17 Ocak 2005 22:00
Güzelyurtlu'yu kendi adamı mı vurdu?
GÜNÜN YAZILARI
Kıbrıs Rum kesiminde yayımlanan Politis gazetesi, Güney Kıbrıs'ta cumartesi günü eşi ve kızıyla birlikte öldürülen Kıbrıslı Türk İşadamı Elmas Güzelyurtlu'nun, ''kendi adamı tarafından tuzağa düşürüldüğünü'' iddia etti.
Rum polisinden bir kaynağa dayanan gazete, ''Elmas Güzelyurtlu, karısı ve kızını öldüren şahıslardan birinin işadamının güvenilir koruması olduğunu ve işbirlikçilerini evin ana kapısından içeri aldığını'' yazdı. Gazeteye göre katiller, bağlayarak KKTC'ye götürmek istedikleri Güzelyurtlu, eşi ve kızını, karşı koymaları üzerine öldürdüler. Politis gazetesi, Rum polisinden bir kaynağın, ''Elmas Güzleyurtlu'ya güvendiği bir korumasının tuzak kurduğu ve bu şahsın MİT ile de ilişkileri olduğu'' şeklindeki iddiasına da yer verdi.
Bu polis kaynağına göre, koruması yanındakilerle Güzelyurtlu'nun evine giderek kapı zilini çaldı. Güzelyurtlu'nun kapıyı açmasının ardından içeri giren şahıslar kurbanlarını bağlayarak arabaya
bindirdiler ve KKTC'ye geçmek amacıyla Pile'ye yöneldiler. Gazete ayrıca, Rum polis uzmanlarının, kaçırma olayının Güzelyurtlu ve ailesinin öldürüldüğü noktada değiştiği ve kaçıranların meydana gelen karışıklık yüzünden kurbanları öldürmek zorunda kaldıkları şeklindeki değerlendirmesine yer verdi.
Bu değerlendirmenin, Elmas Güzelyurtlu'nun eşi Zerrin Güzelyurtlu'nun avuçlarında, öldürülmeden önce ağzından çıkardığı tahmin edilen koli bandının bulunmasıyla güçlendiğini belirten Rum polis uzmanları, aynı anda ikinci kişinin Elmas Güzelyurtlu'yu öldürdüğünü, Güzelyurtlu'nun korumasını çok iyi tanımasından ve tek tanık olmasından ötürü de 16 yaşındaki kızı Eylül'ün öldürüldüğünü tahmin ediyor.
MİT iddiası Simerini gazetesi de olayın MİT ile bağlantısı olduğunu iddia etti. ''Delik deşik hat'' ve ''Türk MİT'i nasıl kolayca ülkeye giriyor?'' başlıklarını kullanan gazete, bu cinayetin Güney Kıbrıs'ın güvenlik koşullarına ilişkin birçok soru işareti doğurduğunu yazdı. Gazete, Güzelyurtlu, eşi ve kızının bağlanmış bir şekilde arabada götürülürken Zerrin Güzelyurtlu'nun bağlarından kurtularak arabada bulunan bıçakla katillerden birine saldırdığını, kaçıranların planını da bozan şeyin bu olay olabileceğini kaydetti. Rum gazetelerindeki haberlerde, Güzelyurtlu ve ailesinin tırnaklarından DNA için örnekler alındığı da belirtildi.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


F tipi cezaevlerinde 4 yıl -1-
Dört duvar bir de ben... HAZIRLAYAN: Serpil Savumlu Türk Ceza Kanunu kapsamında yapılan düzenlemeler sonrasında tahliye edilen mahpuslar 19 Aralık Operasyonu'nun ardından cezaevlerinde gerçekleşen tecrit politikalarını anlattılar. F tipi hücrelerde 4 yıl geçiren mahpusların, maruz kaldıkları antidemokratik uygulamalara dair anlattıkları, F tipi gerçeğini gözler önüne seriyor.Tecrit koşullarında hücrelerinde intihar olaylarının yaşandığı ve her hareketlerinin kontrol altına alındığı bir süreçten geçirildiklerini dile getiren mahpuslar, tecridin cezaevlerinde kurumsallaştırıldığını söylediler.
