Genişleyen NATO ile ‘küresel NATO’ya doğru
Serpil Güvenç
8 Kasım1991 tarihli NATO Stratejik Konsepti’nde bu misyon, eski Varşova Paktı üyelerinin “hukukun egemenliğini, insan hakları ve pazar ekonomisine saygıyı, çoğulcu demokrasiyi seçmeleri” gerektiği şeklinde vurgulanmaktadır. Brzezinski, bu sürecin ABD emperyalizmi ve dünya kapitalist sistemi açısından önemini şöyle açıklamaktadır: “NATO’nun genişlemesindeki temel nokta , bunun Avrupa’nın genişlemesiyle bağlantılı bir süreç olmasıdır... Avrupa’nın jeopolitik en korunmasız kesimi olan Orta Avrupa, Avrupa’nın geri kalanının Atlantik ötesi ittifak yoluyla yararlandığı güvenliği paylaşmaktan alenen dışlanamaz… genişleme dürtüsü siyasi ve tarihidir... Bu yeni Avrupa, jeopolitik olarak ‘Avrupa- Atlantik’ bölgesinin bir parçası olarak kalacaksa, NATO’nun genişlemesi gereklidir... Bu nedenle, Amerika için yalnızca bölgesel değil, küresel yenilgiye yol açar.”
İşte bu ‘yeni’ görev çerçevesinde, bir çok Avrupa ülkesi ve eski SSCB sınırları içindeki ülkeler “renkli” devrimlerle ya da Yugoslavya ve Romanya örneklerinde olduğu gibi zor kullanılarak sosyalist sistemin son kalıntılarından arındırıldılar. Sonuçta, emperyalistlerin deyimiyle söyleyecek olursak bu devletler, piyasa ekonomisine ve kapitalizmin kâr güdüsüne karşı koyamayacak ‘sürekli bir istikrara’ kavuşturularak Avrupa Birliği ve NATO üyesi yapıldılar. Özetle, eski Sovyet ülkeleri piyasa ekonomisinin bir parçası oldular ve kapitalizmin sonsuz kâr amacına hizmet eder hale geldiler.
‘Yeni NATO’nun misyonlarından biri, “alan dışı” çalışmaların hızlandırılması ve yaygınlaştırılmasıdır. Bosna, Kosova, Afganistan ve benzeri müdahaleler ile Ortadoğu ve Afrika’daki müdahalelerin de bu bağlamda değerlendirilmesi gerekiyor. Bu müdahaleler, ‘üniformalı BM’ ya da ‘Dünya NATO’sunun oluşturulması çabalarından başka bir şey değildir. ABD’nin NATO Temsilcisi Nicholas Burns, 2003 Prag zirvesinde yaptığı ‘Yeni NATO ve BOP’ başlıklı konuşmada, Brzezinski’nin tanımladığı yeni yaklaşımı daha açıkça ifade etmektedir: “…NATO, Avrupa ve Kuzey Amerika’yı savunmaya devam edecek. Ancak bunu Batı Avrupa’da, Merkez Avrupa’da oturarak yapabileceğimize inanmıyoruz. Kavramsal ilgilerimizi ve askeri gücümüzü Doğu’ya ve Güney’e konuşlandırmalıyız. NATO’nun geleceği Doğu ve Güney’dir. Bu da büyük Ortadoğu’dur. NATO’nun geleceği krizlere el koymak ve yanıt vermektir. Bu, ...Amerika için büyük tehdit oluşturan Orta ve Güney Asya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yer alan ülkelerde yapılacak askeri kurtarma ya da barış gücü operasyonları şeklinde olacaktır.’
Bu görüşü destekleyen NewYork Times Yazarı Thomas Friedman, küreselleşmenin, ‘Dünya pazarlarının tekelleştirilmesi, enerji ve hammadde kaynaklarını ABD’nin tek başına egemenliği altına alması, dünya pazarının Amerikanlaştırılması’ olduğunu, ‘BOP’un bir özelliğinin de bu paylaşıma tekellerin doğrudan katılması’ olduğunu belirtmektedir.
