24 Kasım 2005 04:00

Su yok cami var

Antalya'da altyapısı tamamlanmadan açılışı yapılan devlet hastanesi çeşitli sağlık sorunlarını da beraberinde getirdi. İçme suyu olmayan hastanede su ihtiyacı hayvanat bahçesindeki kuyudan temin ediliyor. Devlet hastanesine ek olarak şehrin girişinde bulunan Kepezbaşı mahallesinde yapılan ve resmi açılışı yapılmamasına rağmen bir aydır faaliyette olan Aşur Aksu Devlet Hastanesi 250 yatak kapasiteli. Poliklinikleri, Antalya Devlet Hastanesi ana binada hizmet veren hastanede, kalp damar cerrahisi, kulak burun boğaz, göz, göğüs hastalıkları, fizik tedavi, üroloji ve psikiyatri servislerinin yatak bölümleri bulunuyor. Yedi önemli servisin yatak bölümlerinin bulunduğu hastanede içme suyu ise bulunmuyor. Hastanenin su bağlantıları, hayvanat bahçesinde bulunan bir kuyudan sağlanıyor. Aynı zamanda foseptik arıtma olmadığı için foseptik araziye ve ormana akıtılıyor.

Bilgi verilmiyor Altyapı eksikliklerinin ne zaman giderileceği konusunda çalışanlara resmi olarak bir bilgilendirme yapılmazken, yetkililer sadece hastaneden su içilmemesi uyarısında bulunuyor. Yemekhaneye ise içme suyu yemek şirketi tarafından getiriliyor. Hastane çalışanları, yemek saatleri dışında içme suyu ihtiyacını yakınlardaki benzilikten sağlıyor. 6 adet ameliyathanenin tam kapasite çalıştığı hastanede onca altyapı eksikliğine karşın, hastaneye ait cami inşaatının hızla tamamlanarak faliyete geçirilmiş olması ise dikkat çekiyor. Aşur Aksu Devlet Hastanesi'ndeki eksikliklerin sağlık hizmetlerinin sunumu açısından kabul edilemez olduğunu belirten SES Antalya Şube Başkanı Mustafa Kılınç, önümüzdeki hafta düzenleyeceği basın toplantısıyla konuyu kamuoyu gündemine getirmeye hazırlanıyor.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Yıldız: Yüksekova halkı
   demokratikleşme bekliyor Elif Görgü Şemdinli olaylarını protesto etmek amacıyla yapılan basın açıklamasında halkın üzerine açılan ateş sonucunda 3 kişinin hayatını kaybettiği Yüksekova'da yaşam normale döndü. Ancak, halk günlük hayatına kaldığı yerden devam ederken tedirginlik tamamen sona ermiş değil. Sorularımızı yanıtlayan Belediye Başkanı Salih Yıldız eğer soruşturmalar sağlıklı ilerlemezse halkın tepkisinin devam edeceğini ifade etti.

-9 Kasım'daki gelişmelerin ardından Yüksekova'da son durum nedir? Şu anda vatandaş, halk beklentide ama yaşam normale dönmüş. İnsanlar dükkanlarını açmış, esnaf ticareti ile meşgul ama hala kafalarda soru işaretleri var. Bu suçüstü yakalananlarla ilgili verilen sözlere rağmen hala net, somut bir şey ortaya konmadı; hesap sorulacak ya da halkı ikna edecek doyurucu bir gelişme olmadı. Bu halkın olayın peşini bıraktığı anlamına gelmiyor. Halk olayın takipçisidir. Her gün bizi de zorluyorlar, bize de soruyorlar ne oluyor, gelişmeler ne safhada. Olayın üzerine demokratik yöntemlerle gidileceği, sorumlular yargılanacağı söylemlerimiz de olayın sürüncemede kalmaya başlamasıyla anlam taşımıyor. Yani halkın tepkisinin tekrardan gelişeceği kaygısını da yaşıyoruz.

-Saat 16.00'dan sonra Yüksekovalılar sokağa çıkmıyor şeklinde haberler çıkmıştı. Hâlâ, tedirginlik bu derece devam ediyor mu? Sadece saat16.00'dan sonra değil, gündüz bile insanların yaşam tedirginlikleri var. Yani peş peşe halka yönelik patlatılan bombaların her an herkes kapısına bir poşetin konabileceği kaygısı ile yaşıyor. Kaldı ki karanlık çöktüğü zaman bu psikoloji haliyle ikiye katlanıyor. Ama sonuçta insanlar sokağa da çıkıyor, yaşama da kendisini katıyor ama tedirginlik ve kaygı var. Yüksekova'da 7'den 70'e herkeste "bu olaylar bizi de bulur, bizim kapımızı da çalar" gibi bir beklenti var. Bu yüzden eskiden şu parti bu parti ayrımları vardı, şimdi herkes diyor beraber yaşarız ya da dağınık olduk mu hepimiz kaybederiz gibi bir psikoloji hakim.

