05 Temmuz 2013 17:14

İtiraf literatürü

İtiraf literatürü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Genel olarak itirafın merkezde durduğu bir kültürdür batı kültürü. Neden olmuştur? Ne zaman olmuştur? Pagan dönemlerde insanın kendiyle konuşmasını kutsayan ve içe dönüklükle ilgili ritüeller taşıyan batı kültürü, yaptıklarını diğer insanlara itiraf etmekle ne zaman ilgilenmeye başlamıştır? Ne zaman almıştır yağmurlarla, doğa şenlikleriyle arınan insan ruhunun yerini, yaptıklarını bir başkasına anlatmakla arınmaya çalışan insan ruhu? Bilmiyoruz. Ama genelde kurumsal Hıristiyanlığın özelde de Katolik kilisesinin itiraf kültüründe büyük bir etkisi olduğunu herhalde yadırgayamayız. Hıristiyan gelenekten gelmekle beraber batı kültüründe dinin etkilerinin sınırlandırıldığı ve insan aklı üzerine kurulu bir siyasi pratikler bütününün  temeli olmuş 18. yüzyıldaki aydınlanma döneminde yazılan Jean-Jaques Rousseau’nun yapıtlarından birisinin isminin de “itiraflar” olması da tesadüf olmasa gerek.  
Batı kültürü içinde itiraf etmenin kutsanması durumunun oto-kontrol sağlayan toplumsal denetim işlevi, ister dini geleneklerle isterse de modern pratiklerle açıklanıyor olsun hala saygınlığını sürdürüyor. Tanrıya ve kendine karşı koşullanmış olan sorumluluk duygusu böylece itiraf kültürünün yerleşmesiyle diğer insanların yani toplumun da denetim alanına sunulmuş oluyor. Hıristiyan köklerinden koparıldıktan sonra da bağımlılıktan iyileşme, travmaların dönüştürülmesi gibi terapi yöntemlerinde kullanılan itiraf mekanizması aynı zamanda toplumsal normların dışında çıkmış bireylerin ‘tekrar içeri alındığı’ sekter, cemaat tipi örgütlenmelerde de oldukça yaygın.
Michel Foucault Cinselliğin Tarihi isimli yapıtının ilk kitabı olan Bilme İstenci’nde şöyle yazar: Cinselliğin “saklanan şey” olduğu söylenir. Ama, ya tersine, çok özel bir biçimde, “itiraf edilen şey” ise cinsellik? Ya bu saklama zorunluluğu onu itiraf etme görevinin bir başka görünümüyse. Cinselliğin söyleme geçirilmesi işlemiyle, cinsel aygıtın yaygınlaşması ve sağlamlaştırılması belki de aynı tertibatın iki parçasıdır... Öte yandan itiraf konuşan öznenin anlatılanın öznesiyle çakıştığı bir söylem geleneğidir: Aklar, temizler, hatalarından arındırır, azat eder, selamet vaat eder... Buna karşılık egemenlik, konuşanın tarafında değil, dinleyen ve susanın tarafında; bilen ve yanıtlayanın değil, sorgulayan ve bilmediği varsayılanın karşısındadır... Bizler şu zorlu cinsellik bilgisini, gizin aktarımı değil mahremiyetin giderek önem kazanması çerçevesinde düzenleyen bir toplumda yer alırız.
80’li yılların glam rock gruplarından Mötley Crüe’nun bas gitaristi ve şarkı yazarı Nikki Sixx’in projesi olan Sixx A.M. grubu 2000’li yılların sonunda Heroin Diaries albümüyle bu literatüre popüler müzikte önemli bir katkı yapmıştır. Nikki Sixx’in kriminalize edilen ve travmatik deneyimlerle dolu olan madde bağımlılığı sürecini itiraf etmesine, bu yolla kendini arındırmasına çalıştığı, ticari satış başarıları kırdığı Heroin Diaries (Eroin Günlüğü) kitabının yan ticari ürünü olarak kaydedilen bu albüm, itiraf mekanizmasının insanı ertesi güne hazırlama mekanizması ile iç içe geçtiği bir piyasa deneyimi olarak  karşımıza çıkar.Türkçe’ye “Bir Kadının Seks Günlüğü” olarak çevrilen ama aslında orijinal adının bir seks bağımlısının günlüğü olarak çevrilmesinin daha uygun olduğu “Diario De Una Ninfomana” filmi de yine son zamanlarda gözüme çarpan kitle kültürü ürünlerinden.
Türkiye’de de 80’li yıllarda arabesk müziğin kendi sanatçılarını sinema eliyle ikonlaştırması yoluyla “aşırılıklar” ve “kötü alışkanlıklar” sıkça ilgi alanımıza girmiştir. Ancak Türkiye’deki versiyonlarının itiraf literatüründen çok bir ibret literatürüne denk düştüğünü söylemek daha uygun olacaktır. Çünkü daha batıdaki itiraf üzerine kurulu bu kitle kültürü ürünleri eninde sonunda söz konusu rol modelin arınması, temizlenmesi ve toplumsal norma ve merkeze geri dönmesi ile ilgili iken, 80’li yılların Türk filmlerindeki durum, batıdakinin tersine esas adam ya da kadın olamayan figüran yardımcı rolün harcanmış, çoktan yaşayan bir ölüye dönmüş ve geri kalanlarımıza ibret olmaktan başka yapacak bir şeyi kalmayan bir bireyin çıkmazını üstlenmesi  ile ilgilidir. Son zamanlarda ilginç bir biçimde inanılmaz propaganda işlevini üstlenen muhafazakar televizyon kanallarındaki bazı “İslami kesit” programları bu resmi kara mizahın konusu içinde, ‘Yeşilçam taktiğini’ içeriden kırmışsa da kendi adıma batıdaki örnekleri daha gerçekçi bulduğumu söylemeliyim.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa