08 Eylül 2016 00:47

Kuzey Osetya Dağlarında bir gün

Okay Deprem, Kuzey Osetya Dağlarını bir gün boyunca gezdi ve gördüklerini kaleme aldı.

Paylaş

Okay DEPREM
Osetya

     
Öyle bir coğrafyadır ki Kuzey Kafkasya; doğal güzelliklerinin sınırı, ucu bucağı olmadığı gibi, tabiat harikası olduğu düşünülen pek çok bölgede yaşayanlar arasından, diğer eyalet ve cumhuriyetlerin tabii zenginliklerine gıpta edenler çıkar. Çeçenlerin bazıları, İnguşetya’nın dağ ve ormanlarına hayranken, kimi Balkarlar da Kuzey Osetya’nın (Alanya) büyüleyici doğa şöleninin gizli tutkunudur örneğin. Kabardiyalı yakın dostum Viktor da, memleketi Doğu Çerkezya’nın tabiat senfonisinden ziyade komşu yöre Kuzey Osetya’nın açık düşkünlerinden biri. Uzun süredir bana söz vermiş olduğu geziyi gerçekleştirmek, kendimizi Alanya’nın ulu dağlarına günü birlik vurmak üzere sözleşiyoruz. Ertesi gün Kirov Caddesi’nin başındaki evimden beni alıyor. Aracını “fulleyip” (benzinin litre fiyatı Türkiye’dekinin tam üçte biri) Nalçik’ten, yani Kabardino-Balkar Cumhuriyeti’nin başkentinden yola çıkıyoruz. İstikametimiz önce, güneydoğu yönünde Alanya’nın başşehri Vladikavkaz’a gelmeye yakın Arxonskaya kasabası, hemen ardından da Dzuarikau üzerinden en güneydeki Yukarı Fiagdon.

UASTIRDCİ TAPINAĞI VE FİAGDON VADİSİ  

Uruh’taki Kuzey Osetya Cumhuriyeti (RSO) takı ve askeri güvenlik koridorundan geçtikten sonra bölgeye giriş yapıyoruz. Biraz sonra Viktor aracı aniden sağa çekip duruyor. “Uastırdci Mağbedi” adıyla bizi karşılayan yapı, kutsallık atfedilen ve anayoldan geçen hemen her Osetin durup, para bırakarak adakta bulunduğu bir yer. Kuzeydoğu Kafkasların meşhur kulelerinin mini bir rekonstrüksiyonu biçimindeki eser, Osetlerin arkaik tanrısı “Digor Uasgergi”ye ithaf edilmiş. Genellikle uzun sakalıyla bir süvari şeklinde tasvir edilen bu pagan tanrısının, antik bir İran halkı olan Skityanların inanışından geldiği varsayılıyor. Ardon’u aştıktan sonra güneye doğru kıvrılıp sarp kayalıklarla çevrili derin vadilere sokuluyoruz. Bir su kaynağının yanında mola verdiğimizde, bu çetin yoldaki kazalarda can veren iki Osetin taş ve kayalıklara resimlerinin işlendiği görülüyor. Rakım 1800-1900’lere doğru tırmanırken yörenin meşhur nehri Fiagdon’un yanı başımızda aktığını fark ediyorum. Gizeldon ve Ardon Irmakları arasında seyreden ve en sonunda Terek’e karışacak 74 km. uzunluğundaki nehrin devamında devasa şelaleleri ile ünlü Fiagdon Kanyonu bütün heybetiyle kollarını açıyor bize.

GÜNEŞ IŞIĞI ALTINDA ÇÜRÜMEYE TERK EDİLEN CESETLER

Alagir Bölgesi’nde ilerlemeyi sürdürürken, “Kurtat Kanyonu” başlıyor ve biraz sonra  “Khidikus Köyü”ne ulaşıyoruz. Az ileride sol tarafımızda “Alanya Uspenskiy Manastırı” beliriyor. Burası tarihi havalı görünümüne rağmen çok değil, 16 sene evvel açılışı yapılan bir tapınak. “Rus Ortodoks Kilisesi’nin Vladikafkas Piskoposluk Bölgesi”ne bağlı bu erkek manastırı, Rusya sathındaki en yüksek rakımlı mabet olma özelliğine sahip. Neo-Bizans stilinde inşa edilmiş bu görkemli yapının inanılmaz diklikteki merdivenlerini tırmanmayı başarırken, kapalı olduğu için içeri girmemiz ise nasip olmuyor. Keşişhanenin ardından efsanevi “Tsimiti Köyü”ne doğru yola koyuluyoruz. Ovadaki “Yukarı Fiagdon” yerleşkesinden kuzeybatı yönünde 3000 metreyi aşan “Kariu-Xox Dağı”na doğru yürümeye girişiyoruz. Köy hanelerinin arasını adımlarken hiçbir taraftan çıt dahi çıkmamasının nedeni köyün çoktan terk edilmiş olmasıymış. 14. asrın başlarına tarihlenen köyde, binlerce belki de on binlerce Osetlinin atası yatıyor. Oset diyarı ile özdeş, kavisli ve tırtıklı çatılı kısa kuleler burada da dört bir tarafı çevreliyor. Her biri bir nevi ufak mozoleyi andıran bu kulecikler, toprağa gömmeksizin güneş ışığı altında çürümeye terk edilen cesetlerin üst üste konulduğu kabirler. Bir tanesine tırmanmayı deneyip içerisini kendi gözlerimle görmek istiyorum. İnanılır gibi değil ancak hakikaten de denildiği gibi, içerisi henüz çok taze izlenimi veren cesetlerle tepeleme dolu. Birkaç fotoğraf çeksem de, inişte Viktor bunun kötü ruhları çağırabileceği uyarısını yapınca hemen siliyorum. Ne olur ne olmaz, daha yolumuz uzun!..