EYÜP BAŞ
(Sincan F Tipi Cezaevi) F tipi hapishanelerde çeşitli kurumlar oluşturulmuş ve tecrit kurumsallaştırılmıştır. Bu kurumları, disiplin kurulu, mektup atma komisyonu, yayın izleme kurulu, sosyal hizmet uzmanları, psikolojik danışmanlık gibi sıralamak ve bu kurullarla tecridin sürdürüldüğünü söylemek mümükün. Disiplin kurulu birçok konu ile ilgili kendini yetkili görebiliyor. Yazdığınız bir mektup, düşünceyi ya da eleştiri boyutlarını aştığı gerekçesiyle engellenebiliyor. Disiplin kurulunda yer alanların hiçbiri hukuki donanıma sahip değil. Ancak bu kişiler sizin hakkınızda pervasızca kararlar verebiliyor. Ceza infaz hakimleri yapılan başvurularda genellikle disiplin kurullarının verdiği kararları haklı görmüştür. Bizim ise yaptığımız başvuruların yüzde 99'u reddedilmiştir.
HAKKIMIZDAKİ KARARLAR DİNİ MOTİFLERLE SÜSLÜ Hakkımızda verilen kararlar hiçbir hukuki temele dayandırılmamıştır. Kararlar dini motiflerle süslenmiş, vaaz veren metinler şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Örneğin bir kez hastanede yatan arkadaşlarımıza mektup yazmıştık. Mektuplarımız "Mektuplar çok yazılıyor. Bu onların üzerinde manevi baskıya neden oluyor. Bu da doğal olarak onları ölüme teşvik ediyor" denilerek engellendi. Karar şu cümlerle açıklandı; "....Dünyaya gelişinde bir katkısı olmayan bu varlığın, gerek kendisinin gerekse başkasının hayatını kısaltma veya sona erdirmesinde de bir hak ve yetkisi yoktur. Bu yetki Yaradan'a aittir... Hele aç bırakarak vücudun ölüme terk edilmesi önemli bir insanlık suçudur". Bu gerekçelerin devamında mektupların günah olduklarına kadar birçok cümle yer alıyor. Bunlar hukuki metinler değil. "İsteseniz de böyle istemeniz de böyle ıslah olun" diyen metinler bunlar. Cevaplanması gereken birçok soru var. Cezaevi yönetmeliği nedir? Başvurularımızı reddediyorsunuz ama gerekçeniz nedir? 4 yıldır bu sorularla ilgili bize yanıt verilmedi. Bize gösterilmeyen yönetmelikten hakkımızda kararlar verildi. Hukuki yazışmaların bunları göstermesi gerekirdi. Sadece bizim cezaevinden, avukatlarımıza gönderilen 24 adet klasör suç duyurusu var. Bunlardan sonuç aldığmız tek olumlu karar yok. YAKALANDIĞINDA YANINDA KİM VARDI? Odamı değiştirmek istiyorum. Önce odayı değiştirmek isteyen ve yanına gidilecek olan kişiye bakıyorlar. Örgütlü mü? Bağımsız mı? Ona göre karar veriliyor. Genellikle oda değiştirme talebimiz "Oda değiştirme kriterlerine uygun değildir" denilerek reddediliyor. Bu kriterlerin neler olduğu bize açıklanmıyor. Kurul karşısına çıkıyorsun; kurulda psikolog da var. Psikolog sana "Yakalandığında yanında kim vardı" diye soruyor. Resmen sorguya çekiyor. Cezaevi izleme kurulları belli aralıklarla hapishaneyi incelemeye geliyor. Onlar geldiğinde yemekler iyi