10 Mayıs 2012 12:17

Bakan Fatma Şahin’in “kardeşleri”

Geçtiğimiz haftalarda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Bağlar Kaymakamlığı Kadın Destek Merkezi’nin açılışı için Diyarbakır’a geldi. Açılış “Fatma Şahin’e vatandaştan sevgi gösterileri” iddiasıyla sunuldu. Ancak açılıştan ziyade; eşini kaybeden 4 çocuklu bir kadının Şahin’i

Bakan Fatma Şahin’in “kardeşleri”
Paylaş
Şaneşin Aydın / Gülşah Kaya

Geçtiğimiz haftalarda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Bağlar Kaymakamlığı Kadın Destek Merkezi’nin açılışı için Diyarbakır’a geldi. Açılış “Fatma Şahin’e vatandaştan sevgi gösterileri” iddiasıyla sunuldu. Ancak açılıştan ziyade; eşini kaybeden 4 çocuklu bir kadının Şahin’i eve davet etmesi ve Şahin’in ‘Diyarbakırlı kardeşlerine seslenmesi’ dikkat çekti. 10 yıl önce eşini kaybeden Sabiha Çakır’a ‘sosyal devlet’ gereği sahip çıktıklarını ve çıkmaya devam edeceklerini belirten Şahin: “Şimdi de aylık 250 lira yardım verilecek. Diyarbakır’da bu şekilde olan kardeşlerimize sesleniyorum. Yardım için kaymakamlıklara başvursunlar” diyerek kadınlara seslenmişti. Biz de “Bu şekilde olan kardeşlerimiz”le mahalle aralarında, parklarda Diyarbakır küçelerinde sohbet etmek, yaşamlarını ve kaymakamlık yardımını konuşmak için sokaklara düştük… Bağlar’a, Diyarbakır’ın ilk yerleşim yerlerinden Suriçi’ne, yoksul mahallerinin küçelerine, mahalle içindeki parklara doğru adımlıyoruz. Hava güzel, parklarda oturuyor kadınlar. Yanlarında çocukları... Komşu sohbetlerine ayrılmış vakitlere biz de ortak oluyoruz.

Bugüne kadar kim yardım etti ki?

Kapının önündeki parka oturmuş birkaç komşudan Sevin ablaya konudan bahsettiğimizde bize ilk sorulan şey “AKP’den misiniz bizden misiniz?​” oluyor. Muhabbet Kürtçe ilerleyince güven duyuyor kadınlar, anlatmaya başlıyorlar. Yanındaki engelli oğlu Ali’yi gösteriyor bize Sevin abla. “5 çocuğum var, 3’ü özürlü. 2 tane daha var bunun gibi evde. En büyük oğlum askerden döner dönmez İstanbul’a çalışmaya gitti. Aldığı 600 liranın 300’ünü bize gönderiyor. Ve ben 4 çocuğa o parayla bakıyorum.” Sonra hüzünlü ifadesiyle eşini anlatıyor: “Çünkü kocam işsiz. Bazen başkalarının seyyar arabalarına yardım ediyor. Günlük 6-7 liraya... Ancak sigara parasını çıkarıyor.” Bugüne kadar devletten aldığı tek yardımın Sosyal Hizmetler’in verdiği 150 lira olduğunu; yardım için başvurduğu hiçbir kurumun ona dönmediğini söylüyor. Biz daha “karnınızı nasıl doyuruyorsunuz?​” demeye kalmadan o cevaplıyor: “Çocuklarım ekmeksiz kalmasın diye bakkaldan borca un alıyorum ekmek yapıyorum. Kim bugüne kadar bize yardım etti ki? Erkek kardeşimi askeriye öldürdü. Delillerin hepsini yok etmişlerdi. Onun 7 çocuğu da böyle ortada kaldı. Kimse yardım etmiyor.” Sonra Zerife katılıyor lafa. Yanında çocukları, o da parka çıkmış. Hiç Türkçe bilmiyor o da: “Biz de aynıyız bacım. 5 çocuğum var benim de. En büyüğü 3. sınıfa gidiyor. Kocam da bekçidir. Elimize düzenli para da geçmiyor. Yeşil kartımız var bir tek. 2 çocuğum okuduğu için bir tek okul yardımı alıyoruz. Kıza 40 oğlana 30 lira veriyorlar. Onun da düzeni yok. 7-8 ayda 2 kere verdiler.” Yardım için İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne başvurduklarını söyleyen Zerife, “Bugüne kadar aldığım tek yardım 20 torba kömür oldu. Biz de elimize para geçsin diye kömürleri sattık.” Fotoğrafını çekerken Küçük kızı Dilara’yı gösteriyor “wê jî bikşînin.” Kapı önünde oturmuş küçük kızını da çekmemizi istiyor. Bize somurtan Dilara’nın da bir fotoğrafını hatıra arşivimize ekliyoruz.

