9 Şubat 2007 01:00
Aslında bütün Kürtlerin hikayesi
GÜNÜN YAZILARI
Kürt illerinde yaşanan savaşı en derin olarak yaşayan Kürt kadını; Êşa Şewatê, adlı filmde beyaz perdeye taşınıyor. Film; aslında yönetmeninden oyuncularına kadar bütün Kürtlerin hikayesini anlatıyor.
Öykü yazarı Ömer Leventoğlu, 2002de bir gazete sayfasının küçük bir köşesinde yer alan bir haber görür. Haberde, Adana Misisteki Sanayi Bölgesinde hurda toplayarak 7 çocuğuna bakan Sabahat Arslanın, kimyasal madde atık kuyusuna batarak öldüğü anlatılır. Leventoğlunu çok etkiler bu olay ve bunun hakkında bir öykü yazar. Ancak bir öykü yazarı olarak sızısı dinmeyince Yanık Sızısı anlamına gelen Êşa Şewatê ortaya çıkar.
22 dakikalık filmde, Sabahat Arslanın hikayesi anlatılır aslında ya, bunun sadece Arslanın hikayesi olduğu lafı ne yönetmeni ne de oyuncuları tatmin etmez. Çünkü filmde hem Kürt sorunu, hem zorunlu göç, hem yoksulluk, hem de Kürt kadınının derin acısı anlatılır. Ve bütün bu konular, filmin yönetmeninden oyuncusuna, müziğini yapanlarına kadar herkesin yaşamıdır.
Diyarbakırda çekimleri yapılan filmde, Arslanın hayatına bağlı kalınarak, Zeronun hayatı anlatılıyor. Yıldız Gültekinin oynadığı Zero karakteri, Diyarbakırdan Adanaya göç eden ve 7 çocuğunu yaşatmak için Adana Sanayi Bölgesinde hurda toplayan bir kadın. Ve bu kadın, kimyasal atık kuyusunda yanarak ölür. Diyarbakırda çekimleri yapılan filmin yapımcılığını, İzmir Ada Kültür Merkezi Sinema Atölyesi üstleniyor. Maddi zorluklar nedeniyle kısa metrajlı çekilmek zorunda kalınan film için Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin desteğiyle yapılıyor. 18 Şubatta Diyarbakırda galası yapılacak film, daha sonra İstanbulda ve çeşitli festivallerde de gösterilecek.
Filmde Yıldız Gültekin, Murat Batgi ve Sinem Yaruk gibi profesyonel ve tanınmış oyuncuların dışında, Hüseyin Kutlu, Ramazan Tek, Berfin Leventoğlu, Mehmet Çiftçi, Mervan Doğru, Kübra Baydar ile Şevin Batgi rol alıyor. Filmde, Metin-Kemal Kahramanın, daha önce kayda aldığı bir Kürt kadının ağıdı ve ritm müzikleri kullanılıyor. Kürtçe çekilen film, Türkçe altyazılı olarak gösterilecek.
