06 Nisan 2013 05:16

13 yıllık bir kimlik yarası

13 yıllık bir kimlik yarası

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Her şey korkunç bir cinayetle başlamıştı. Üç genç bir arkadaşlarını korkunç bir patolojiyle katletmiş ve bu vahşeti gerekçelendirerek suç canlandırmaları sırasında da kameralara işledikleri cinayeti “satanik terör” örgütü adına planladıklarını söylemişlerdi. Olay doğal bir biçimde büyük yankı uyandırmıştı.  Peşinden gelen üzüntü, öfke ve korku herkesi bir biçimde ele geçirdi. Ancak angaje siyasi muhafazakarlığın toplandığı erk noktaları bu olaydan toplumsal bir yarar bulup çıkarmakta gecikmemişti: Nitekim polis eliyle yaratılan örgüt şemaları basına sızdırılmış, muhabirler eliyle ana akım medyada çalışan ne kadar iştahlı haber müdürü varsa kimi gerçekten aptal(!) olduğu için kimi de “mesleki başarı” anlayışları gereği çok geçmeden neredeyse kendini herhangi bir alt kültüre ait hisseden ve bunu dışarı vurmaktan kaçınmayan tüm gençleri hedef gösterecek bir toplu saldırıya başlamışlardı. Böylece bu haberler silsilesi herkesi ilgilendirecekti. Tüm medyada aynı sorular sorulmaya başlanmıştı: “Gençlik nereye gidiyordu? Milli ve manevi değerlere bağlı olmayan gençlerin yapacağı şey işte eninde sonunda buydu. Ahlaki çürüme inanılmaz boyutlara varmıştı ve hemen bir şeylerin yapılması gerekiyordu...”

PATOLOJİ UNUTULDU

Tüm bu gürültü içinde  patolojinin derinlikli bir düşünme edimiyle anlamlandırılmaya çalışılması hatta kurban için tutulması gereken yas da dahil olmak üzere özgürlükçü bir toplumda söz konusu olabilecek her şey çöpe gitmişti. Artık kimse gerçek anlamda cinayetten de patolojiden de bahsetmiyordu. Yapılan bombardıman daha çok “milli ve manevi değerlerini kaybeden”, hatta biraz sorgulayıcı olan tüm gençlerin, hepsinin potansiyel olarak soğuk kanlıkla böyle bir cinayeti işleyebileceği gibi akıl dışı bir kabul taşıyordu. Zira toplumun suratına çarpan bu vahşetin sarsıcı olmaktan çıkarılması için derhal anlamlandırılması gerekiyordu ve bu anlamlandırma da “baba devletin” istediği gibi yapılmalıydı.

Bir haftaya kalmadan bu haberciliğin kendisi yine ana akım medya tarafından eleştirilmeye başlandı ve tek taraflı iletim bombardımanın içinde arkası arkasına özürler dilenmeye, tekzipler yayımlanmaya başlandı. Ama artık çok geç kalınmıştı. Çünkü cadı avı başlamış ve kendini herhangi bir biçimde herhangi bir alt kültüre ait hisseden, masumane bir biçimde varolma çabasını, içinde yaşadığı toplumsal görünüm normlarının birazcık dışında tutan ne kadar genç varsa çoktan hedef haline gelmişti. Kendine çeki düzen vermeden önceki haliyle yaratılan ilk haber dalgasının dili inanılmaz bir manipülasyona yol açmış ve gençlerin özgüveni, sorgulama-varolma özgürlükleri hedef tahtasına konmuştu.  Birden bire dinledikleri albümlerin etkisiyle ve büyük bir hevesle saçlarını uzatmaya, farklı olmaya çalışan, kimliğini seçmek konusunda hayatlarının erken dönemlerinde sahip olmaları gereken özgürlüğe henüz kavuşabilmiş ergenlerin, gençlerin özgürlüğü, özgüveni  tıpkı diğer özgürlüklerin sıkı yönetim zamanlarında kaldırıldığı gibi rafa kaldırılmıştı. Bu genç insanlar için artık sokakta yürümek, hayatlarına devam etmek işkenceye dönüşmüştü ve bazıları için bu durum hayatlarındaki travmatik şiddet deneyimlerinin bir parçası haline aldı. Hip hop, graffiti, rock, punk ne kadar alt kültüre ait hisseden genç varsa  gerçekte herhangi bir ciddi yapılanması bile bulunmayan bir şehir efsanesine, bir cadı sektinin eğilimine mensuptu artık: Onlar satanistlerdi.

MANİPÜLASYON

Diğer insanlarsa kendi komplekslerini, hatalarını, dışlanmışlıklarını artık onları yola getirerek rahatlatabilirdi.Gelişmeler oldukça akıl dışıydı. İlk gençliğini yaşayanların durumu daha da kötüydü. Kimi aileler kendi çocuklarından acaba gerçekten satanist olabilir mi diye şüphe duymaya başlamış, onlara ceza vermişlerdi. Kimi anne-babalarsa olayların akıl dışılığını çoktan kavramış ama yine de koruma güdüsüyle çocuklarına baskı yapmaya başlamışlardı. Henüz o yaşlarda kendini sorgulayıcı ya da bir parça asi herhangi bir alt kültüre ait gören çocuklar kanalıyla inanılmaz bir toplumsal denetim mekanizması harekete geçirilmişti.

Tüm bu medya bombardımanı bir sosyal refleks miydi yoksa gerçekten bu durum belirli bir güç denemesi için oldukça kontrollü bir biçimde mi hayata geçirilmişti; şu anda bilmek durumunda değiliz. Ama iki sonucu olduğunu söyleyebiliriz: Sözde bütün bu çabalar olayın vehameti üzerine gösteriliyordu ancak hiç bir zaman bu korkunç cinayetin ardındaki patoloji doğru dürüst konuşulamadı ve ikinci olarak da bu olay insanların birbirlerini; yaşlıların gençleri, muhafazakarların liberterleri, gitgide toplumun kendi kendisini yargılayıp denetlemesi için bir manipülasyon noktası olarak kullanılmış oldu. Binlerce genç tacize,saldırıya, travmaya maruz kaldı. Böylece de ana akım medya eliyle denetim toplumunun hangi hızda ve hangi geri döndürülebilirlik şartlarıyla kışkırtılabileceği konusunda da ciddi bir bilgi ortaya çıktı. Ama herkes için... Bunun bir daha olmaması gerektiğini savunanlar için de, bunu kullanmak isteyecek insanlar için de...

Bugünün dünyası ise bu olayın yaşandığı zaman diliminden çok farklı. Çünkü artık tekillikle biçimlenen toplumsal kimliklerden, alt kültürlerden hatta çok kimliklilikten bile bahsedemeyecek bir noktadayız. İçinde yüzeysi ve yatay geçişkenlikler olan çelişkili kimlikler yaşadığımız çağı ve hayatın tümünü anlamlandırmakta daha becerikli duruyorlar. Bugün artık Tarkan, Pentagram, The Smiths ve Grup Yorum’u bir arada dinleyen genç insanlar gördüğümüzde eskisi kadar şaşırmıyoruz. Ama bu da başka bir yazının konusu olsun.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...