Günümüzde ‘SSCB ve komünizm’ tehdidi, yerini ‘çok yönlü ve çok çeşitli ve önceden fark edilmesi çok zor olan güvenlik tehditleri ve risk’lere bırakmıştır. ‘Terör’ adı altında özetlenen bu son derece belirsiz kavramın hangi ülkeye, nereden ve nasıl geldiğine Pentagon karar vermektedir! Yine Pentagon’a göre, bu ‘tehdit’ ancak askeri önlemlerle ve ‘ön alıcı askeri saldırılarla’ engellenebilir! Riga toplantısında terörizmin kaynağı olarak gösterilen ve yine NATO toplantılarının bir diğer yeni kavramı olan ‘Haydut devlet’lerin hangileri olduğuna da Pentagon karar vermekte ve bunları ‘cezalandırdığı’ görülmektedir. Aslında ‘haydut’ devletler ABD’ye ya da dünya emperyalist kapitalist sistemine bir ölçüde de olsa boyun eğmeyi kabul etmeyen uluslardır.
Terörizme karşı savaşın ne anlama geldiği artık tüm dünyanın malumudur. İşgal edilen ülkelerin yeraltı ve yer üstü kaynaklarını, petrol zenginliğini çokuluslu şirketlerin denetimine vermek, kamu kurumlarını özelleştirmek, ekonomik varlıkları yabancı sermayeye aktarmak, bir başka deyişle, dünyanın her bir noktasını piyasa ekonomisinin yani kapitalizmin denetim ve kâr alanı haline getirme amacının adı ‘terörizme karşı mücadele’dir. Kitle imha silahları aldatmacasıyla işgal edilen Irak buna en güzel örnektir. Libya’dan sonra sıra Suriye’ye gelmiş görünmektedir. İran ve Rusya’nın da sırada olduğunu söylemek pek yanlış bir kehanet olmasa gerek.
YENİ KONSEPT VE ORTADOĞU
ABD başta olmak üzere emperyalist devletlerin yönetimindeki NATO, eskiden olduğu gibi kapitalizmin hizmetinde bir askeri güç olarak yandaşları ya da iş birlikçileri ile birlikte dünyayı kana boyamaya devam etmektedir. Özellikle Ortadoğu’da, örgütün genişleme planları gereği, savaşı giderek yaymakta, yandaş olmayan ya da piyasaya yeterince açılmamış ülkelerin sınırlarını değişmeye zorlamaktadır.
ABD Temsilciler Meclisi Ohio Demokrat Parti Milletvekili Dennis Kucinich bile, NATO’nun kuruluş amacından saptığını ve ‘küresel bir polis’ rolüne büründüğünü, ‘itidalden, disiplinden ve hesap vermekten uzak, hukuka ve egemenlik haklarına saygısız bir kurum’ haline gelerek sürekli BM kararlarını ihlal ettiğini, masum sivilleri bombaladığını ve öldürdüğünü söylemekte ve NATO eylemlerinin ‘yasa dışı ve kabul edilemez’ olduğunu ifade etmektedir.
Sistem içi bir siyasal yapı olan AKP iktidarı, günlük çıkarları açısından da, yani kabaca söylenecek olursa “halının altına süpürülmemek için” aktif bir NATO ve ABD taşeronu görevine soyunmuş bulunmaktadır. Türkiye’nin Libya’ya NATO/ABD müdahalesine tam destek vermesi, Suriye’de emperyalist güçlere topraklarında yataklık ve aktif destekte bulunması, Somali, Kosova, Afganistan ve benzeri müdahalelerde askeri güçle ABD/NATO desteği sadece bazı örneklerdir. Çok güncel olan iki haber, ülkenin ABD çıkarları doğrultusunda sürüklenmekte olduğu bölge savaşına da işaret etmesi açısından çok önem taşımaktadır.
14 Şubat 2012 tarihli Global Research’de, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton arasındaki toplantıda, Davutoğlu’nun Clinton’a Esad’ı baskı altına almak için BM dışında yöntemler bulacağına dair güvence verdiği, ABD’nin, Türkiye’deki İncirlik askeri üssünden Suriye’ye silah kaçırdığı ve Suriye’deki isyancılara mali yardım yaptığı belirtilmektedir. Yine Suriye muhalif güçlerinin 2011 mayısından beri Türkiye topraklarında eğitim gördükleri, İskenderun yakınlarında bilinmeyen bazı savaş uçaklarının Libya Geçici Ulusal Konseyinden silahlı savaşçıları Suriye topraklarına taşıdıkları ifade edilmektir. Haberi doğrulayan Yalçın Doğan, 15 bin Suriyeli muhalifin Türkiye’de askeri eğitim gördüğünü, eğitime Amerikan Özel Kuvvetlerinin de katıldığını belirtmektedir. Doğan’a göre, Anayasanın 92. maddesine göre, TSK’nin yabancı ülkelere gönderilmesine ya da yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi TBMM’dedir ve Meclis kararı olmadan bu eğitimin yapılması Anayasa ihlalidir.
