14 Eylül 2008 00:00
12 eylül rejimi değil kitabı yargılandı
İlk kez 1987 yılında İHD yöneticisi olduğumuz sırada, 12 Eylül darbesi sorumlularının yargılanması gerektiği konusunda bir basın açıklaması yaptık. Darbeden 7 yıl sonra...
1988 yılında Almanyanın Köln şehrinde toplanan Alman, Türk, Kürt, Latin Amerikalı vb. aydınların destek verdiği bir Tribünal, 12 Eylül cuntasını, insanlığa karşı işlediği suçlardan dolayı sembolik olarak yargıladıktan sonra mahkum etti. ABDyi Vietnam Savaşında soykırım yaptığı gerekçesiyle yargılayan; filozof Bertrand Russell, Jean Paul Sartre ve Mehmet Ali Aybar gibi aydınların oluşturduğu Russell Tribünalinden alınmıştı ilham.
Bu sembolik yargılamanın tanıkları ise Doğan Özgüden, Server Tanilli, Dursun Akçam, Ömer Polat, Nihat Behram gibi yazarlar, Yücel Top gibi sendikacılar, Gültekin Gazioğlu ve Enver Karagöz gibi öğretmenler; Şerafettin Kaya ve Turgan Arınır gibi avukatlardı. Hepsi kendi alanlarında 12 Eylül rejiminin vahşetini sergiledi. Kürt halkının yaşadıklarına ise Şerafettin Kaya değindi.
Türkiye büyük basını bu yargılamayı Türkiye kamuoyuna yine yalanlarla dolu olarak ve sansür ederek aktardı. Daha sonra bu konu, her zamanki gibi unutulmaya mahkum edildi. 2000 yılında cesur bir savcı çıktı, hükümet darbesi düzenleyip TBMMyi zor kullanarak kapattıkları için bir iddianame hazırladı. Bu iddianame yok sayıldığı gibi, savcı Sacit Kayasu meslekten ihraç edildi, avukatlık hakkı bile elinden alındı. Kayasu daha önce, Susurluk soruşturmasında derinlere daldığı için sürgün edilmişti. 2006 yılında, Şemdinli olayında soruşturmayı zirvelere tırmandıran Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkayanın başına da benzer şeyler gelecekti.
2003 yılında, Belge Yayınları, 12 Eylülün 23 yılında, Hannover Üniversitesinde öğretim üyesi olan Dr. Gazi Çağların hazırladığı, 1988 Köln Tribünali derlemesini, 12 Eylül Yargılanıyor / Askeri Rejime Karşı Uluslararası Mahkeme başlığı ile yayınladı.
70li yıllarda faşistler tarafından kurşunlanan ve daha sonra Strasbourg Üniversitesinde ders vermeye devam eden Prof. Dr. Server Tanilli, Köln Tribünalinde şöyle konuşmuştu:
İşte böyle bir ortamda, 12 Eylül rejimini uluslararası mahkeme önüne çıkarmak önem taşıyor. Hatta bu konuda geç bile kalınmıştır. Bununla, rejimin ülke içinde ve dışında halka ve dünyaya karşı söylediği şeylerin üzerindeki yalan perdesi indirilmiş olacaktır. Öte yandan ilerici, demokrat ve devrimci güçlerin yürüyüşüne unutulmaz bir katkı getirecektir.
12 Marttan bu yana yurtdışında sürgün yaşayan eski Akşam gazetesinin ve ANT dergisinin yayın yönetmeni olan, gerek 12 Mart ve gerekse 12 Eylül cuntalarının işlediği suçları kapsamlı Kara Kitaplarla belgelendiren gazeteci Doğan Özgüden ise şöyle konuşmuştu Köln Tribünalinde: General Kenan Evren ve onun başbakanı Özal, Avrupa demokrasilerinin yöneticileri tarafından şu sıralarda şaşaalı bir şekilde ağırlanırken, uluslararası şahsiyetlerden oluşan bağımsız bir kurulun, kamuoyuna ve özellikle de Avrupa ülkelerinin yöneticilerine, Avrupanın güneydoğusundaki militarist demokrasinin gerçek yüzünü hatırlatması çoktandır kaçınılmaz olmuştu. Ve inanıyorum ki bu Uluslararası Mahkemenin vereceği hüküm, özgürlükler mücadelesi tarihinde, yirmi yıl önce Russell Mahkemesinin verdiği hükmün yanında altın bir sayfa olarak yer alacaktır.
