6 Mayıs 2002 21:00
'Medreselerde Kürtçe eğitim verilirdi'
Kürt aydınlarının bireysel çabalarla, ulaştıkları bilgi ve belgeler, yazılı Kürt edebiyatının MÖ 430'lara kadar uzandığını gösteriyor. Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar resmi olarak varlığını sürdüren, daha sonra da "fiili" olarak bir süre daha yaşayan Kürt medreseleri, Kürtçe eğitim verilen okullar olma özelliği taşıyor. Bu medreselerde eğitim görmüş ve dönemin baskı ve yasaklamalarıyla yüz yüze kalmış bir Kürt aydını Kerem Soylu. Klasik Kürt edebiyatının Kürt gençleri tarafından tanınıp geliştirilmesinde medreselerin okul misyonu üstlendiğini vurgulayan Soylu, son dönemlerde Kürtçe'ye yönelimin arttığını söylüyor.
Kürtçe eğitim Yazılı Kürt edebiyatının yıllar öncesine dayandığını anlatan Soylu, bu eserlerin medreselerde ders olarak okutulduğunu ekliyor. "Örneğin, 350 yıl önce Ehmede Xani'nin kaleme aldığı Mem û Zin ve Nûbahara Bıçûkan adlı eseri; Meleyi Ciziri'nin divan tarzında yazdığı şiirleri vardır ki bu dünya felsefeci ve şairleri arasında yer alan önemli bir isimdir" diyen Soylu Meleyi Ciziri'nin Cizre'de "Medresa Sor" adındaki medreseden mezun olduğunu ve daha sonra eğitmen olarak atandığını sözlerine ekliyor. Soylu, Kürt medreselerinin Osmanlı'da belli dönemlerde meşru sayılmasına, bu medreselerde yetişen Melle Gorani'nin ders vermek üzere İstanbul'a çağrılmasını, Fatih Sultan Mehmet'e lalalık yapmasını örnek veriyor. Aynı dönem, Şirvan bölgesinde Zeynel Begiya Medreseis ve Mir Hasani Beg Medresesi faaliyet gösteriyordu. Bunlar üniversite düzeyinde eğitim veren ve yatılı bölümleri de olan medreseler. Dersler, Gramer, Sentaks, Akide, Mantık, İstiare (Edebiyat), Aruz, Astronomi, Fıkıh, Tefsir, Kinaye ve Hadis gibi değişik konularda veriliyordu ve eğitim Kürtçe yapılıyordu.
Toplumsal konular Medreseler'in daha çok divanlar üzerinde dersler verdiğini belirten Soylu, şairlerin tema olarak toplumsal olayları işlediklerini anlatıyor: "Meleyi Ciziri, ezilen halkları konu edinir. E. Xani'nin Mem-u Zin'i ise ulusal bir destandır. Kasr-ı Şirin Anlaşması'ndan sonra Kürtlerin toplumsal durumunu yansıtmıştır. Feqi Teyra hakkında denebilir ki Türk edebiyatında Yunus Emre'nin yeri neyse onun da Kürt edebiyatında yeri odur. Zulmü yeren konuları işlemiştir, şöyle der örneğin 'Bu zulüm var oldukça ne kiliseye ne de camiye giderim'. Teyra bir halk ozanıdır aynı zamanda, halk arasında 'kuşların öğrencisi' olarak bilinir". Soylu, Hazar Denizi'nin güneyinde bulunan MÖ 430 yılına ait, üzerinde Kürtçe şiir yazılı bir taş eserden de söz ediyor. Soylu, "Bordabos" adlı bu taş eserde kullanılan dilin bugünkü Kürtçe ile yüzde 80 uyuştuğunu vurguluyor.
Köylüler ayakta tuttu Kürtlerin önünün açılmadığını ve bunun yıllardan beri izlenen bilinçli bir politika olduğunu söyleyen Soylu, "Yine de Kürt aydınları Farsça ve Arapça da olsa yazdılar" diyor. Kerem Soylu, medreselerin yasaklandığı dönemde, Kürt köylülerinin fiili olarak bu kurumları ayakta tutuğu dönemlerde öğrencilik yapmış. Bir gün, komşu köydeki medreseden dönerken, jandarmalarla karşılaşır. Zamanın medrese öğrencilerinin taktığı siyah sarsaklardan varmış başında. Jandarma, bunu görünce sarsağını boynuna dolayıp döverek köyüne götürmüş. Muhtar olan amcası sayesinde dayaktan kurtulabilmiş Soylu. İstanbul'a geniş bir kitaplıkla birlikte gelmiş Soylu, fakat kitaplarının tümü yakılmış. "Kuranı Kerim bile vardı, ama hepsini yaktılar" diyor Soylu.
