30 Ağustos 2012 05:17

Başpınar iplik işçileri ve sendikalar

Kadir Yalçınkaya

Öncelikle şunu belirtmekte yarar var, işçiler tepkilerinde sonuna kadar haklılar, hatta az tepki göstermişlerdir. Ancak işçiler, kime neye tepki göstermişlerdir? Buna bir açıklık kazandıralım.

Gürteks ve Güriplik fabrikalarında örgütlü işçiler kendi sendikaları Öziplik-İş sendikasına tepki göstermişlerdir ve bu tepkilerini açıktan yaparak diğer işyerleriyle birlikte 10 gün grevi sürdürmüşlerdir. Çünkü sendikaları ocak ayının ikinci haftasında işçiler adına sözleşmeyi imzalamıştır ve bunu işçilerden gizlemiştir. Ücret artışı olarak asgari ücrete otuz lira ekleyerek işçiden alacaklarına aidatı garantilemişlerdir ve işçilerin toplu iş sözleşmesinde hiçbir kazançları olmamıştır. Asgari ücret artarsa ücretler artmakta, başka da bir artış olmamaktadır. İşyerinde keyfi uygulamalar, baskılar, işçilere dönük şiddet uygulamaları sürerken, sendikanın sesi çıkmamakta, işçilerin ortaya çıkan tepkilerini yatıştırma görevini sürdürmekte, işçilerin deyimiyle bizim adımıza değil de, patron adına masaya oturan bir sendika politikası sürdürmektedir. Sadece toplu iş sözleşmesi döneminde fabrikaya uğrayan, işçilerin tepkilerini yatıştırmaya çalışan, temsilcileri seçimle değil atamayla ve patronun istediği temsilcileri atayan, işten atmalara tepki göstermeyen, şube kongre delegelerini masa başında belirleyen bir sendikal yapı tepki çekmiştir.

Peki, işçiler buna tepki göstermesin de ne yapsın? Başpınar’da Sanko fabrikasında ikramiyeleri kaldıran, bunun emsal olmasını sağlayan, diğer işyerlerinde ikramiyelerin kalkmasına neden olan, kendi örgütlü olduğu işyerinde işçilerin güvenini kaybeden, tıpkı Gürteks ve Güriplik işyerlerindeki gibi politika uygulayan bir TEKSİF nasıl tepki çekmesin?

Çemen deneyimi yaşamış işçiler ve bunu duyan işçiler, nasıl DİSK/Tekstil sendikasına güvensin? Her üç sendikaya üye olmuş, üç sendikanın yöneticilerini tanımış işçiler bütün bu yaşadıkları karşısında nasıl tepki göstermesinler, nasıl sendikalara ve yöneticilere güvensinler?

İşçilerin, esas eleştirileri yöneticiler ve işbirlikçi anlayışa yöneliktir. Patronla kol kola olan, diyalogcu, uzlaşmacı, bürokrat sendikal anlayıştır. Yoksa işçiler kurum olarak sendikaları eleştirmiyorlar, tam tersine onlarca yerde sendikalaşma çabaları devam ediyor. Başpınar işçileri bir iki küçük adım dışında tekstil sektöründeki sendikalardan destek alamamışlardır. Kimi sendikalar üye avına çıkmıştır, pabucun zor olduğunu görünce oradan sıvışmışlar ve bir daha oraya uğramamışlardır.

Başpınar işçileri diğer sendikalardan ve konfederasyonlardan, sendikal güç birliğinden ve yerel platformlardan ne kadar destek aldı? Destek aldığını söylemek güç. DİSK genel sekreterinin bir açıklaması dışında açıklama bile gelmedi. DİSK genel sekreterinin açıklamasında ise DİSK kapıları sonuna kadar size açıktır çağrısının ötesine geçemedi. Konfederasyonlar, kamu-işçi birlikte, güç birliği ve yerel platformlar bu grev karşısında nasıl bir tutum almalıydı? Başpınar patronlarıyla muharebeye girmiş binlerce işçi grevdeyken sendikaların tepki vermemesi, ilk gün oraya bütün olanaklarını açmaması, dayanışmanın her türlüsünü sağlamaması, işçilerin tepkisini çekmeyecek de ne olacaktı? Bir sendika her şeyiyle işçilerin yanında oldu, onlarla her türlü dayanışmayı gösterdi de buna rağmen tepki mi çekti? İşçiler tarafından istenmedi mi? Hayır, böyle bir şey olmadı. İşçiler başından beri Evrensel ve Hayat Televizyonu aracılığıyla dayanışma beklediler. Çağrılar yaptılar ve patronlara karşı sendikaları, kayıtsız koşulsuz yanlarında görmek istediler. (Evrensel’de, Hayat Televizyonu’nda çıkan her mektup, haber onlar için mücadeleyi sürdürme dayanağı oldu.)

Ama öyle olmadı, sendikalar bir kez daha sınıfta kaldılar. Her sendika, her emek örgütü kayıtsız, koşulsuz ortaya çıkmış bir işçi direnişi, grev ve hak alma eylemi varsa onların yanında olmalı. Yoksa sendika olma işlevini kaybeder. Sendika olmaktan çıkar, ancak işçilerin tepkilerini yatıştıran ve patronlar için masaya oturan örgütler haline gelirler. Bu durum işçiler tarafından tepki gösterilirse ve protesto edilirse, kimse de çıkıp ‘İşçiler sendikaları istemiyor’ demesin. Çünkü istenmeyen şey patron sendikacılığıdır. İstenmeyen şey dayanışma içinde olmayan sendikacılıktır. İstenmeyen şey işçilerin iradelerine rağmen toplu iş sözleşmesini imzalamaktır. İşçilerin iradesine saygı göstermemektir. İstemeyen şey işçinin temsilcisini atama yoluyla yapmaktır. Delegeyi masa başında yazmaktır. TİS masasında ikramiyeyi kaldırmak ve sosyal hakları budamaktır. Şimdi sendikaların Antep iplik işçilerine, dolayısıyla tüm işçilere özür borcu vardır. Bu özür basit bir özür dilemek değildir. Bu güne kadar yanlış yapılanlardan vazgeçmektir ve mücadeleci, sınıftan yana, iş kolu ve sendika ayrımı yapmadan işçilerle tam dayanışma içinde olmaktır. Bunu yapmayan bir anlayışın, sendikanın ve sendikacıların tepki çekmesi kadar doğal bir şey olamaz. İşçilerin sadece tepkiyle, protestoyla sınırlı kalmaz, başka arayışlara da girerler.

Ortaya çıkan gerçek budur. Bu grevden sonra patronlar zam verirken iki kere düşünmek zorunda kalacaklar, bu durum sendikalar içinde geçerli. Bundan sonra sendikalar yaptıkları ve yapacakları konusunda iki kere düşünmek zorunda kalacaklar. 10 gün grev yapan, grevi kazanımla bitiren işçi kendi mücadele araçlarını da yaratmayı bilecektir.

Evrensel'i Takip Et