İstanbul DGM Savcılığı, kitap hakkında derhal TCK 312. madde kapsamında bir soruşturma başlattı. İstanbul DGM Cumhuriyet Savcısı Sinan Ali Yaşar tarafından hazırlanan iddianamede, kitapta, Misak-i Milli sınırları içinde belirlenmiş Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarında yaşayan Kürt kökenli vatandaşların ayrı etnik bir grup olarak gösterildiği iddia edildi. Özellikle 12 Eylül 1980 sonrasında Kürdistanda yaşayan Kürtlere uygulanan devlet politikasının soykırım olarak değerlendirilerek suç işlendiği öne sürülen iddianamede, Zarakolunun 1 yıldan 3 yıla kadar hapsi istendi.
İstanbul 3 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde yapılan ilk duruşma 31 Mayıs 2003te, ikincisi 24 Eylül 2003te geçekleştirildi. 3 Aralık 2003 tarihinde yapılan üçüncü duruşmada ise Kitabın Türk Ceza Kanununun ırk, dil, din, mezhep farkı gözeterek kışkırtıcılığı yasaklayan 312. maddesi uyarınca yargılanmasını ve mahkum edilmesini talep etmiş olan DGM Savcılığı, duruşmada, kitabın içeriğinin bölücülük içerdiğinin saptanmasına rağmen, yapılan yasal değişiklilikler nedeniyle suç unsuru oluşmadığına kanaat getirdi ve sanığın beraat etmesini talep etti.
Almanyada yaşadığı için yargılanamayan Dr. Gazi Çağlar ise mahkemeye bir mektup yolladı. Çağlar, DGM heyetine gönderdiği bir sayfalık dilekçede, kitabının bilimsel bir çalışma olduğunu belirtti ve kitabın Ceza Kanununa konu olmasını yadırgadığını yazdı. Sanık yazar, düşünce suçu olamayacağını, Türkiyenin hem kendisi için hem de Avrupa Birliği (AB) ile bütünleşme yolunda özgürlüğe ve demokrasiye ihtiyacı olduğunu belirtti.
Almanyada 12 Eylül dönemini ve sorumlularını temsili olarak yargılamak için kurulmuş olan Bertrand Russel türü bir mahkemede sunulan bilgi ve belgeleri bir araya getirdiğini anlatan Çağlar, Bizim insanlarımız korkuya ve tedirginliğe layık görülmemeli, cesaretsizliğe ve kişiliksizliğe mahkum edilmemelidir dedi.
12 Eylülün yargılanmasına ilişkin duruşmalara Uluslararası Yayıncılar Birliği ve Uluslararası PEN de ilgi gösterdi, takip etti ve açıklamalarda bulundu. Mahkeme de savcının beraat istemine uyarak beraat kararı verdi. Bu beraat kararında, bu duruşmalar ile AB ile yürütülen nihai pazarlık görüşmelerinin çakışmasının etkisi olduğu kadar, 12 Eylüle ilişkin bir tartışmanın açılmasına fırsat tanımamak kaygısının da egemen olduğu söylenebilir.
2005te; darbenin 25. yılında ise General Evrenin sakin bir emeklilik hayatı yaşadığı Marmariste 78liler tarafından düzenlenmek istenen toplantı yasaklandı. Ancak Ankarada 12 Eylül kurbanlarının resimleri ile bir yürüyüş ve miting düzenlendi ve 12 Eylül sorumlularının yargılanması talep edildi. Basında, Anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılması ve 12 Eylül cuntacılarının yargılanması konusunda birçok yazı yer aldı.
2006 yılında ise General Evrenin bir TV programında, 12 Eylül idamlarından dolayı pişman olmadığını belirten bir ifadesinden dolayı, hakkında birçok kurum, kişi ve parti tarafından suç duyurusunda bulunuldu. 1973 yılında Şilide 11 Eylül darbesini gerçekleştiren ve 12 Eylül rejiminin ilham kaynağı olan General Pinochet, Şili anayasasında yer alan koruyucu hükümlere ve ordunun uzun süre ona sahip çıkmasına karşın, kendi ülkesinde, ailesi ile birlikte yargılanıyor. Darbeden 33 yıl sonra olsa da
Sonuç olarak, Yunanistanda cuntacı albayların sonuncusu 31 yıldır, bir Yunan adasında hapis yatmaya devam ederken, General Evren karşı kıyılarda resim sanatını icra etmeye devam ediyor.