çıkıyor. Geldiklerini yemeklerin değişmesinden anlıyoruz. Yetkili müdür onları hapishane içinde gezdiriyor. Tabi müdürün onları gezdireceği yerler belli. Normal zamanlarda ortak alanlar kullanılmıyor. Ancak kurul geldiğinde ortak alanlar bir şekilde dolduruluyor. Bağımsızlar, itirafçılar önceden o alanlara konuluyor. Biz biliyoruz ki normalde çini atölyesinde o gün faaliyet yok. Ama o gün herkes oraya yerleştiriliyor ve harıl harıl çalışıyor. Ortaya "ortak alanlar kullanılıyor, rahatlar, top oynuyorlar, el sanatları öğreniyorlar" sonucu çıkıyor. Bunlar tamamen mizansen. Bizim temsilcilerimiz var. Sorunlarımızı o temsilciyle aktarıyoruz. İzleme kurulları geldiğinde sorunlarımızı dinlemek için temsilcimizle görüşmek isteyen olmadı. Görüşmek isteyenlerde engellendi. Ali Suat Ertosun ile birlikte yurtdışından bir heyet gelmişti. Temsilcimizle görüşmek istiyor; ona "O bakan katili niye görüşeceksin sen onunla" diyorlar. İşte F tiplerinin denetimi bu şekilde oluyor. Ortada tecrit var ve tutsakların kendi kendini tecrit ettiği söylentileri var. Ceza İnfaz Kanunu (CİK) ile birlikte bu anlattıklarım daha da artacak. Uygulamalar yani disiplin kurulunun kararları yasalaşıyor. Tecridi anlatırken bir çırpıda anlatıyoruz ancak bunlar bizim yaşamımızda haftalara aylara maal oluyor. Cezaevinde yün çorap giymemize bile doktor karar veriyor. Doktor sana bakıyor. Üşüyüp üşümeyeceğine karar veriyor. Eğer doktor "Bu adam üşüyor çorap giyebilir" derse kantine yün çorap getirilip bizim almamız sağlanıyor. En büyük sorunumuz sağlık sorunuydu. Cezaevinde 24 saat doktor olması gerektiği belirtiliyor ancak bunun böyle olmadığını yaşayarak görüyoruz. Bir kez hapishanede yediğimiz yemekten herkes zehirlendi. Biz kapıları dövüyoruz. Kusan var. Kanlı ishal olan var. Durum acil. Kapıya gelen müdür doktora çıkmamız için dilekçe yazmamız gerektiğini söylüyor. Gece saat 12.00'den sonra revire götürülüyoruz. Baktık revirde zehirlenen askerler yatırılımış, kollarında serumlar var. Bize de karşıdan bakıp ağrı kesici verip yolladılar. Zaten genellikle her şikâyete antidepresan veriyorlar. F tipindeyken Halil Yiğit isminde adli bir tutuklu intihar etti. Bu adam bir hafta boyunca yanında arkadaşı olmadığı için kendini asacağını söylüyordu. Ve en sonunda astı da. Yaptığımız kardan adamı yıktılar. "Neden yıktınız?" diye sorduk. "Cansız bile olsa hücrede dördüncü bir kişinin olması yasak" dediler. Yeşillikler oluyor, çiğniyorlar. Çatıya güvercinlere ekmek atıyorsun 1 ay hücre cezası alıyorsun. Ve kimse bu keyfi uygulamalar karşısında bir şey yapamıyor. "Sen burda benim elimdesin. Benim dediğim gibi yaşamazsan yaşamı sana zindan ederim" diyor. Bir şey yasaklanacaksa herkes yetkili ancak cevap arandığında hiç kimse yetkili değil.
