06 Temmuz 2014 00:09

Karanlık günler için Motown

Karanlık günler için Motown

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ocak 1959 yılı Detroit. Henüz kimsenin bilmediği hatta belki ne kadar büyüyeceğini kurucusunun bile tahmin edemeyeceği bir müzik olayı bir binanın bodrum katında, yeni kurulmuş küçük bir garaj stüdyosunda başlamak üzere. Berry Goldy, Afrika kökenli bir Amerikalı, bir plak şirketi kuruyor. Adını da Detroit’er atfen Motown (Detroit’in resmi olmayan adı ve Motor Citykelimelerinin kısaltması) koyuyor. Berry Goldy’nin zamanla çevresine toplayacağı hemen tüm müzisyen, şarkı yazarı, ve prodüktör tayfası o yıllarda ABD’nin başka şehirlerinden  Detroit’teki Chrsyler, Ford gibi büyük otomobil ve motor fabrikalarında işçi olarak çalışmak için gelmiş olan başka siyahlar. Kölelik çok üzün süre önce kalkmış. Bu kez ücretli kölelik şartları geçerli. Bu fabrikaların çevresine topladığı birbirinden uzak farklı coğrafyadan gelmiş siyah Amerikalıların katılımıyla önemli bir müzik hareketine dönüşen Motown, 80’lerin sonundan itibaren gittikçe popülerliğini yitirmeye başladıysa da geriye Shoping Around, I Can’t Help Myself, Where Did Our Love Go?, I’ll Be There, Ain’t No Mountain High Enough gibi hitler ve Funk Brothers, Smokey Robinson and the Miracles, Marvin Gaye, Gladys Knights and the Pips, Diana Ross and the Supremes, Michael Jackson’ın çocukluğunda kardeşleriyle içinde bulunduğu Jackson 5, Stevie Wonder, The Marvelettes, Lionel Richie and the Commodores gibi bir çok Afrikalı Amerikalı yıldız bırakmış durumda. Aslında Motown efsanesi yıllar boyunca Rolling Stones’un ve Beatles’ın plaklarının toplamından daha fazla plak satmış müzisyenleriyle, hak ettiği kadar anlatılmamış bir hikaye. Yalnızca başarılı bir pop müziği hareketi olarak değil bütün plaklarıyla Afrikalı Amerikalı karekterin kitle kültüründe diğer müzisyenleri, siyah ya da beyaz olsun geniş kitleleri uzunca bir dönem hayranlıkla cezbetmekle ve zor şartlarda umuttan, eğlenceden vazgeçmemek ile ilgili ruhu insandan insana aktarmanın hikayesi.

‘DAHA AZ EL KOYULMUŞ’ BİR SİYAH KÜLTÜRÜ

Rock n’ Roll’un, Blues’un, kısmen Jazz’ın Afrikalı Amerikalı bağlamından giderek koptuğu 20. Yüzyılın ortalarında yine siyah müzikleri arasında olan ve kökleri gospel’a ve blues’a dayanan Rythm and Blues’un bir kitle kültürü olarak üretilmesinde önemli payı bulunan ve pop müzik tarihinde kendine yer edinen Motown yaşadığı tüm kırılmalara, müzik endüstrisi içinde büyümenin getirdiği kaçınılmaz erimelere ve ‘yutulmalara’ rağmen bir çok müzisyenin ve dinleyicinin anılarında yer etmiş durumda.
Elvis Presley’in sosyal anlamada kolaylıkla söylediği country ile birlikte siyah müziği olan rock n’ roll’u da repertuvarına dahil etmesinden yani 50’li yılların başından 80’lerin glam rock gruplarına kadar uzun bir süredir rock n’ roll ABD’de tartışmasız bir biçimde beyaz kültürüne dönüşmüş durumda. Blues, kitle kültürü içine dahil olurken müzik endüstrisi tarafından henüz 60’lı yıllarda Eric Clapton’un ve The Cream gibi müzisyen ve grupların öncülüğünde bağlamından koparılarak rock’ın içinde önemli bir etkilenim kaynağı olmuş durumda. Afrikalı Amerikalı bir kültürü takdir etmek, ona katılmak, ondan etkilenmek konusunda öncülük yapan bu müzisyenlerin konserlerinde aynı müziği toplumun sık dokulu katmanları içinde yine Afrikalı Amerikalı  dinleyicilerle paylaşamıyor oluşunun bir çok sebebi var. Jazz ise geçirdiği tüm yolculuğun arkasından çoktan girdiği farklı bir bağlamda yoluna devam ediyor. Nihayet 60’larla beraber Motown Afrikalı Amerikalıların ürettiği müziğin neredeyse her eve girebileceği bir müzik haline geliyor. Gospel’dan ödünç aldığı zor şartlara dayanabilme yeteneği birlikte James Jameson’ın Funk Brothers’taki melodik bas stilinden bu yana birbirinden uzak akorların def’in zillerinden çıkan ritmler eşliğinde sohbet ettiği bir müzik bu. Soul’da birbirini dinleyerek şarkı söyleyen, gospel’da inançları öbür dünya üzerinden değil de bu dünya üzerinden okumayı becerebilen,dinleyene umut ve güç veren bir müzik. Zaman içinde kurduğu tüm farklı zincirlerle birlikte Motown bir müzik şirketinin adı olmaktan çıkıp bir genre’a dönüşüyor.
Rod Stewart’ın 90’ların başında çıkan Vagabond Heart albümünde Motown’a atfen söylediği The Motown Song, The Beatles ve Rolling Stones gibi devlerin coverladığı Motown parçaları ile beyaz müzisyenler arasında olduka kulak kabartılan;dağıtım ağları ve şemsiye şirketler marifetiyle patronuyla, tüm şarkı yazarları, müzisyenleri ve prodüktörleriyle beyazların en azından bir süre için el koymadıkları ama estetiğini paylaştıkları bütün bir genre haline gelmiş olan Motown, Funk Brothers’ın ve diğer müzisyenlerin fabrikadaki işlerini bırakıp yıldız olmalarına sebep olmuş olsa da zor hayat şartları altında yaşayabilme gücünü, insanların geleceğe dair umutlarını ve sağaltıcı bir ruhuuzun süre hala çalmakta olan milyon satan plaklara kaydetmiş görünüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...