En çok Türkiye'de yasak Kerem Soylu, Kürt Enstitüsü ile tanıştıktan sonra çalışmalarını bu kurum ile birlikte sürdürmeye başlamış. Kürt tarihi ve edebiyatı üzerine çalışmalar yaptığını söyleyen Soylu, hekimlik ilminin ve Fabl tarzı öykülerin Kürt kültüründe zengin bir yer tuttuğunu ifade ediyor. "Kürtçe en çok Türkiye'de yasaklandı. İran Irak gibi yerlerde bu kadar yasaklı değil" diyen Soylu, son dönemlerde Kürtçe'ye yönelimin arttığı görüşünde. Genç şair ve yazarların Kürt dilini zenginleştirdiğini söylüyor.
Kürtçe eğitim Yazılı Kürt edebiyatının yıllar öncesine dayandığını anlatan Soylu, bu eserlerin medreselerde ders olarak okutulduğunu ekliyor. "Örneğin, 350 yıl önce Ehmede Xani'nin kaleme aldığı Mem û Zin ve Nûbahara Bıçûkan adlı eseri; Meleyi Ciziri'nin divan tarzında yazdığı şiirleri vardır ki bu dünya felsefeci ve şairleri arasında yer alan önemli bir isimdir" diyen Soylu Meleyi Ciziri'nin Cizre'de "Medresa Sor" adındaki medreseden mezun olduğunu ve daha sonra eğitmen olarak atandığını sözlerine ekliyor. Soylu, Kürt medreselerinin Osmanlı'da belli dönemlerde meşru sayılmasına, bu medreselerde yetişen Melle Gorani'nin ders vermek üzere İstanbul'a çağrılmasını, Fatih Sultan Mehmet'e lalalık yapmasını örnek veriyor. Aynı dönem, Şirvan bölgesinde Zeynel Begiya Medreseis ve Mir Hasani Beg Medresesi faaliyet gösteriyordu. Bunlar üniversite düzeyinde eğitim veren ve yatılı bölümleri de olan medreseler. Dersler, Gramer, Sentaks, Akide, Mantık, İstiare (Edebiyat), Aruz, Astronomi, Fıkıh, Tefsir, Kinaye ve Hadis gibi değişik konularda veriliyordu ve eğitim Kürtçe yapılıyordu.
Toplumsal konular Medreseler'in daha çok divanlar üzerinde dersler verdiğini belirten Soylu, şairlerin tema olarak toplumsal olayları işlediklerini anlatıyor: "Meleyi Ciziri, ezilen halkları konu edinir. E. Xani'nin Mem-u Zin'i ise ulusal bir destandır. Kasr-ı Şirin Anlaşması'ndan sonra Kürtlerin toplumsal durumunu yansıtmıştır. Feqi Teyra hakkında denebilir ki Türk edebiyatında Yunus Emre'nin yeri neyse onun da Kürt edebiyatında yeri odur. Zulmü yeren konuları işlemiştir, şöyle der örneğin 'Bu zulüm var oldukça ne kiliseye ne de camiye giderim'. Teyra bir halk ozanıdır aynı zamanda, halk arasında 'kuşların öğrencisi' olarak bilinir". Soylu, Hazar Denizi'nin güneyinde bulunan MÖ 430 yılına ait, üzerinde Kürtçe şiir yazılı bir taş eserden de söz ediyor. Soylu, "Bordabos" adlı bu taş eserde kullanılan dilin bugünkü Kürtçe ile yüzde 80 uyuştuğunu vurguluyor.
Köylüler ayakta tuttu Kürtlerin önünün açılmadığını ve bunun yıllardan beri izlenen bilinçli bir politika olduğunu söyleyen Soylu, "Yine de Kürt aydınları Farsça ve Arapça da olsa yazdılar" diyor. Kerem Soylu, medreselerin yasaklandığı dönemde, Kürt köylülerinin fiili olarak bu kurumları ayakta tutuğu dönemlerde öğrencilik yapmış. Bir gün, komşu köydeki medreseden dönerken, jandarmalarla karşılaşır. Zamanın medrese öğrencilerinin taktığı siyah sarsaklardan varmış başında. Jandarma, bunu görünce sarsağını boynuna dolayıp döverek köyüne götürmüş. Muhtar olan amcası sayesinde dayaktan kurtulabilmiş Soylu. İstanbul'a geniş bir kitaplıkla birlikte gelmiş Soylu, fakat kitaplarının tümü yakılmış. "Kuranı Kerim bile vardı, ama hepsini yaktılar" diyor Soylu.
En çok Türkiye'de yasak Kerem Soylu, Kürt Enstitüsü ile tanıştıktan sonra çalışmalarını bu kurum ile birlikte sürdürmeye başlamış. Kürt tarihi ve edebiyatı üzerine çalışmalar yaptığını söyleyen Soylu, hekimlik ilminin ve Fabl tarzı öykülerin Kürt kültüründe zengin bir yer tuttuğunu ifade ediyor. "Kürtçe en çok Türkiye'de yasaklandı. İran Irak gibi yerlerde bu kadar yasaklı değil" diyen Soylu, son dönemlerde Kürtçe'ye yönelimin arttığı görüşünde. Genç şair ve yazarların Kürt dilini zenginleştirdiğini söylüyor.
Evrensel'i Takip Et