16 Ocak 2009 00:00

Hayır, hayır, nereye kadar?


Başrol oyuncusuyla anılan film tiplerinden biri, “Jim Carrey filmleri”. Filmlerin senaryoları birbirine benzese de benzemese de başrolündeki Jim Carrey olunca, o filmi kendi filmi haline getiriyor çünkü.
‘Bay Evet’i de aylardır “Jim Carrey’nin son filmi” tanımlamasıyla beklemeye başlamıştık. Olgunluk döneminde acayip mimiklerine daha az yer verse de, kendine özgü komedi tarzını ‘Bay Evet’te de korumuş tabii ki.
Film, ilginç bir espriden yola çıkıyor. Hayata küsmüş, tekdüze, yalnız bir şekilde yaşayan Carl, bir arkadaşının kandırmasıyla bir programa yazılıyor. Programın ana ilkesi, “Hayır” dememek. Böylece önüne çıkan bütün fırsatları yaşayıp, filmde söylendiğine göre “hayatı yaşamaya” başlıyor. Başlarda “Evet”ler güzel şeylere yol açıyor, ufak tefek sorunlar çıkarsa da... Bir evsizi arabasına alıyor, benzinsiz kalıyor, ama güzel bir motorcu kızla tanışıyor, rastgele tatillere çıkıyor, partilere katılıyor, her içkiyi içiyor, Korece öğreniyor, gözaltına alınıyor vs....
Sonra da giderek her şeye “Evet” demenin saçma olduğu yere de geliyoruz. İşin suyu çıkıyor. İşte orada her Hollywood filminde olan ders verme sahnesi başlıyor. “Mesele içten gelerek yaşamayı istemek” falan...
Amerikan sineması, hayatta önümüze çıkan fırsatları değerlendirelim, hayatın tadını çıkaralım, iyi şeyler istersen iyi şeyler olur gibi temaları oldum olası çok sever. ‘Bay Evet’te sadece bu mesaja ağırlık verilmemiş. Carl’ın bir bankanın kredi verme bölümünde çalışması, “Bay Evet” olmasıyla bağlantılı bir unsur. Burada, küçük krediler isteyen herkese kredi veriyor ve bankanın politikasına uymasa da hem dostlar kazanıyor, hem de aslında zarar eden bir işe imza atmamış oluyor. Böylece gübre işine girmek isteyen de, ünlülere benzeyen pastalar yapan da, kendine motor almak isteyen de hayaline Bay Evet sayesinde kavuşuyor.
Kapitalizmin “Hayır” sarmalında delik bile açıyorlar yani. Hayırlısı!..
Bay Evet
Orijinal adı: Yes Man
Yönetmen: Peyton Reed
Oyuncular: Jim Carrey,
Zooey Deschanel,
Bradley Cooper, Rhys Darby

Az gerilim, çok ergenlik
İsmi itibariyle fena halde gerilim filmine benziyor. Konusu ise bildiğiniz gençlik filmlerine fena halde benziyor. Alacakaranlık, iki film türünün birbirine karıştırıldığı öyle başarılı bir sentez ki, türlerin herhangi birinden hoşlanıyorsanız da size hitap edebilir.
Öykü, annesinden ayrılan babasıyla birlikte küçük bir kasabada yaşamaya giden genç kız üzerine. Yeni bir lise, soğuk tipler, babayla iletişimsiz bir hayat, bir de aşk meşk olunca bayağı gençlik filmi izler gibi izliyoruz. Yeni olan, lisedeki bütün o soğuk ve burnu büyük tiplerin vampir olduklarının ortaya çıkması.
Bu vampirlik hikayesi biraz da Kızılderili efsanelerinden besleniyor. Dizilerle tanıştığımız “iyi vampir” imgesi burada da var: İnsanlara zarar vermeyen iyi vampirlerle kötü vampirler arasında da bir gerginlik sürüyor.
Ergenliğin “Ben bu dünyaya ait değilim” duygusunu fantastik sinema ögeleriyle bağdaştırmak, verimli ve eğlenceli sonuçlar verebiliyor. Daha önce uzaylı çıkan öğretmenlerin filmlerini de izlemiştik. Bu kez, “Onlar bizden değil” cinsinden, her lisede olan genç tipi, hakikaten insan olmayan başka bir tür çıkıyor. Aşk ve fedakarlık meselesi de bu tema üzerinden gidiyor. Erkek tarafı, okulun, herkesten ayrı duran vampirleri ekibinden; kız tarafı da kasabaya yeni gelen...
Amerika’da epey olay olmuş, ergen izleyiciler tarafından tutulmuş bir film Alacakaranlık. Bu sentez dışında yeni bir tarafı yok ama. Beklenen şekilde gelişiyor, beklenen şekilde bitiyor. Adına bakmayın; az gerilim, çok ergenlik!..
Alacakaranlık
Orijinal adı: Twilight
Yönetmen: Catherine Hardwicke
Oyuncular:
Kristen Stewart, Robert Pattinson, Billy Burke,
Ashley Greene
Çağdaş Günerbüyük

Evrensel'i Takip Et