GAMZE ÜNAL (Gebze Cezaevi) Tecrit tüm cezaevlerinde farklı şekliyle ancak aynı sonuçlarla yaşanıyor. En önemli sorunlarımız arasında haberleşme vardı. Avukatlarımıza yazdığımız mektuplar vardır. Bu mektuplar özeldir. Genelgelerle de sabitlenmiş bir hak var; bu mektupların açılması ve okunması yasaktır. Bugüne kadar bizim avukatlara yolladığımız mektuplarımız hep açılmıştır ve gönderilmemiştir. Bu konuda suç duyurularımız olmuştur. Ancak bir türlü cevap alamamışızdır. Basına yazdığımız mektuplar var. Bunlar da engelleniyor. Sizin elinize geçen mektuplar, biz 10 tane yazmışızdır ancak 1 tanesi elinize geçmiştir. Bunlar özellikle bizim zorlamamızla giden mektuplardır. Evrensel gazetesine mektup yolluyoruz o mektubu, gazeteye gönderildiği anlaşıldığı anda geri iade ediyorlar. Bizde artık isim adına gönderiyorduk. Sanki arkadaşımızmış gibi mektupları yazıyorduk. O mektuplar bile isimler öğrenildikten sonra Mektup Okuma Komisyonu'nca takip ediliyordu. Kime gönderiyorsun? Kiminle iletişim içindesin? Hangi gazeteciyle ilişki içindesin? diye takip ediyorlar. Bunun için özel ayırdıkları personelleri bile var.
MEKTUPLAR SANSÜRLENİYOR Hapisanelerdeki arkadaşlara yazdığımız mektuplarda sansürleniyordu. Hatta bunlardan dolayı açılan davalar var. Ölüm oruçları sırasında yazdığımız mektuplar "Bu senin ve gönderdiğin kişi için sakıncalıdır" denilip imha ediliyor, yani yakılıyor. Arkadaşımız bir başka hapishaneden bize mektup yazmış ve oradaki uygulamaları anlatmış. Mektubunda "Şu kitabı alabildik" demiş. Özellikle Kartal ve Bakırköy Cezaevi'nde rastladığımız bir olaydı bu. Cezaevi, diğer cezaevi hakkında suç duyurusunda bulunuyor. "Siz nasıl bu kitabı alırsınız"diyor. İşte "Siz tecrit politikasını doğru hayata geçiremiyorsunuz" demenin diğer bir adı bu. Akıl verdiği gibi konuyla ilgili dava da açabiliyor. Yaşam, yazdıklarımız acaba başka hapishanedeki başka bir arkadaşımıza zarar verecek mi diye düşündüğünüz ve kendinizi kontrol ettğiniz bir hal alıyor. Düzce'de özellikle 10 sayfanın üzerinde mektup yazmamıza izin verilmiyordu. Yazdığımızda "bunu kısalt" diye bize geri veriyorlardı.
SENİN İÇİN SAKINCALIDIR Toplatılmayan kitaplar bize verilmiyor. "Bu kitap dışarda sakıncalı görülmemiş olabilir, mahkemeler bunu sakıncalı görmemiş olabilir. Hakkında toplatma kararı çıkarılmamış olabilir. Ama ben seni düşünüyorum senin için sakıncalıdır" diyor ve kitabı bize vermiyor. Kendi içimizde haberleşmelerimiz engelleniyordu. Hücrelerde kalıyorduk ve tecritin en büyük ayağı bizleri birbirimizden yalıtmaya çalışmaktı. Bizde, buna karşılık tabi ki birbirimizle haberleşiyoruz. Diğer hücrede bulunan bir arkadaşımıza "merhaba" dememize bile izin verilmiyordu. Birgün slogan attığımızda erkek sesi duyduk. Gebze'de sadece bayanlar kalıyordu. Gebze'den iki arkadaş tutuklanıp Cezaevi'ne getirilmişlerdi bunu da duymuştuk. Onlara seslendik ama hemen "istihbarat topluyorsunuz susun" denilerek susturulduk. Bunlar bizim iletişimimizi kesmek için gerçekleştirilen uygulamalardı. Cazevine yeni girmiş kişilerin ailelerini tacizlere varan uygulamalara maruz bırakıyorlardı. 10 yıl önce kolunuzdan ameliyat olmuşsunuz ve kolunuza platin takmışlar. Doğal olarak cihazdan geçtiğinizde cihaz ötüyor. Aileyi içeri almıyorlar. Gideceksiniz; 10 yıl önce hangi doktordan hangi hastanede tedavi görmüşseniz raporunuzu alacaksınız, idareye teslim edeceksiniz. Siz bu belgeleri getirdikten sonra geçmenize izin verilecek. Ailelerin getirdikleri giysilere karışıyorlar. "Getirmeyin bunları biz zaten toplayacağız. Kıyafete ihtiyaçları yok. İçeri de dolu. Burdan gidecekler" diyerek sürekli kadın tutsaklar üzerinde sürgün edilecekleri ruh haline neden olmaya çalışıyorlar. Ailelerimiz açık görüş için telefon açtığında "Yok gelmeyin" diyorlar. Ailemize bir daha ki görüşte neden gelmediklerini soruyoruz "yok" dediler diyorlar. Biz tekrar suç duyurusunda bulunuyoruz ve bu konuda onlarca suç duyurusu var.