Sonuçta, 1950’lerde Atlantik Anlaşmasının ulusal politika olduğunu ve Türkiye devletinin temel ilkelerinin aynı zamanda NATO’nun temel ilkeleri olduğunu söyleyen DP’li Fuad Köprülü ile 2000’lerde ABD’nin çıkarları ile Türkiye’nin çıkarlarının tam olarak örtüştüğünü söyleyen Ahmet Davutoğlu’nun teslimiyetçi duruşları arasında hiçbir fark görünmemektedir.
NATO’NUN YENİ ÜSSÜ MALATYA - KÜRECİK
Malatya Kürecik’te, tam da 1970’li yıllarda ‘68 gençliğinin can vererek antiemperyalist bir eylem gerçekleştirdiği yerde, NATO/ABD’nin, SSCB ve İran başta olmak üzere bölgeyi gözleyeceği bir radar kurulmuş ve operasyonel hale getirilmiştir. NATO’nun yeni üssü Malatya’dır ve bu, topraklarımızın yabancılar tarafından kullanılması anlamını taşımaktadır. Mutabakat zaptı denilen belge ise yeni bir ikili anlaşmadan başka bir şey değildir.
CIA’nın işkence uçakları İncirlik’te cirit atmaktadır. Die Welt tarafından yayımlanan 8 Haziran 2006 tarihli, ABD’nin Ankara büyükelçisi Ross Wilson imzasını taşıyan belge, 2002-06 döneminde CIA’nın İncirlik’i bir esir istasyonu olarak kullanıp “terör” zanlılarını Guantanamo’ya taşıdığını net olarak ortaya koymaktadır. ABD Türkiye’de üs ve radar istasyonları kurmaya devam etmekte ve eskiden olduğu gibi bugün de bu bölgelere Türk yetkililer girememektedir. İncirlik’te Soğuk Savaş döneminden kalma 90 taktik nükleer bomba (B 61) olduğu bilinmektedir. Bunların çoğunluğu ABD’nin kullanımına tahsis edilmiştir. Komutası ABD’de ve ABD müfrezesinin korumasında olan bu bombalar ülkemiz ve bölge açısından ne büyük bir tehlike taşımaktadır.
Ülke emekçi halklarının demokrasi ve emek mücadelelerinde yedikleri her gaz, her cop darbesi, her yargılamada, cebimizden çalınan her kuruşta kapitalist/emperyalist sistemin rıza ve ‘zor’a dayalı yapısının kendisi vardır. 1940’lardan bu yana, Türkiye’de bağımsızlık anlamında değişen hiçbir şey yoktur. Gün geçtikçe bağımlılık çıtası yükselmektedir.
Bu koşullarda, günümüzde NATO karşıtlığı belki de 1960’lı yıllardan çok daha anlamlı ve acil bir duruşun ifadesi olmaktadır. Bu karşı duruş yalnızca Türkiye emekçi halklarının çıkarları açısından değil ama dünya emperyalist sistemine karşı verilmesi gereken savaşım açısından da yaşamsal önem taşımaktadır çünkü Türkiye’de emek ve demokrasi mücadelesinin ve daha uzun vadede kazanılacak ‘başka bir alem’in önündeki en büyük engel emperyalizmdir, onun ‘zor’ ve terör örgütüdür.
Güncel görevimiz, yerelde ve evrenselde emperyalist kapitalizme, onun askeri gücü NATO’ya, tüm dünyadaki askeri üslere karşı çıkmak, mücadeleyi bu alanda yoğunlaştırmaktır. ‘68’in 40. yılının anıldığı 2012’de bu duruş daha büyük bir anlam taşımaktadır.
BİTTİ
evrensel.net
Evrensel'i Takip Et