Bir başka yerde Bircan ablayla tanışıyoruz. Onun yüreği hem yoksulluğa hem savaşa yanıyor. “Oğlum askerde, her gün bu kadar derdin içinde bir de onu düşünüyorum. Fark etmiyor kimin öldüğü. Bu savaşta ölen iki taraf da bizimdir. İkisine de yüreğimiz yanıyor.” Hüznünü gözünden silen Bircan abla devam ediyor: “Bir tek o mu? 5 çocuğum daha var. Okul okuyor iki tanesi, diğerleri boşta. Okul yardımı istedik, vermediler. Komşumun kızı Ankara’ya mektup yaz dedi. Yazdık gönderdik. Kocam inşaat işçisi, sigortası var diye yardım etmediler.” Umduğunu hükümetten bulamayan Bircan abla bizi bir kurumdan sanarak “şu okul parasını bana ayarlasanız ne güzel olur” diyerek bizden medet umuyor... Kezban’a da başka bir yerde rastlıyoruz. Sokakta komşusuyla oturuyor o da diğerleri gibi; 1’i engelli 7 çocuk annesi. Biz “Kaymakamlık Yardımı” der demez, kurumların ona ne çektirdiğini anlatıyor Kezban: “Kocam çalışamayacak durumda. Hamallık yaparken belinden sakatlandı. Para getiren olmayınca, kirayı da ödeyemiyoruz. Ev sahibi akraba olmamıza rağmen bizimle kira için kanlı bıçaklı oldu. Durum böyle olunca ben de Kaymakamlık’a başvurdum. Sırf sakat çocuğum için. Ama bizi daire daire dolaştırdılar her yerde ‘bugün git yarın gel’ dediler... Son gittiğimde çocuk artık 18 yaşına basmıştı. Bu sefer de başımıza askerlik çıkardılar. ‘Sakat olduğu için askerlik yapamaz’ diye kâğıt alsın öyle başvurun dediler. Kocam hasta haliyle her yere koşturdu, yine yardım alamadık.  Şimdi 19 yaşında, askerliği bekliyoruz.”

Bakan’ın “kardeşleri” hala aç

Her köşe başında, mahalle parkında, kapı önünde bir Zerife, Bircan, Kezban, Sevin var. Biz adım attıkça karşımıza yenileri çıkıyor. Hepsi yoksul, hepsi aç, hepsi parasız ve hepsinin çocukları geleceksiz. Yardım istedikleri yerlerden kimse dönüp bakmıyor onlara. Dillerini bilmedikleri için her gün bir başka kurumda dinlenmiyorlar bile. Bir savaşın içinde başka bir savaş yaşıyorlar. Bütün bu savaşları yaratan ve yaşatanlar ise; yalnızca yarım saatlik gezilerinde boy gösteriyor, defalarca sömürdükleri kadınlar bir anda “kardeşleri” oluyor. Ama Diyarbakır’da kadınlar inanmıyor artık onlara. Sevgi gösterisi diye adlandırarak asıl gösteriyi yapanların ardından yine aynı hayatın devamını yaşıyorlar. Kira ödeyemeyen, çocuğunu okula gönderemeyen, oğullarını savaşlara gönderen kadınlar; ne AKP’ye ne Fatma Şahin’e sevgi gösteriyorlar ne de onlardan sevgi bekliyorlar. Sevgi de beklemiyorlar.

ÖNCEKİ HABER

Bir annenin feryadı

SONRAKİ HABER

'Asker kaçağı'nı öldüren polis serbest bırakıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...