YARIN DEVAM EDECEK
MİT iddiası Simerini gazetesi de olayın MİT ile bağlantısı olduğunu iddia etti. ''Delik deşik hat'' ve ''Türk MİT'i nasıl kolayca ülkeye giriyor?'' başlıklarını kullanan gazete, bu cinayetin Güney Kıbrıs'ın güvenlik koşullarına ilişkin birçok soru işareti doğurduğunu yazdı. Gazete, Güzelyurtlu, eşi ve kızının bağlanmış bir şekilde arabada götürülürken Zerrin Güzelyurtlu'nun bağlarından kurtularak arabada bulunan bıçakla katillerden birine saldırdığını, kaçıranların planını da bozan şeyin bu olay olabileceğini kaydetti. Rum gazetelerindeki haberlerde, Güzelyurtlu ve ailesinin tırnaklarından DNA için örnekler alındığı da belirtildi.
src=/resim/b1.gif width=5>



F tipi cezaevlerinde 4 yıl -1-
Dört duvar bir de ben... HAZIRLAYAN: Serpil Savumlu Türk Ceza Kanunu kapsamında yapılan düzenlemeler sonrasında tahliye edilen mahpuslar 19 Aralık Operasyonu'nun ardından cezaevlerinde gerçekleşen tecrit politikalarını anlattılar. F tipi hücrelerde 4 yıl geçiren mahpusların, maruz kaldıkları antidemokratik uygulamalara dair anlattıkları, F tipi gerçeğini gözler önüne seriyor.Tecrit koşullarında hücrelerinde intihar olaylarının yaşandığı ve her hareketlerinin kontrol altına alındığı bir süreçten geçirildiklerini dile getiren mahpuslar, tecridin cezaevlerinde kurumsallaştırıldığını söylediler.
EYÜP BAŞ
(Sincan F Tipi Cezaevi) F tipi hapishanelerde çeşitli kurumlar oluşturulmuş ve tecrit kurumsallaştırılmıştır. Bu kurumları, disiplin kurulu, mektup atma komisyonu, yayın izleme kurulu, sosyal hizmet uzmanları, psikolojik danışmanlık gibi sıralamak ve bu kurullarla tecridin sürdürüldüğünü söylemek mümükün. Disiplin kurulu birçok konu ile ilgili kendini yetkili görebiliyor. Yazdığınız bir mektup, düşünceyi ya da eleştiri boyutlarını aştığı gerekçesiyle engellenebiliyor. Disiplin kurulunda yer alanların hiçbiri hukuki donanıma sahip değil. Ancak bu kişiler sizin hakkınızda pervasızca kararlar verebiliyor. Ceza infaz hakimleri yapılan başvurularda genellikle disiplin kurullarının verdiği kararları haklı görmüştür. Bizim ise yaptığımız başvuruların yüzde 99'u reddedilmiştir.
