25 Mayıs 2012 11:45

Einstein’ın öngörüsü

William T. Hathaway

Albert Einstein, 1939’da “Bizimle Arap halkı arasındaki kalıcı bir ihtilaftan daha büyük bir felaket olamazdı. Bize yapılan büyük yanlışa rağmen Arap halkı ile adil ve sürekli bir uzlaşma için çaba harcamak zorundayız… Hatırlayalım ki, eski zamanlarda hiçbir halk bizimle bu Arapların atalarından daha fazla dostluk içerisinde yaşamamıştı.” diye yazmıştı. Einstein, başından itibaren Yahudi devletinin kurulmasına ve Filistin’e kitlesel göçe karşı idi. O ayrıca 1948’de New York Times’a yazılan, Menachem Begin’in terörist faaliyetlerini ve bir Arap köyü olan Deir Yasin’de yapılan katliamı kınayan açık mektubun imzacılarından birisiydi.  
Şimdi “Daha büyük felaketin” gerçekleşmesiyle Einstein’ın öngörüsü çok üzücü bir boyut kazandı, çünkü ondan kaçınılabilirdi. “Adil ve sürekli bir uzlaşma” mümkündü ve her iki halkın da yararına olurdu. Yahudiler ve Araplar uyum içinde yaşayabilir, farklı kültürel miraslarından karşılıklı olarak yararlanabilirlerdi. Ancak, Yahudi devletinin zorla kurulması, kitlesel göç ve etnik temizlik bu olasılığı yok etti ve şimdi de onlar milliyetçilikten ve karşılıklı vahşetten ölüyorlar.   
Dünya çapında, Yahudi Soykırımı’nın öldürücü serpintilerine yakalandık. Bu, Siyonistleri, yüzyıllar boyunca inşa edilen adalet ve etik standartlarını kaybetmelerine götürecek derecede travmatize etti. Filistin’i İsrail’e dönüştürme çabaları gitgide daha fazla ülkeye yayılan 60 yıllık bir kavgaya yol açtı. Bu çatışma, Libya’dan Filipinler’e kadar Müslüman dünyasındaki ABD askeri saldırganlığının asıl fakat adı konulmamış sebebidir ve bu da karşılığında küresel ekonomik krizin asıl fakat adı konulmamış sebebidir.
Almanya, bu trajedinin önceki uygulamasının alanıydı. Ancak, orada ortaya çıkan şeyin kökleri Almanların 1920’ler ve 30’larda yaşadığı travmada bulunuyordu. İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, W.H. Auden Versay Anlaşması ile Almanlar üzerinde uygulanan ıstıraba baktı ve “1 Eylül 1939” şiirinde şöyle yazdı: “Kötülük yapılanlar karşılığında kötülük yaparlar.”
Geçmişin kurbanları şimdi Ortadoğu’da fail durumuna geldiler. Birbirine bağlı felaketler zincirinin esiri olmuş durumdayız.   
Bu zinciri anlamak ve kırmak için ona tarihsel olarak bakmamız gerekiyor. Her halkasında ortak olan şey yayılmak için acımasızca savaşan güçlü mali çıkarlardır. Birinci Dünya Savaşı asıl olarak yerleşik emperyal devletler Britanya ve Fransa ile imparatorluk oyununa yeni katılan Almanya arasındaki bir savaştı. Sonucunda ortaya çıkan faşizm, yükselişe geçen sosyalist hareketi yok etmek ve başka bir savaş için yeniden silahlanmak üzere Alman kapitalistleri tarafından finanse edildi. Avrupa’daki İkinci Dünya Savaşı, Birincinin emperyalist mücadelesinin devamıydı, Pasifik’te ise ABD ile Japonya arasında Asya’nın kontrolünü ele geçirmek için emperyal bir muharebe idi. Yahudi soykırımından sonra, Yahudi devleti talepleri ABD ve Britanya tarafından asıl olarak iktidarlarını Ortadoğu’ya ve petrollerine yaymak amacıyla desteklendi. Milyonlarca mahvolmuş hayata mal olan bütün bu saldırganlık idealizm bayrağı altında gizlendi, ancak temel itici kuvveti ekonomik tahakkümdü.    
Zinciri nasıl kırmalı? Savaş ve başka birçok şiddet biçimleri kapitalizmin temelinde yatan, özünde haksız olan ve kaçınılmaz olarak çelişki üreten şiddet tarafından var ediliyor. Ayrıca, bu modası geçmiş ve yıkıcı sistem sahiplerini zengin etmek için bizi çalışmaya zincirliyor. Barışa ve tatmin edici hayatlara sahip olmak için onu insanın insanlıkta anlamını bulduğu demokratik sosyalist bir toplumla değiştirmemiz gerekiyor. Einstein’ın yazdığı gibi: “Bu şeytanların üstesinden gelmek için sadece bir yol olduğuna ikna olmuş durumdayım, adını koyarak söylersek, sosyalist bir ekonominin kurulması yoluyla.”

Çeviren: Sinan Özbey

Evrensel'i Takip Et