8 Mart 2009 01:00

Yeni Clint döver


Birilerinin bize açıklama yapmasını bekliyorum. Kafamı kurcalayan bir soru var, her film izlediğimde daha da belirginleşiyor.
Nasıl oldu da Clint Eastwood, Hollywood’un en muhalif adamı oldu?
Amerikan sinemasının her zaman, bir yere kadar iktidara muhalif bir havası olur. Oscar törenleri, kaç kere hükümeti eleştiren konuşmalara, protestolara sahne oldu mesela. Marlon Brando gibi, yerine kızılderili bir kızı gönderecek kadar baba adamlar artık çıkmasa da, son yıllarda Michael Moore’un, George Clooney’nin, başkalarının Bush’un savaş politikalarını eleştiren konuşmalarını dinlemiştik. Ne güzel.
Son törende ne oldu? En solcu adam diye Sean Penn’i bekledik, o da ülkesini sevdiğini falan anlattı.
Hadi ona Obama rüzgarı dedik, eyvallah. Ama en çok muhalif işler çıkaran adamın adı, resmen sürpriz.
Bu Clint Eastwood dediğiniz adam, yıllarca kovboyluk etti, Kirli Harry diye yasa falan takmayan bir polis oldu, her işini silahla çözen karakterler oynadı. Sinemada silahın iktidarını, iktidarın silahını tartışmaya kalksanız, Clint Eastwood filmlerini anmadan bunu yapamazsınız.
Bu işleri bırakıp yönetmenliğe sardırınca bambaşka bir adam oldu Clint Eastwood. Yalnızca iyi bir yönetmen değil, söyleyecek sözü olan yönetmen oldu. Hollywood’da öyle kaç tanesini bulabilirsiniz ki? Son bir ay içinde gösterime giren iki yeni filminde de devlete, politikalarına dokundurmuş bizzat. Angelina Jolie’li Sahtekar (Changeling) yaşanmış bir olayı anlatıyor. Çocuğu kaybolan bir anneye, devlet gitmiş, başka bir çocuğu gösterip “Senin çocuğun bu” demiş. Anne de bunun mücadelesini vermeye başlamış, böyle bir hikaye.

Gran Torino’ya bakarsanız, açık açık beyaz Amerikalının göçmen düşmanlığını yerden yere vuruyor. Aslında, bildiğiniz bira içen, “erkek muhabbeti” yapan, oğullarıyla arası kötü, milliyetçi, silah taşıyan, savaş gazisi, filmlerde hep olan tiplerden. Huysuz Amerikalı, bayağı bayağı insanlaşıyor, bu film de onun öyküsünü anlatıyor. Yani neredeyse, adam kendi kendisiyle dövüşüyor. Son zamanlarda güncel bir meseleye böyle kafadan yaklaşan başka Hollywood filmi gördüğümü hatırlamıyorum. O adam, nasıl bu adama dönüştü, onun vardır bir açıklaması da, içlerinde en muhalif adam nasıl Clint Eastwood oldu, en çok onu merak ediyorum.
Belki öteki daha çok ateş ediyordu, daha gençti ama, bence yeni Clint, eski Clint’i döver. Dövsün isterim yani.

Yemekteyiz
Dinle ıssız adam. Yemekteyiz.
Yemek yapmayı seviyorsun, kendine iş edinmişsin, ne güzel. En çok da başkalarına yedirmeyi seviyorsun, daha da güzel. Ama bu yemek yapma felsefeni izledim. Biraz konuşalım diye düşündüm.
Diyorsun ki, “Bir yemeğe her şeyi koyamazsın”. Peki, yemek yapmayı bilen sensin. “Sirke, hardal, bunlar baskın lezzetler” demişsin. Doğrudur, madem öyle diyorsun. “Öyle hepsini bir arada at, çevir, karıştır gibi laflara inanma” da diyorsun, gerekçen şu: “Hepsinin pişme süreci farklı.”
Yapma ya? Biz de hayatını aşçılıkla kazanan adamsın diye oturttuk karşımıza seni dinliyoruz. Bunu bilmek için yemek yapmayı bilmeye gerek mi var? Hayatında yemek yapmış herkes bunu bilir. Daha da ileri gidiyorum: Hayatında yemek yemiş herkes bunu bilir. Tabakta bazen bazı şeyler pişmiş olur, bazıları pişmemiş olur. Ya ben de ne anlatıyorum değil mi?
Diyeceğim şuydu, “Öyle hepsini bir arada at, çevir, karıştır” gibi laflar olduğunu iddia etmişsin. Yani birileri, bunu savunuyor, öyle mi? Bunu iddia eden bir kişi varsa, ben de yemek yemeyi bırakıyorum. Kimsenin böyle bir iddiası yok, ama sen olmayan kişilerle polemik yapıyorsun. Helal olsun.
Yemek yapmak, güya hayatta yaptığın en iyi iş. Gözünü seveyim, diyebildiğin bunlardan ibaret mi? Bilgin bu kadar mı?
Ha pardon, bir de analiz var. Dinleyelim: “Mesela sen tektekçisin. Hayatı yavaş, dingin ve acele etmeden yaşamayı seviyorsun. Çokluklar ve alternatifler senin için korkutucu.”
Yoruldum be ıssız. Böyle saçma teorilerle karşıma çıkarsan, nasıl yetişeyim her birine? Sen söyle. İnsanın çatalındakilere bakıp “Hayatı dingin yaşıyorsun” dediğin için, seni daha önce dövmemişler. Ama zamanında dövmek lazımmış. Sen de geldin, şimdi bana düştün. Ah be ıssız.
Filmde şöyle bir sahne var. Yemek yapılmış. Ada tadına bakıyor. Şöyle diyor: “Mmm, şiir gibi.”
Şimdi bak, yemek gibi şiir de olmaz değil mi, saçma geliyor kulağa. Hangi şiir gibiymiş yemek, onu da söylesin de anlayalım.
Öyle bir şey de yok be ıssız. Şiir şiir gibidir, yemek yemek gibi. Oynama yemeğinle, otur yerine.
Patlamamış mısır - Çağdaş Günerbüyük

Evrensel'i Takip Et