20 Temmuz 2014 08:46

Neil Young İstanbul’daydı

Neil Young İstanbul’daydı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Uzun zamandır bekleniyordu. İlk kez Türkiye’deydi. Geçtiğimiz Salı gecesi 69 yaşındaki Neil Young, en azından diğer insanlara gösterdikleri söz konusu olduğunda, tüm biriktirdiklerini sahnenin ortasına, izleyicilerin gözü önüne bıraktı. 66 yılında Buffalo Springfield ile başladığı profesyonel müzik hayatı Crosby, Stills, Nash and Young gibi bir efsane ile devam etmiş, bir süre sonra da Crazy Horse ile solo kariyerine başlamıştı. 45 yılı aşan kariyeriyle rock efsanelerinin en önemlilerinden biri olan Neil Young bir gece için uzun süredir birlikte çaldığı Crazy Horse grubuyla İstanbullulara çaldı. Neil Young Kanada’nın İngilizce konuşulan bölgesinde doğmuş bir rock ikonu olarak hem Amerika hem de Avrupa’dan gelen kültürel köklerindeki geleneksel müzik yapma biçimini o yıllarda henüz yeni ve canlı olan rock ile birleştiren gerçek bir efsane olarak neredeyse tüm anglosakson popüler müzik tarihini her iki kıtada derinden etkilemiş büyük bir yıldız. Sol aktivizmi, yenilikçiliği, gelenekseli ve kendine has şarkı yazarlığı tecrübesini tüm çelişkili olan ve olmayan yanlarıyla 40 yılı aşkın bir süredir müziğinde yeniden üretiyor. Zaman içinde akustik tonlardan sert gitarlara uzanan icra yolculuğunda Crazy Hose ile birlikte plaklarına kıyasla upuzun çaldığı versiyonlarıyla, geldiği bu olgunluğunun son dönemine denk düşen yıllarda artık şarkılarını sahnede hem akustik hem de kaya gibi gitar tonlarıyla söylüyor. Şarkılar kendine ait olsa da onları çoğu zaman Crazy Horse’u oluşturan trionun içindeki sıradan bir eleman olarak icra ediyor. Söz sırası kendine geldiğinde mikrofona uzanarak söylüyor. Geri kalan zamanlarda diğer gitarlarla uzun bir birlikte çalma sessionına kendini bırakıyor. Diğer üyelerin ne önünde ne de arkasında duruyor. Onların tam arasında 69 yaşının olanca dinamizmiyle çalıp söylüyor.
İstanbul konseri de bunlardan biriydi. Son dönem konserlerinin bir özelliği olarak unplugged yani fişsiz biçimde söylediği parçalarla Crazy Horse ile distortiona boğulmuş icraları arka arkayaydı bu kez. Çok fazla parça çalmak yerine şarkıları konsere layık bir biçimde uzun çalarak 13 parça sundu kendi diskografisinden. Şapkasıyla, şarkıları haricinde çok fazla konuşmaya gerek duymayışıyla, davulun üzerindeki dört nal giden ata binmiş kızılderili siluetiyle ve harika arka vokalleriyle performansı beklenen biçimde herkesi derinden etkiledi. Love and Only Love ile başladığı konseri daha uzun bir Goin’ Home ile sürdürdü. Onları elektrik versiyonuyla çaldığı After The Gold Rush ve Only Love Can Break Yourt Heart izledi. Bir Bob Dylan coverı olan Blowin’In TheWind’i de çaldığı şarkıların içindeydi. Gençlik yıllarında yazdığı ve “altından bir kalp arıyorum” diye bitirdiği Heart OfGold’u ise tek başına gitarıyla çaldı. Blues’un inceliklerini konuşturduğu ünlü Down By The River,hiçbir şeyin yerinde gitmediğini hatırlatan, ‘daha az şanslı’doğan ve yaşamak için zorluklarla sürekli mücadele etmek zorunda olan insanları anlattığı Keep On Rockin’ In The Free World,  konseri için efsanevi şarkı sözleriyle setlistteki yerini almıştı. Neil Young, en son parça olarak sahnenin arkasından geri gelip çaldığı Who’sGonna Stand Up And Save The World’u dünyanın başka hiçbir yerinde; Ortadoğu’nun etnik, mezhepsel ya da inanç temelli nedenler şiddet ve savaş çukuruna battığı tam da bu zamanlarda, bu coğrafyadan başka yerler de hiç bu kadar hissederek çalmış mıdır bilinmez? Ayrıca Küçük Çiftlik Parkı’ndaki bir yaz gecesinde Türkiye’de yıllardır kendisini bekleyenler açısından bu uzun denebilecek konserin başlamasıyla bitmesinin nasıl göz açıp kapayıncaya kadar sürdüğünü anlayabilmek için insanların başlarını yağmurdan korumak için dağıtılan parlak kırmızı aptal vodafone şapkalarını nasıl dert etmeden taktıklarına bakmak oldukça yeterliydi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...