HAKKIMIZDAKİ KARARLAR DİNİ MOTİFLERLE SÜSLÜ Hakkımızda verilen kararlar hiçbir hukuki temele dayandırılmamıştır. Kararlar dini motiflerle süslenmiş, vaaz veren metinler şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Örneğin bir kez hastanede yatan arkadaşlarımıza mektup yazmıştık. Mektuplarımız "Mektuplar çok yazılıyor. Bu onların üzerinde manevi baskıya neden oluyor. Bu da doğal olarak onları ölüme teşvik ediyor" denilerek engellendi. Karar şu cümlerle açıklandı; "....Dünyaya gelişinde bir katkısı olmayan bu varlığın, gerek kendisinin gerekse başkasının hayatını kısaltma veya sona erdirmesinde de bir hak ve yetkisi yoktur. Bu yetki Yaradan'a aittir... Hele aç bırakarak vücudun ölüme terk edilmesi önemli bir insanlık suçudur". Bu gerekçelerin devamında mektupların günah olduklarına kadar birçok cümle yer alıyor. Bunlar hukuki metinler değil. "İsteseniz de böyle istemeniz de böyle ıslah olun" diyen metinler bunlar. Cevaplanması gereken birçok soru var. Cezaevi yönetmeliği nedir? Başvurularımızı reddediyorsunuz ama gerekçeniz nedir? 4 yıldır bu sorularla ilgili bize yanıt verilmedi. Bize gösterilmeyen yönetmelikten hakkımızda kararlar verildi. Hukuki yazışmaların bunları göstermesi gerekirdi. Sadece bizim cezaevinden, avukatlarımıza gönderilen 24 adet klasör suç duyurusu var. Bunlardan sonuç aldığmız tek olumlu karar yok. YAKALANDIĞINDA YANINDA KİM VARDI? Odamı değiştirmek istiyorum. Önce odayı değiştirmek isteyen ve yanına gidilecek olan kişiye bakıyorlar. Örgütlü mü? Bağımsız mı? Ona göre karar veriliyor. Genellikle oda değiştirme talebimiz "Oda değiştirme kriterlerine uygun değildir" denilerek reddediliyor. Bu kriterlerin neler olduğu bize açıklanmıyor. Kurul karşısına çıkıyorsun; kurulda psikolog da var. Psikolog sana "Yakalandığında yanında kim vardı" diye soruyor. Resmen sorguya çekiyor. Cezaevi izleme kurulları belli aralıklarla hapishaneyi incelemeye geliyor. Onlar geldiğinde yemekler iyi çıkıyor. Geldiklerini yemeklerin değişmesinden anlıyoruz. Yetkili müdür onları hapishane içinde gezdiriyor. Tabi müdürün onları gezdireceği yerler belli. Normal zamanlarda ortak alanlar kullanılmıyor. Ancak kurul geldiğinde ortak alanlar bir şekilde dolduruluyor. Bağımsızlar, itirafçılar önceden o alanlara konuluyor. Biz biliyoruz ki normalde çini atölyesinde o gün faaliyet yok. Ama o gün herkes oraya yerleştiriliyor ve harıl harıl çalışıyor. Ortaya "ortak alanlar kullanılıyor, rahatlar, top oynuyorlar, el sanatları öğreniyorlar" sonucu çıkıyor. Bunlar tamamen mizansen. Bizim temsilcilerimiz var. Sorunlarımızı o temsilciyle aktarıyoruz. İzleme kurulları geldiğinde sorunlarımızı dinlemek için temsilcimizle görüşmek isteyen olmadı. Görüşmek isteyenlerde engellendi. Ali Suat Ertosun ile birlikte yurtdışından bir heyet gelmişti. Temsilcimizle görüşmek istiyor; ona "O bakan katili niye görüşeceksin sen onunla" diyorlar. İşte F tiplerinin denetimi bu