10 Ocak 2012 10:49

Gelecek uzun sürer

İstanbul'da bir üniversitede müzik araştırmaları yapan Sumru, ağıt derlemeleri ile ilgili yaptığı tez çalışması için birkaç aylığına ülkenin Güneydoğusu’na yolculuğa çıkar. Kısa süreliğine çıktığı bu yolculuk, hayatının en uzun yolculuğuna dönüşür. Bu yolculukta Sumru'nun yolu Di

Gelecek uzun sürer
Paylaş

Yukarıda anlatılanlar 2008’in en çok dikkat çeken “Sonbahar” filminin yönetmeni Özcan Alper’in son filmi “Gelecek Uzun Sürer”in hikâyesi. Filmi Emek Partisi Yenimahalle İlçe Örgütü’nün düzenlediği toplu gösterime katılan kadınlarla birlikte izledik. Ardından çoğu “ev kadını” olan izleyicilere film hakkındaki düşüncelerini sorduk.
Gül Aydoğdu: Ele aldığı konu bakımından cesur bir yapım. Kürtlerin iradelerine açıktan bu denli saldırıların olduğu bir zamanda, böyle bir filmi çekmek gerçekten yürek ister. Filme gitmeden yönetmenin bir gazetede “Oyuncudan ziyade gerçek karakterler kullanmaya dikkat ettim, yaşananlar o kadar ağır ki, hangi oyuncu bunu kaldırabilir” sözünü okudum. Filme de hakikaten kurgudan çok gerçeklik yansımış.
Fatma Nur Yalçın: Film beni geldiğim topraklara geri götürdü. Benim için hiç bir şey olmadıysa bir saatlik Kürtçe pratik yapma şansı oldu, hatta bir ara Hemşince bile konuşuluyordu. İlk defa bu filmde şahit oldum. İnşallah kızım da bir gün benle hiçbir baskı hissetmeden Kürtçe konuşur. Bu organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Lizay Can Yalçın: Üniversite öğrencisiyim. Böyle bir filmin çekilebilmesi bana büyük mutluluk verdi, o yüzden çok eleştirmek istemiyorum ama teknik açıdan, izlenebilirlik açısından bence Sonbahar filminin gerisinde kalmış. Bir de film çok ağır olmuş, yavaş akıyor. Film çekilmeden önce ağıtlar üzerinden giden bir film gibi anlatıldı ama ben o kadar çok ağıt sahnesine denk gelmedim filmde, bence en büyük eksikliği bu olmuş. En güzel yanıysa filmin başında yer alan “Savaş bir gün biterse, kendimize şunu sormalıyız, peki ya ölüleri ne yapacağız?​” sorusunu yanıtlama biçimiydi. Sanki cevabı bulmak istiyorsanız mezar taşının altına bakın, der gibi bitti film.
Hanife Işık:  Ev kadını olarak ve sağlık problemlerimden dolayı böyle etkinliklere çok fazla katılamıyorum. En son iki sene evvel sinemaya gitmiştim.  Ben filmi beğendim. O kadınlara, annelere çok üzüldüm. Kayıp yakınları sevdiklerinin hayatta olup olmadığını bile bilmiyor. Bu ikilemle yaşıyorlar. Film 90’lı yıllarda yaşanan katliamları, kayıpları, Kürt meselesini ele alıyordu. Bunları tabii ki duyuyor, gazetelerden okuyordum. Ama bu kadar açık ve net duymadım, bilmiyordum. Bir kadın olarak, bir anne olarak, filmde bir Kürt annesinin “Bari çocuklarımızın kemiklerini verin bize!”  sözü gerçekten çok üzücü…
Bence eşitlik olmalı. Mesela Güneydoğu’ya giden bir öğretmen tek kelime Kürtçe öğrenmiyor ama küçücük öğrenciye Türkçe öğreneceksin diye eziyet ediyor. Biz de Kürt köyüydük. Bizim okulumuzda “gezici kolu başkanı“ seçilirdi. Bu öğrenci dışarıda Kürtçe konuşanları yazar, öğretmene verirdi. Annemiz babamız Türkçe bilmiyordu. Derdi ne anlamak için Kürtçe konuşmak zorundaydık. Sonra okulda öğretmen gezici kolu başkanının verdiği isimleri “Neden Kürtçe konuştun?“ diye sopayla döverdi.

ÖNCEKİ HABER

Benim adım Özlem

SONRAKİ HABER

Herkes barıştan yana olursa ülkemize huzur gelecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...