-Bu tedirginlik hali Şemdinli olaylarından önce de var mıydı? Uzun süredir bölgede olaylar böyle. Faili meçhullerin yoğun yaşandığı bölgedir burası. İnsanların kafasına yirmilik çivilerin çakıldığı bir yerdir. Bu barış süreci dediğimiz 1999'dan bugüne dek biraz da olsa olayların azalması insanların artık sağduyunun hakim olacağı umudunu geliştirmişti. Yalnız bu son zamanlarda, 3-4 aydır bölgemizde patlayan bombalar, birbirine benzeyen, yöntem ve tarzları aynı olan, üzerine gidilirse adresi karmaşık olmayan ortaya çıkarılabilecek patlamalar tekrardan bir güvensizlik yaratmıştır.

-Şemdinli'de halkın ortaya çıkarttığı olayların aydınlığa kavuşacağına inanıyor musunuz? Halkın beklentisi nedir? Bu olayın aydınlığa çıkacağına bir boyutu ile inanıyorum; demokratik kitle örgütlerinin, aydınların, siyasi partilerin, seçilmişlerin ve herkesin bu olayın peşini bırakmamaları, üzerine gitmeleri ve iyi dillendirmeleri sonucu gerçekten hükümetin de sıkışacağına inanıyorum. Bu yönünde bir çabanın olayı ortaya çabuk çıkaracağına inanıyorum. Ama eğer bu yönde bir çaba olmazsa ve devletin zedelenmemesi gibi bir kaygıyla yaklaşan devlet bürokrasisi olayın üstünü kapatmaya, adli bir vaka, lokal bir durum gibi gösterip halka yutturmaya gidebilirler. Burada halkın inisiyatifine güveniyorum. Uzun süredir bölgede meydana gelen faili meçhullerin bu olaylarla birlikte ele alınıp tümünün üzerine gidilmesi, faillerin ortaya çıkarılması, 12 Eylül'e kadar uzanıyorsa uzanması ve herkesin bu hesabı vermesi gibi bir beklenti var.

-Henüz çete davası açılmadı... Halk inisiyatifi zayıflarsa zaten istenen de budur. Tanju Çavuş adlı şahsın yanında çocuğu, hanımı vardı, nefsi müdafaadan ateş açtığı gibi süsleyip cüzi bir ceza ile adamı kurtarma gibi bir çaba var. Bana göre Tanju Çavuş ya da şu anda tutuklu bulunan itirafçının bir piyon gibi ileri sürülüyor. Aslında bölgede ismi Mutkili Ali olarak meşhur olan Ali Kaya var. İstihbarat elemanı olarak çalışan biriydi. Her yere giden, isminin her tarafta duyulduğu bir şahıs. Hele bu olaydan sonra milletvekili Esat Canan'ı arayan bir sürü insanlar olmuş, hem Hakkari'de hem de Şemdinli köylerinde, "Daha 10 gün 20 gün önce bu adam bizim köyümüzdeydi. Bu tarzla, bu yöntemle bizim üzerimize geldi" diyen insanlar çıktı.

-Başbakan'ın açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Tabii ki umudumuz açıklamalarının samimiyete kavuşmasıdır. Ama önceden de bu açıklamaları yaptı. Son güvenlik zirvesinden çıktığı zaman ise açıklamalarından 180 derece dönüş yapmıştı. Yine de buraya gelişi umut vericiydi. Önemli olan halkın, kitlenin etkisinde kalıp kalmayacağı. Tabii bana göre hükümet geç kaldı. Olayın 2. ya da 3. günü burada olmalıydı. Sanki olayı biraz soğutarak halkın nabzını, tepkisini düşürmek gibi bir psikoloji ile bu kadar geciktiler.

-Bu olaydan sonra Hakkari'ye daha fazla çevik kuvvet gönderileceği söyleniyor... Dağ fare doğurdu. Bizim beklentilerimiz bu değildi, çözümdü. Çözüm de demokrasi ile hukukun güçlendirilmesi, yargı mercilerinin gerçekten bağımsızlığı ile, bu halka yaklaşımla olurdu. Ama bu beklentilerimize rağmen bölge halkına hediye çevik kuvvet oldu. En son halkın tepkilerini görüyoruz. Benim bu konuda da kaygılarım var. Halkın yüzde 80'i gençtir. 12 Eylül'le dünyaya geldiler. Şimdi 25 yaşlarındalar, kimisi annedir, kimisi babadır. Herkes 12 Eylül'ün sıkıntıları ile bugüne geldi. Bilinçsiz bir halk, bilinçsiz bir toplumla karşı karşıya değiller. Çevik kuvvet çözüm değildir. Halk çözümü demokratikleşmede bekliyor.

-Yüksekova'da 3 kişi açılan ateş sonucu öldürüldü? Failleri bulundu mu? Henüz o konuda bir gelişme yok. Aileler suç duyusunda bulunacaklar. Görgü tanıkları var. Yüksek binalardan ateş açıldığına dair ve bu binalar da uzatmalıların, başçavuşların kaldığı binalar. Bu tanıklar da gidip ifade verecekler.

-Yaşananlara yönelik ülkenin batısından gelen tepkileri nasıl buluyorsunuz? Yeterli değil. Isparta'da insanlara saldırılması, Mersin'de Murat Demir'in öldürülmesi, başka illerde Kürtlere karşı saldırılarla, Kürtlere karşı bir düşmanlık yaratılmaya çalışılıyor. Bu yüzden batı illerinde bu olayların daha iyi anlatılması, halkların birlikte yaşamasının altının çizilmesi gerektiğine inanıyorum.