şekilde oluyor. Ortada tecrit var ve tutsakların kendi kendini tecrit ettiği söylentileri var. Ceza İnfaz Kanunu (CİK) ile birlikte bu anlattıklarım daha da artacak. Uygulamalar yani disiplin kurulunun kararları yasalaşıyor. Tecridi anlatırken bir çırpıda anlatıyoruz ancak bunlar bizim yaşamımızda haftalara aylara maal oluyor. Cezaevinde yün çorap giymemize bile doktor karar veriyor. Doktor sana bakıyor. Üşüyüp üşümeyeceğine karar veriyor. Eğer doktor "Bu adam üşüyor çorap giyebilir" derse kantine yün çorap getirilip bizim almamız sağlanıyor. En büyük sorunumuz sağlık sorunuydu. Cezaevinde 24 saat doktor olması gerektiği belirtiliyor ancak bunun böyle olmadığını yaşayarak görüyoruz. Bir kez hapishanede yediğimiz yemekten herkes zehirlendi. Biz kapıları dövüyoruz. Kusan var. Kanlı ishal olan var. Durum acil. Kapıya gelen müdür doktora çıkmamız için dilekçe yazmamız gerektiğini söylüyor. Gece saat 12.00'den sonra revire götürülüyoruz. Baktık revirde zehirlenen askerler yatırılımış, kollarında serumlar var. Bize de karşıdan bakıp ağrı kesici verip yolladılar. Zaten genellikle her şikâyete antidepresan veriyorlar. F tipindeyken Halil Yiğit isminde adli bir tutuklu intihar etti. Bu adam bir hafta boyunca yanında arkadaşı olmadığı için kendini asacağını söylüyordu. Ve en sonunda astı da. Yaptığımız kardan adamı yıktılar. "Neden yıktınız?" diye sorduk. "Cansız bile olsa hücrede dördüncü bir kişinin olması yasak" dediler. Yeşillikler oluyor, çiğniyorlar. Çatıya güvercinlere ekmek atıyorsun 1 ay hücre cezası alıyorsun. Ve kimse bu keyfi uygulamalar karşısında bir şey yapamıyor. "Sen burda benim elimdesin. Benim dediğim gibi yaşamazsan yaşamı sana zindan ederim" diyor. Bir şey yasaklanacaksa herkes yetkili ancak cevap arandığında hiç kimse yetkili değil.
GAMZE ÜNAL (Gebze Cezaevi) Tecrit tüm cezaevlerinde farklı şekliyle ancak aynı sonuçlarla yaşanıyor. En önemli sorunlarımız arasında haberleşme vardı. Avukatlarımıza yazdığımız mektuplar vardır. Bu mektuplar özeldir. Genelgelerle de sabitlenmiş bir hak var; bu mektupların açılması ve okunması yasaktır. Bugüne kadar bizim avukatlara yolladığımız mektuplarımız hep açılmıştır ve gönderilmemiştir. Bu konuda suç duyurularımız olmuştur. Ancak bir türlü cevap alamamışızdır. Basına yazdığımız mektuplar var. Bunlar da engelleniyor. Sizin elinize geçen mektuplar, biz 10 tane yazmışızdır ancak 1 tanesi elinize geçmiştir. Bunlar özellikle bizim zorlamamızla giden mektuplardır. Evrensel gazetesine mektup yolluyoruz o mektubu, gazeteye gönderildiği anlaşıldığı anda geri iade ediyorlar. Bizde artık isim adına gönderiyorduk. Sanki arkadaşımızmış gibi mektupları yazıyorduk. O mektuplar bile isimler öğrenildikten sonra Mektup Okuma Komisyonu'nca takip ediliyordu. Kime gönderiyorsun? Kiminle iletişim içindesin? Hangi gazeteciyle ilişki içindesin? diye takip ediyorlar. Bunun için özel ayırdıkları personelleri bile var.