İSTANBUL 3 NOLU DEVLET GÜVENLİK MAHKEMESİNE,
Sayın mahkeme üyeleri,
12 Eylül döneminde yaşananların artık serbestçe konuşulmasının zamanı geldi de geçti bile. Yargılama konusu olan kitap, Almanyada Hannover Üniversitesinde öğretim üyeliği yapan, medeniyetler çatışması, Türkiyede sivil toplumun gelişmesi ile ilgili birçok makalesi ve kitabı bulunan Dr. Gazi Çağlar tarafından hazırlanmıştır.
Türkiyenin artık üzerinde konuşulmayan yakın bir dönemine ilişkin söz konusu kitabın basılmasını, Türkiyenin demokratikleşmesine yararı olacağı için istedim. Kitapta yer alan belgelere dayalı bilgiler uluslararası bir toplantının tutanaklarıdır. Bu kitap 12 Eylül sonrasındaki insan hakları ihlallerini belgelemektedir.
Daha önceleri 12 Eylül dönemini tartışmak bile yasaktı. Ama aradan 23 yıl geçti. Artık toplumun bu dönemde yaşananları serbestçe konuşması, tartışması gerekiyor. Anayasada yapılan değişiklikler de bunu mümkün hale getirdi. Ben de bu sürece katkı sunmak istedim. Kitabın içeriğine herkes katılmayabilir. Ancak bunları tartışmak, değerlendirmek demokrasinin bir gereğidir.
Suçlanan ve yargılananlar darbeciler olmalı, onların insanlığa karşı işlediği suçları kamuoyuna açıklayanlar değil. Ne yazık ki adalet sistemimiz, 12 Eylül darbesinin sorumlularını Şili, Arjantin ve Yunanistanda olduğu gibi yargılamaktan kaçınıyor.
Hiç kimseye suç işleme ayrıcalığı tanınamaz, hiç kimseye yasal dokunulmazlık sağlanamaz. Bu suç işleme özgürlüğü tanımak anlamına gelir. 12 Eylül rejiminin kurbanları siyasal ve sivil haklardan yoksun olmaya devam ederken, darbeden sorumlu olanların ve işkencecilerin ayrıcalıklı konumu devam etmektedir. Hatta bunlar arasında daha sonra milletvekili ve bakan olanlar bile çıkmıştır.
Darbe sonrasında 600 bin yurttaş gözaltına alındı, gözaltı süresi ırkçı Güney Afrika rejiminde olduğu gibi 90 güne çıkarıldı. 50 kişi idam edildi. Binlerce kişi kayboldu. On binlerce insan işinden edilirken, bütün dernekler, Türk-İş dışında bütün sendikalar, bütün siyasal partiler kapatıldı. Milyonlarca kitap, dergi ve gazete nüshası imha edildi. Temizlik yapılan üniversiteler adeta birer kışlaya dönüştürüldü.
Hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü olamaz. 12 Eylül anayasasının geçici 15. maddesi, cunta sorumlularına bir çeşit af sağladığı gibi, hakları sistematik biçimde ihlal edilmiş olan darbe mağdurlarının haklarına sahip çıkmasının ve aramasının da önünü kesmiştir.
Kamuoyuna gerçekleri açıklamaya devam edeceğiz. Bir bakıma bu dava açıldığı için teşekkür ediyorum. 12 Eylülden sonra yaşananları hiç olmazsa bu mahkemede dile getireceğiz. Söz konusu kitapta dile getirilen olgularla ilgili olarak soruşturmanın derinleştirilmesini talep edeceğiz.
Biz kendi tarihimizle, en yakın tarihimizle bile yüzleşmekten kaçınan bir toplumuz. Ne 12 Mart, ne 12 Eylül ile yüzleşebildik, aradan geçen onca yıla karşın. Daha sonra buna Güneydoğuda yaşananlar ve Susurluk olayı da eklendi.
Türkiye Arjantin, Şili ve Yunanistan gibi kendisine saygısı olan, dünyada da saygınlığı olan bir ülke olmak zorunda.
Bizce kitaplar özgür olsun, darbeciler yargılansın. Savcının beraat talebine itirazım yok, ancak bu kitapta bölücülük yapıldığı iddiasını da kabul etmiyorum. 03.12. 2003
Ragıp Zarakolu
Ragıp Zarakolu
Evrensel'i Takip Et