3 Eylül 2015 01:24

Sevgili Sennur Abla,
Sana uzun süredir mektup yazmak istiyordum. Yazmak bende ki coşku ve özgürlüğün en güzel anlatımı. Son iki aydır yorgun bir savaşçıyım.  İki ay boyunca alçılar içinde yatarken, gökyüzüne hasret kaldım. Oysa yatakta yatarken gökyüzü hep bulutlu sanmıştım. Hiç yıldız yokmuş gibiydi. Umutlar da bulutların arkasına saklanmıştı. Güneş doğuyor muydu batıyor muydu anlayamıyordum. Geceleri sokak lambasından vuran ışıkla zamanın hızlı bir şekilde akıp gitmesini istiyordum. Yalnız kalmayı çok severim. Yalnızken yazmak okumak müzik dinlemek ve hayal kurmak en sevdiğim anlardı. Ancak alçılar içinde yatarken yalnızlık çok daha acıydı. Aslında yalnız değildim. Sürekli dostlarım ziyarete geliyorlardı. Ama nedense ben kendimi bir enkazın arasında kalmış gibi hissediyordum. Kafka’nın endişeleri gibi.... Peyami Safa’nın 9. Hariciye Koğuşu’ndaki kadar acı vermişti. İlk değildi belki son da olmayacaktı. Belçika’dan cam kemik hastası arkadaşım Stephanie Claeys, kaza geçirdiğimi öğrenince kiliseye gidip benim için dua etmiş. Sonra benzer bir kazayı o da yaşamış. Düşündüm. Diller dinler farklı olsa da acılar ortak değil miydi? Neden bu kavga ve vahşet? Kazadan bu yana korkular endişeler gittikçe arttı. Kendim için değil insanlık adına korkularım. Ben alçılar içinde yatarken Suruç Katliamı yaşandı. Onca genç arkadaşlarımın, yoldaşlarımın yok edilişi manşetlere yansıdı. Canım bir kez daha yandı. Sonra aldığım ilaçlar yüreğimdeki acıyı dindirmedi. Kendi acımı unutturan insanlık acısı oldu. Son bir yıldır da aynı hastalığa sahip Suriye’li mülteci bir arkadaşıma destek olmaya çalışıyorum. Cam kemik hastalığının vermiş olduğu sorunlar nedeniyle böbrek yetmezliği  ve bir çok sorunu var. Türkiye’de sağlık hizmetinden yararlanamadığını ifade etti. Ve hiçbir sosyal güvencesi yok, işi yok, parası yok. Ablasından başka bakacak hiç kimsesi yok. Benden destek istedi. En az 15 milletvekilline uzun uzun mail attım ancak kimse geri dönmedi. İnsanlık kulaklarını tıkamış savaşa ve acılara sessiz kalmış. Ne denir bu yaşadıklarımıza? Koskoca dünyada engelliler, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar hep bir mücadele veriyor. Yasalarla, toplumla, vicdanla ve insanlıkla... Üstelik sürekli önümüze konan engeller...
Lüks alışveriş merkezleri, lüks otomobiller, kentsel dönüşümlü insanlar, soğuk metal yapılar, yabancılaşmış ve yalnızlaştırılmış insanlar...
Aaaahhh Sennur Ablacım; kitaplar, kalemler, mürekkep kokuları olmasa, sevdiklerimiz, sevenlerimiz olmasa nasıl yaşanır bu dünya?

Mine Çiçeğin Elif Gamze Bozo

Evrensel'i Takip Et