MEKTUPLAR SANSÜRLENİYOR Hapisanelerdeki arkadaşlara yazdığımız mektuplarda sansürleniyordu. Hatta bunlardan dolayı açılan davalar var. Ölüm oruçları sırasında yazdığımız mektuplar "Bu senin ve gönderdiğin kişi için sakıncalıdır" denilip imha ediliyor, yani yakılıyor. Arkadaşımız bir başka hapishaneden bize mektup yazmış ve oradaki uygulamaları anlatmış. Mektubunda "Şu kitabı alabildik" demiş. Özellikle Kartal ve Bakırköy Cezaevi'nde rastladığımız bir olaydı bu. Cezaevi, diğer cezaevi hakkında suç duyurusunda bulunuyor. "Siz nasıl bu kitabı alırsınız"diyor. İşte "Siz tecrit politikasını doğru hayata geçiremiyorsunuz" demenin diğer bir adı bu. Akıl verdiği gibi konuyla ilgili dava da açabiliyor. Yaşam, yazdıklarımız acaba başka hapishanedeki başka bir arkadaşımıza zarar verecek mi diye düşündüğünüz ve kendinizi kontrol ettğiniz bir hal alıyor. Düzce'de özellikle 10 sayfanın üzerinde mektup yazmamıza izin verilmiyordu. Yazdığımızda "bunu kısalt" diye bize geri veriyorlardı.
SENİN İÇİN SAKINCALIDIR Toplatılmayan kitaplar bize verilmiyor. "Bu kitap dışarda sakıncalı görülmemiş olabilir, mahkemeler bunu sakıncalı görmemiş olabilir. Hakkında toplatma kararı çıkarılmamış olabilir. Ama ben seni düşünüyorum senin için sakıncalıdır" diyor ve kitabı bize vermiyor. Kendi içimizde haberleşmelerimiz engelleniyordu. Hücrelerde kalıyorduk ve tecritin en büyük ayağı bizleri birbirimizden yalıtmaya çalışmaktı. Bizde, buna karşılık tabi ki birbirimizle haberleşiyoruz. Diğer hücrede bulunan bir arkadaşımıza "merhaba" dememize bile izin verilmiyordu. Birgün slogan attığımızda erkek sesi duyduk. Gebze'de sadece bayanlar kalıyordu. Gebze'den iki arkadaş tutuklanıp Cezaevi'ne getirilmişlerdi bunu da duymuştuk. Onlara seslendik ama hemen "istihbarat topluyorsunuz susun" denilerek susturulduk. Bunlar bizim iletişimimizi kesmek için gerçekleştirilen uygulamalardı. Cazevine yeni girmiş kişilerin ailelerini tacizlere varan uygulamalara maruz bırakıyorlardı. 10 yıl önce kolunuzdan ameliyat olmuşsunuz ve kolunuza platin takmışlar. Doğal olarak cihazdan geçtiğinizde cihaz ötüyor. Aileyi içeri almıyorlar. Gideceksiniz; 10 yıl önce hangi doktordan hangi hastanede tedavi görmüşseniz raporunuzu alacaksınız, idareye teslim edeceksiniz. Siz bu belgeleri getirdikten sonra geçmenize izin verilecek. Ailelerin getirdikleri giysilere karışıyorlar. "Getirmeyin bunları biz zaten toplayacağız. Kıyafete ihtiyaçları yok. İçeri de dolu. Burdan gidecekler" diyerek sürekli kadın tutsaklar üzerinde sürgün edilecekleri ruh haline neden olmaya çalışıyorlar. Ailelerimiz açık görüş için telefon açtığında "Yok gelmeyin" diyorlar. Ailemize bir daha ki görüşte neden gelmediklerini soruyoruz "yok" dediler diyorlar. Biz tekrar suç duyurusunda bulunuyoruz ve bu konuda onlarca suç duyurusu var.
YARIN DEVAM EDECEK
Evrensel'i Takip Et