13 Temmuz 2014 13:09

Hep Yoksullar Güzel Ölüyor

Orada verilen yüzlerce canın ardından bizlere bir 'yas' müddeti verildi: 3 gün! Tüm bu emirlerin inadına içimizde alevi hiç sönmeyecek kömürler yaktık

Hep Yoksullar Güzel Ölüyor
Paylaş

Ozan Cemre Kısa
Zonguldak

Bu ayrılık, Somalı madencilerin ayrılığıdır. Dünyadan değil, sevdiklerinden. Belki de her inişlerinde o Allah’ın unuttuğu yere, bu şarkı vardı dillerinde. Karanlığa, daha karanlığa indikçe, artan korkularıyla birlikte daha da inanıyorlardı kadınlarına mahşerde sarılacaklarına. Ve oldu.Girdiler, çıkamadılar. Karanlıkta kadınlarını ve çocuklarını aradılar. Yani Azrail öyle gelmiştir belki de güzel ölümlerin Türkiye’sinde. Umut edelim biz.
Ya hep fakirler güzel ölüyor, neden bu zenginler kötü kötü ölüyor ki, yazık değil mi onlara. Bak acıdım masum burjuvaya.
Yeter! Yeter artık yaşattığınız ölümler. Biz halkız, Kurtuluş Savaşı vermiş bir halk. Ne için öldü tanımadığımız dedelerimiz? Bizler belli bir sınıfa hizmetçi olalım diye mi?

ŞİMDİ ANLIYORUM


Taşeron değildir burası deniyor hala! Taşeron olsun ya da olmasın ne çıkar? Devletin kendi işletmesi olsa ne çıkar. Bu facianın nedenleri belli, sorumluları besbelli.
İhmal bir değil iki değil zincir olmuş zincir. CHP önerge vermiş ‘yok ya’ denmiş, teknisyen 17 gün evvelden uyarmış ‘olmaz bişi sen raad ol’ denmiş, önlem alınmamış, cana kıyılmış. Analar, eşler, çocuklar ağlamış. Çocuklar yetim kalmış yetim, babasız yani. Babasızlık çok zor şeymiş ben öyle duydum. Yaşamadım ama başım sıkışsa babama koştum, ya o olmasaydı kime koşardım?
Şimdi anlıyorum Soma’nın yetimlerini. Şimdi anlıyorum zenginin fakiri ne denli hor gördüğünü. Şimdi anlıyorum, zenginlerin servetini insan cesetlerinin üstünde yükselttiklerini. Kapitalist düzenin haksızlığını şimdi anlıyorum.


Kardelen Aktaş
Zonguldak


SOMA katliamından yaralı olarak kurtarılan Murat Yalçın’ın; ‘Çizmelerimi çıkarayım sedye kirlenmesin’ sorusu biz ‘izleyici’lere tüm katliamı sunmasının yanı sıra, iki damla gözyaşı iliştirilerek, kameranın; ‘bu sahnede ağlamanız gerekiyor’ diye emrettiği bir sahne olarak yansıdı. Acıyıp gözyaşı dökmenin ona haksızlık olacağı kadar, onurunu koruduğu o davranış karşısında tüm çevrelerce ona ‘zavallı işçi kardeşim’ muamelesi yapmamız emredildi.
Bize emredilen şekilde üzülerek odaklanmamız gereken asıl noktaları göz ardı ediyoruz. Kameralar ve klavyeler yalnızca yetim kalan çocukları, babalarının mezarı başından ayrılamayan küçük kızları, eşini ya da nişanlısını kaybeden kadınları işaret ederken; sorumluların hesap vermesini isteyen, arkadaşlarını kaybetmiş her an canını kaybetme riskiyle burun buruna olan emekçilere söz hakkı tanınmıyor. Biz böylece tüm sorumluluğu yukarıya mal edenlerle aynı gözlüğü takıyoruz. İşaret edilen noktalarla suçların ve suçluların örtbas edilme amacının güdüldüğünün farkında olarak ve o noktalara katilleri tanıyarak üzülmeliyiz. Hesabı kimden soracağımızı bilerek, hep soracağımızı da bildirerek...

ÜZÜLMEYELİM ÖFKELENELİM


Orada verilen yüzlerce canın ardından bizlere bir ‘yas’ müddeti verildi: 3 gün! Bir acıyı yüreklerimizde ne kadar süre barındıracağımıza bile başkalarının karar verdiği, gözyaşlarımıza son kullanma tarihi biçildiği bir dünyaya hapsedilmeye çalışıldık. Tüm bu emirlerin inadına içimizde alevi hiç sönmeyecek kömürler yaktık.
Şimdi sistemin yalnızca 3 gün ömür biçtiği gözyaşlarımızı silelim ve o işçilerin ölümde de yaşamda da karşılığını alamadıkları emeklerini, onları kanlarının son damlasına kadar sömüren tüm sektörleri, patronları, patroncukları sorgulayalım. Kime/neye öfkelenmemiz, hesabı kimden sormamız gerektiğinin farkında olarak. ‘Üzülmeyelim, öfkelenelim’!*
* Hugo Chavez

ÖNCEKİ HABER

Neden Rojava?

SONRAKİ HABER

Aydınlıklar getir ceplerinde baba

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa