Türkiye üzerinden nakledilerek Müslüman Kardeşlerle bağlantılı silahlı grupların ellerine aktarıldığını söyledi.
Amerika Birleşik Devletleri Suudi hattını destekliyor. Suudi silahları çoğunlukla Ürdün sınırı üzerinden Suriye’ye naklediliyor.
Bu arada Al Nusra Cephesi gibi aşırılık yanlısı savaşçılar, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez ülkeleri merkezli bireyler ve örgütler tarafından destekleniyor.
Majed, “Esad’ın düşmesinden sonra bu çatışmanın sona ereceğinin hiçbir belirtisi gözükmüyor. Suriye’yi kim yönetecek? Mısır ve Tunus’ta olduğu gibi Müslüman Kardeşler mi yönetecek? Başka birileri mi yönetecek? Suriye’nin dış politikasında kim etkili olacak? En büyük yeniden inşa ihalelerini kim kazanacak?” diye sordu.
Suriye vatandaşları en büyük bedeli ödemeye devam edecek gibi görünüyor.
MİKATİ’DEN SONRA
Dar al hayat/Gassan Şerbil
Geçen yılın Temmuz ayının son haftasında Mikati’yi Londra’daki evinde ziyaret ettim. “Lübnan’ın, önünde hiçbir engel olmayan olağanüstü bir hükümete ihtiyacı var” sözleri beni şok etti. Buluşmamız nazik bir ziyaretten “Al Hayat” gazetesinde röportajın yayınlandığı bir buluşmaya dönüştü.
Bir hükümet başkanının ülkenin başka bir hükümete ihtiyacı var demesi basit bir olay değildi. Açık bir mesajdı, başkanlık yaptığı hükümet, büyüyen zorluklarla yüzleşme yeteneğinde değildi. Suriye’deki yangınla veya bu ateşten dolayı Lübnanlıların bölünmesi ve Lübnan’ın gittikçe içine girmesi üstesinden gelinmesi zor olan sorunlardı. Hükümet başkanı bu türden bir şey söyledikten sonra okuyucunun aslında istifanın “görüntüde bir istifa” olduğu veya istifayı sunmak için uygun zamanı beklemiş olduğu sonucuna varması doğaldır.
Mikati hükümeti kurulur kurulmaz iki ölümcül hediyeyi almada geç kalmadı. İki haftasını doldurmayan bir önceki hükümetin bakanlarından Mişel Samaha, Kuzey Lübnan’da ve özellikle Sünni bölgelerinde kullanılmak üzere patlayıcı taşıdığını gösteren ses ve görüntü kaydının bulunmasıyla tutuklandı. Mikati, Şam ile Beyrut arasında gezgindi ve Mişel Samaha’nın kimler tarafından kullanıldığını iyi biliyordu. Bu dosyada daha sorunlu olan durum ise onu tuzağa düşüren kişinin General Vessam Hasan olması.
Ekim ayında hükümet, başbakanın gücünü aşacak bir olayla; Vessam Hasan suikastı ile karşılaştı. Mikati, Hariri suikastında sorumlu kişileri ararken Vessam Hasan’ın oynadığı rolü iyi biliyordu. Eğer Hasan’ın ısrarı, sabrı ve başında olduğu güvenlik örgütü olmasaydı devlet mahkemesi bir şeyler bulmak için bir çaba içinde olmayacaktı.
Mikati, Hasan suikastı ile mezhebindeki birçok kişinin kinini kazandı. Suç duygusu derinleşti. Ve istifasını sunmak için uygun zaman aramaya başladı.
Bundan daha sorunlu olan ise Mikati hükümetini oluştururken Arap Baharı’nın daha Suriye’yi vurmamış olması. Mikati, hükümetini şekillendirdiği zaman Suriye’de katliamlar, cenazeler ve Araplardan izolasyon yeni başlamıştı.
Mikati’nin görevinin zorluğu ortaya çıkmıştı. Hasımları merhamet etmediği gibi müttefikleri de merhamet etmiyordu. Önünde istifa dışında bir olasılık yoktu.
Mübalağa etmeden söylüyorum; Lübnan en kötü günlerini yaşıyor. Şiiler ve Sünniler arasındaki ilişkilerdeki yırtılma korkunç ve daha önce gerçekleşmemişti. Trablus’un yaşadığı Sünni-Şii iç savaşıdır. Devlet hızla aşınıyor ve boşluk kendi kurumlarını oluşturuyor. Soru Mikati’nin geleceği değil, Lübnan’ın geleceğidir. Sınırdaki riskleri ortadan kaldırmadan çöküşü engellemek mümkün değildir. Öfkeli kumarbazların zihniyetiyle bu ülke kurtulamaz. . Lübnan adında bir cenaze ortaya çıkmadan Sünnilerin, Şiilerin ve Hristiyanların çıkarı için “Önce Lübnan” şiarıyla toplanılmalıdır.
Evrensel'i Takip Et