21 Kasım 2010 00:00

OK ATMA YARIŞI ARTIK BAŞLAYACAKTI

Troya savaşına katılan kral Odisseus’un sarayı; onun dul kaldığını sandıkları karısı kraliçe Penelopeya’yla evlenmek isteyen, tanrıların özel olarak yarattığı soyguncu damat adayı egemenlerle doluydu...

Paylaş

Troya savaşına katılan kral Odisseus’un sarayı; onun dul kaldığını sandıkları karısı kraliçe Penelopeya’yla evlenmek isteyen, tanrıların özel olarak yarattığı soyguncu damat adayı egemenlerle doluydu...
Yirmi yıl sonra Troya’dan dönebilen Odisseus da, kendi sarayına bir dilenci kılığında sığınmıştı. Ve onun kral Odisseus olduğunu da yalnızca oğlu Telemahos biliyordu.
Ne var ki arsızca yiyip içen şımarık talipler, birara Odisseus’un üstüne kemik fırlatıp masasını devirdiler... Bunun üzerine hemen araya giren oğlunu yatıştırdı Odisseus. Ona usul usul yaşadığı bir serüveni anlattı. Sonra da: “Hiç üzülme güzel oğlum,” dedi. “Biz de kendi ülkemizi anlattığım öyküdeki gibi ‘savaş nedir bilmeyen’ o güzel halkların ülkesine dönüştüreceğiz birlikte!“
PENELOPEYA DAMAT ADAYLARINDAN BİRİNİ SEÇECEKTİ
. Penelopeya çok sevdiği kocası kral Odisseus’un birgün mutlaka döneceği umuduyla yatıp kalktığından, saraylarına çöreklenen damat adaylarını çeşitli bahanelerle hep oyalayagelmişti! Ama artık bıçak kemiğe dayanmıştı. Evleneceği adayı elirlemek için bir ok atma yarışı düzenledi. Ve bu yarış için yemekli bir şölen veriyordu sarayın avlusunda. Ne var ki kocası Odisseus’un bir dilenci kılığında sarayına sığındığını bilmiyordu!...
Ve egemen talipler avluda arsızca eğlenirken, kraliçe Penelopeya da, konağın merdiven sahanlığına oturmuş, onları izliyordu... Bu egemenler, yıllardır hem sarayın hem de halkın ürettiklerinin kendilerine verilmesi gerektiğini, çünkü bunun bir tanrı buyruğu olduğunu öne sürüyorlardı hep. Güzel Penelopeya o güne dek zorlukla susturmuştu öfkesini hep. Ama artık o gün olanlar olacaktı artık...
O anda insanlar arasında en çok Odisseus’u seven tanrıça Atena da oradaydı: Güzel Penelopeya’nın yanında, öylece kendini göstermeden olup bitenleri izliyordu. Ve Atena, kocası kral Odisseus’un çok seyrek kullandığı ama çok değer verdiği yay ve okla yarışmanın yapılmasını esinledi kraliçe Penelopeya’ya... Kral Odisseus’a ta yeniyetmeliğinde bir ziyaret için gittiği komşu krallıktan armağan etmişlerdi o yayla okları... O da bu armağana karşılık barışın simgesi olarak el örüleriyle işlenip süslenmiş bir heybe armağan etmişti... Bu armağana Odisseus öylesine değer veriyordu ki onu bir savaş aracı olarak görmüyor, insanlara karşı kullanmıyordu... Hattâ yirmi yıl önce Troya’ya ölüm kalım savaşı için giderken, bu silahını yanına almamış, hazine odasına özel olarak saklamıştı. Belki de onu birgün ilk ve son olarak kullanacak, böylece ülkesine savaşın değil, barışın yollarını açacağını düşünmüştü bilinçaltında... Odisseus’un bu duyguları o anda kraliçe Penelopeya’ya da geçmiş olmalı ki, oturduğu iskemleden sevinçle kalktı hemen. Ağır ağır merdivenleri indi ve hazine odasının kilitli kapısını açıp itti... Ama yıllardır kilitli duran kapı, uyuyup kalmış bir küçük kuzu örneği, aniden uyandı ve meleyerekten ardına dek açıldı... Birsüre sağı solu yokladıktan sonra Penelopeya, duvara asılı yayı ve içi ok dolu heybeyi gördü. Onları özenle duvardan aldı. Ne var ki içiden püskürüp gelen bir duygunun etkisiyle hemen olduğu yere çönüp başını torbaya dayadı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Çünkü artık çok önemli bir süreç başlamıştı. Elinde tuttuğu yayla yapılacak yarış sonunda, yarışı kazanan o arsız ve hiç tanımadığı biriyle evlenmek zorunda kalacaktı... Savaş vurgunu yemiş kocasının anıları ve özlemleriyle dolu bu evinden ve en kötüsü halkından da ayrılacaktı. Kendisi gibi halkı da, nereye varacağı bilinemeyen süreçlerden geçecekti... Ama birden doğruldu Penelopeya... Çünkü onu izleyen tanrıça Atena aniden bir sevinç ve umut yeli estirdi yüreğinde... Yardımcııları da yarış aygıtları ve oklarla dolu sandıkları kucakladılar ve Penelopeya’yı izlemeye başladılar.
OK ATMA YARIŞINA DOĞRU
Penelopeya arsızca eğlenen, şarabın da etkisiyle büsbütün çığırından çıkmış taliplerin yanına gitti ağır ağır.
“Ey neşeli talipler!” diye söze başladı. Sesini duyan ve onu karşılarında bir tanrıça heykeli gibi aniden dikilivermiş gören talipler, birden suspus oldular. Avlu kapısı yanında bir dilenci kılığında duran ve Penelopeya’nın da gerçek kimliğini bilmediği Odisseus da tepeden tırnağa dikkat kesildi.
Penelopeya; “Şimdi beni iyi dinleyin,” diye sürdürmeye başladı konuşmasını. “Yıllardır her gün burada, ülkemizin varını yoğunu yiyip içiyorsunuz. Bu yaptıklarınıza tek bulabildiğiniz bahane de benim durumum. Çünkü bu evin erkeği, katıldığı Troya savaşından birtürlü dönemedi. O yüzden de beni karınız olarak almak istiyorsunuz... Evet, şimdi muradınıza ereceksiniz. İşte kocamın bir zamanlar kullandığı yayı ve ok torbası! İçinizden kim bu yayı en iyi gerer ve fırlattığı oku şurada dizilecek on iki baltanın arasından geçirirse, o yarışı kazanmış olacak ve ben onunla evlenmek üzere buradan, kızoğlankız geldiğim bu evden ayrılacağım. En kötüsü bana güvenen halkımdan da ayrılacağım... Ama gözüm ve gönlüm halkımda ve yıllardır dönmeyen kocamda olacak...”
Bunları söyledikten sonra Penelopeya, gene önceden oturduğu merdiven sahanlığına döndü ağır ağır... Tanrıça Atena da hep yanındaydı...
Yaşar Atan
ÖNCEKİ HABER

Dostları uğurlarken

SONRAKİ HABER

Çapsız tiradın anlattıkları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...