Deprem deprem içinde
'KAMERACİ KAMERACİ'
Bunlardan birini Kürt Romanların çilesi oluşturuyor. Van’da deprem bölgelerini gezerken boynumuzda fotoğraf makinasının asılı olduğunu gören pek çok kişi yaşadığı sıkıntıyı anlatmak için yanımıza gelip dertlerini yansıtmamızı istedi. Yanımızda televizyon kamerası da bulunan iki kişili bir ekip olarak bizi uzaktan görenler ise, ‘kameraci, kameraci’ diye sesleniyor. Bunu en çok da fotoğraflarını çekmemiz için etrafımızda toplanan küçük çocuklar söylüyor.
KÜRT ROMANLAR
Ancak Kürt Romanları bu açıdan diğerlerine göre biraz daha mahçup ve eziktiler. Bu dışlanmanın katmerleşmiş halini yaşamanın onları soktuğu bir ruh hali olarak dikkati çekiyor. Bir Kürt depremzede kadın, yatalak durumda olan annesini göstermek için bizi biraz da zorla evine götürüyor.
Aslında anlattığı sıkıntıların depremle bir ilgisi yok. Deprem öncesinde varolan hastalıkların da içinde olduğu bir dizi şeyi arka arkaya sıralıyor Kamile Ceye. Bu da aslında bir ‘sosyal deprem’ manzarası olduğu için, başka bir yere yetişmemiz gerekmesine rağmen onunla gidiyoruz. Tam o sırada Kürt Romanların çadırlarının olduğu bir alandan geçiyoruz. İki üç tane Kızılay çadırı, onun dışında da branda ve naylonlarla derme çatma oluşturulmuş başka çadırların bulunduğu bir alan. Babası bize doğrudan seslenmeye çekiniyor olmalı ki, küçük çocuğuna ‘bizi de çekin diye ağla’ diyor bizim duyamayacağımızı düşündüğü kısık bir ses tonuyla.
Aklımız onlarda kalıyor ve Kamile Ceye’nin evine gittikten sonra burada dönüyoruz. Yetişkin Kürt Romanlar bize uzaktan bakıyor ama sanki ilgi göstermeyeceğimizi düşünerek çağırmıyor. Biz yanlarına gidiyoruz. İlk konuştuğumuz kişi Zeydin Yasavur. İki eşi, 16 çocuğu olduğunu söylüyor. Sivil Savunma’dan bir çadır, bir kez de gıda yardımı almışlar. Karşı taraftaki evi zarar gördüğü için ailesiyle birlikte burada çadırda kalıyor. Bu ailenin ve burada bulunan diğer depremzedelerin gıda yardımına ihtiyacı var ve elbette başka birçok şeye.
Hemen yanlarındaki çadırda da başka bir Kürt Roman ailesi, Recep Gül ve ailesi kalıyor. Recep Gül hamallık yapıyormuş. Ev eşyası yükleyip taşıyorlarmış. Gül ailesi 11 kişi olarak çadırda kalıyor. Burada bazı çadırların içinde soba yakılmış ve dışarıya sarkan borulardan duman yükseliyor. Oradan ayrılırken iki küçük kız çocuğu yanımıza yaklaşıyor, daha büyük olanı küçüğü göstererek ‘Abi bunun babası hapiste. Çıkartırmısınız?’diyor.
AHLAKİ DEPREM
Burada bir de, ‘deprem fırsatçılığı’ diye adlandırılabilecek ‘ahlaki depremlere’ tanık olduk. Elbette bunlar Van halkını temsil etmeyecek düzeylerde. Ancak yine de buradaki durumun çeşitli yönleriyle görülebilmesi için aktarmakta fayda var.
Bunun en çarpıcı örneklerden birine depremde en fazla can kaybının, en büyük yıkımın gerçekleştiği Erciş’te tanık olduk. Fotoğraf makinası ile Erciş’in merkezinde ilerlerken birisi bizi yanına çağırdı. Kendi ifadeleriyle bir ‘bayan öğretmen pansiyonu’ işletiyormuş. Her taraf yıkıntı içinde görülürken, kendi pansiyonunda ciddi bir hasar olmamasının haber değeri taşıdığını vurgulayarak bizi Erciş’te o gün açık olan ve çay satılan bir dükkana davet ediyor.
Sonradan buranın Erciş’in tek açık dükkanı olduğunu fark ediyoruz. Duvarlarda Said Nursi’nin resminin olduğu bazı duyurular dikkat çekiyor. İçerisi polis dolu. Bizi buraya davet eden ve bir de çay söyleyen işletmeci anlatmaya başlıyor: “Ağabey benim pansiyonumun ortasında kocaman bir kiriş var. Ben sağlam olsun diye yaptırmıştım. Benim bayan öğretmen pansiyonumu ben dört dörtlükte döşettim. Beş yıldızlı otel gibi. Ama bazı öğretmenler gelip beğenmeyip başka yerlere gitmişti. Hepsi öldü.” O bunları böyle anlatırken, bizim adeta kanımız donuyor ve araya girip, “Tabii onlara da Allah Rahmet Eylesin” diyoruz. O da pot kırdığını biraz fark eder gibi oluyor ve “Tabii ağabey Allah Rahmet Eylesin” diyerek anlatmaya devam ediyor. O ara telefonu çalıyor. Pansiyonunda kalan ve şu anda memleketine dönmüş olan öğretmenlerden biri arıyor. O da, “Evet öğretmen hanım. Valla sizin odanızda sadece bir dolap yıkılmıştı, televizyon falan her şey sağlam. Maşallah tek bir çizik bile yok öğretmen hanım” diyor ve ardından da devam ediyor: “Bugün hasar tespit için gelecekler, ama açıkçası ne yazdıracağız bilmiyorum. Sıfır hasar yazacaklar herhalde.” Karşıdaki öğretmen 14 Kasım’da okulların açılması halinde dönebileceği bir durum olup olmadığını öğrenmek için kaygı ile arıyor ve bizim işletmeci de onu böyle sakinleştiriyor. Karşılaştığımız bu durum karşısında, daha gideceğimiz yerler olduğunu belirterek kalkıyoruz. (Van/EVRENSEL)
Burada karşılaştığımız dikkatimizi çeken manzaralardan biri de, tek katlı binaların camlarındaki elle yazılmış notlar oldu: ‘Arkada çadırdayım. Alaattin..Tel: 0505…’, ‘Arkada çadırdayım. Hüseyin Ç..Tel…’. Normalde kısa bir süreliğine bir yere gitmiş olan esnafların müşterilerini kaçırmamak için yazıp dükkanlarının camlarına yapıştırdığı notları andıran bu yazıların yer aldığı evlere Van’ın merkezinde denk geliyoruz. Bu tek katlı ve bahçeli evlere dışarıdan bakarken bir hasar dikkatinizi çekmese de hâlâ devam eden artçı depremlerin korkusunun bile insanları bu türden çarelere yönelttiğine tanık oluyoruz.
Evrensel'i Takip Et