KUZEY OSET DAĞLARINI PANORAMİK OLARAK SEYREDEBİLMEK

Moskova’dan zamane ünlü artistlerinin dahi gelip yalçın dağlara doğru konser verdiği lüks bir turistik tesiste meşhur Oset piroğu (börek) yedikten sonra Gürcistan sınırına doğru hareketleniyoruz. Kısa bir süre zarfında yol inanılmaz derecede bozuluyor ve daha en az 15-20 km. daha gidip sıradağların en yüksek mevkilerini görmek varken, Viktor’un Sedan aracını daha fazla hırpalamayıp geri dönerek doğuya doğru çark edip bir başka dağ yolunu tırmanıyoruz. Bu arada, Verxnıy Fiagdon’dan batıya doğru yani tam ters doğrultuda gidildiğince, Alagir’den gelip de Güney Osetya’ya devam eden ana yol ile birleşiliyor. 2008’deki Gürcü-Güney Oset Savaşı’nda Rus kara birlikleri bu koridoru ve ardından gelen meşhur tünelleri kullanmak suretiyle güneye inmişti… Bu kesimlerdeki Kuzey Oset dağlarının en önemli özelliği; aralarına muazzam genişlikte ve açıklıkta yaylaların girmesi, dahası etek ve sırtlarının genelde fazla ormanlık olmaması neticesinde, tüm belli başlı yükseltilerin çok farklı açılardan ve epey uzaklardan panoramik olarak seyredilebilmesidir. 

BİR AÇIK HAVA MÜZESİ: DARGAVS KÖYÜ

Gizeldon Akarsuyu’nun yatağının kenarında yükselen tepelerin birinin üzerinde bizleri harikulade bir manzara karşılıyor: Tagauriya İli’nin merkezi Dargavs yerleşiminin “Ölüler Şehri” olarak da bilinen nekropolisi. RSO-A Kültür ve Kitlesel İletişim Bakanlığı’na bağlı “mimari ve etnografik kompleks” özelliğinde bir ören yeri olarak korunan bu açık hava müzesi bünyesinde 99 adet değişik mezar ve kript yer alıyor. Kriptlerin en eskisinin 12. yüzyıla kadar gittiği söylenen bu çıkıntılı çatılı mezarlar, kireç veya kilden yapılma taş bloklardan örülme. Artık gelenek yaşatılmasa da, zamanında köyde yaşayan herkes, öldükten sonra bazı kişisel eşyaları ile birlikte bu kulemsi yapıların içlerine defnediliyormuş. Mezarlıkla ilgili sayısız mitlerden birisine göre, her kim ki bu mezarların arasında dolanır ise, buradan canlı çıkamazmış. Bundan dolayı da halktan neredeyse kimse buraya adım atmıyor.

YÖNETMEN BADROV’UN KAYBOLDUĞU DAĞLIK; SANİBA

Dargavs civarında ilerlerken sağ cephede en güneyde bulutların üzerinde, Alanya’nın en yüksek zirvesi Cimara Dağı’nın (4780 m) kar ve buzullarla kaplı doruklarını seyrediyoruz. Sıradaki durağımız 60’lardan beri kaplıca merkezi olan Karmadon Köyü (1520 m). Kazbek Dağı’nın (5034 m) güneybatı yamaçlarında konumlu yerleşke, Karmadon Mineral Suları’nın çıktığı kaynaklara ev sahipliği yapıyor. Dev Karmadon Kanyonu’ndan aşağı doğru Dağlık Saniba’ya doğru inerken Viktor aracı ansızın yavaşlatarak geri geri gidiyor. Bir anda, 1990’lı yılların tanınmış Rus oyuncusu ve yönetmeni Sergey Badrov’un hayatını kaybettiği yerin burası olduğunu keşfediyoruz. 2002 yılında Kolka Buzulu’ndan kar, buz ve kayayla karışık devasa bir kütlenin kopup saatte 100 km. hızla kanyon boyunca akması sonucunda “Yukarı Karmadon” haritadan silinmiş, Badrov ve beraberindeki 27 kişilik film ekibi kaybolmuştu.  

ÖNCEKİ HABER

Yüksekova'da sokağa çıkma yasağı 1 saat geç başlayacak

SONRAKİ HABER

Mersin'de Azadiya Welat çalışanları gözaltına alındı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...