Empati kurulması için
Filmi hakkında görüştüğümüz Ömer Leventoğlu, Sabahat Arslanın ölümünün kendisini çok etkilediğini anlatıyor. Leventoğlu, bir empati kurmayı hedeflediğini, Kürtlere Kürtleri anlatmaktan ziyade, bir halkın acılarını diğer halklara anlatmayı istediğini anlatıyor. Leventoğlu daha önce Kürt sorununun çeşitli boyutlarını anlattığı öyküleri yayımlandı, ödüller aldı, kitaplaştırıldı. Yazdığı bir öykü Meçhulün Faili tiyatroda oyunlaştırıldı ve sahnelendi. Leventoğlu da Kürt. Erzurum-Şenkayalı. 9 yaşındayken annesini kaybetmiş. Ve filmin asıl hikayesi, bu Kürt yönetmenin ağzından aslında şimdi ortaya çıkıyor:
Sabahat Arslanın hikayesi aslında filmden daha trajik. Kocası siyasi nedenlerle cezaevinde ve 7 çocuğu var. Hem öyküsünü yazdım, hem filmini çektim. Öykü de film de kadının yaşamının birebir aynısı değil. Gerçek ve büyük bir trajediydi. Daha sonra daha büyük trajedi yarattığını, filmin çekimlerini yaparken öğrendim. Misise gittim, kadının ailesini görmek için. Sanayi bölgesine kadının öldüğü yere gittim. Kadının ailesini bulamadım. Kocasının cezaevinden çıktığını öğrendim. Adam çıktıktan sonra biriyle evlenmiş çok yakınlarda ve çocuklarını alarak Antepe gitmiş. Ben gerçekten bunu duyduğumda çok büyük bir yıkıma uğradım. Aslında çok normal bir şeydir belki ama beni çok etkiledi. Adamın telefon numarasını buldum ama arayamadım bir türlü. Şununla bir bağlantısı olabilir; ben 9 yaşındaydım annem öldüğünde, üç ay sonra babam evlendi. Bunu o zamanlar nasıl kabullendim, ya da reddediyor muydum bilmiyorum ama Sabahat Arslana sanki ihanet edildi mi? Onu da tam olarak bilemiyorum. Sonra düşündüm. Benim kendi yaşamımla ilgisi var mı diye. Kadına filmde verdiğim isim, benim annemin ismi. Bu ismi aslında çok düşünüp vermemiştim. Sabahat Arslanın da resmini hiç görmemiştim. Kürtçeyi çok iyi kullanan, bir Kürt kadınını ifade olarak çok iyi gösterebileceğim bir sanatçının peşine düştüm. O da Yıldız Gültekindi. Tesadüftür Yıldız Gültekin de anama çok benziyor. Belki öyle de bir bağlantısı vardır.
Arslanın eşinin telefonunu silmiş Leventoğlu, arayamamak için. Ama galaya davet etmek istiyor. Çocukların, o yedi çocuğun bu filmi izlemesini istiyor.
Herkes kendini oynuyor
Leventoğlu, filmde 6-7 yaşlarındaki küçük çocukları da oynatmış. Daha okula başlamamış, Türkçe bilmeyen çocuklar. Profesyonel oyuncu olmaları gerekmiyordu. Kendi yaşamlarını ortaya koymaları sergilemeleri yetiyordu dedi Leventoğlu. Diyarbakır çekimlerinde kullandıkları köyde de tarım işçileri rolünü, köydeki tarım işçisi kadınlar oynamış. İşçilerin çavuşunun sertliği, zorbalığı ile kadınların mağrurluğunun filmde çok iyi yansıtıldığını düşünmüş Leventoğlu.
Kısacası, Kürt sorununu bir Kürt kadınının yaşamı üzerinden anlatırken Leventoğlu, hem kendi yaşamı hem de oyuncularına kadar bütün ekibin yaşamıyla karşılaşmış.
Orada o savaş devam ediyor. Nice kadınlar, ölen eşlerinin, cezaevine giren eşlerinin, giden eşlerinin ardından çocuklarına, yani yeni gidecek olanlarına bakmak zorunda kalıyor. Hâlâ Sabahat Arslanlar bu ülkede doğuyor, yaşıyor, ölüyor. Belki bir Sabahat bir film çekiyor, belki biri oyunculuk yapıyor, belki hâlâ hırdavat topluyor...
Ben de tezek topluyordum
Filmin başrol oyuncusu Yıldız Gültekin de hem filmde rol aldığını ve aslında bir yandan da kendi hayatını resmettiğini söyledi. Gültekin, senaryonun kendisini çok etkilediğini dile getirerek, Bu filmde oynarken, yabancı biri veya benden uzak birisini nasıl oynarım diye kafa yormadım. O karakter fabrika artığı topluyordu, ben de tezek-odun topluyordum. Yani aramızda hiçbir fark yoktu dedi. Filmin, kadın konusunu anlatmasının da önemli olduğunu ifade eden Gültekin, Yaşadığın bölgede, tek başına bir kadın olarak çocuklarına bakmak zorunda olduğun zaman yaşam, inanılmaz zorlaşıyor. O an, insan kendini düşünmüyor; sadece ve sadece çocuklarını düşünüyor. Tek gaye; çocuklar aç kalmasın! diye konuştu. (Ankara/EVRENSEL)
Müge Tuzcuoğlu
Evrensel'i Takip Et