22 Haziran 2014 07:54

Uzun, onurlu bir yürüyüş...

Ebru NİHAN CELKAN*

“Normal olmak varken neden mutlu olmak istiyorsun?​”**
Jeanette Winterson, Why Be Happy When You Could Be Normal? (Vintage, 2012)

Bir gün diğerleri gibi olmadığını anladığında, bir gün kimseye söyleyemeyeceğin bir sırrın olduğunda dünyanın orta yerinde tek başına kalakalırsın. Çevrede herkes ve her şey sana bu farklılığını hatırlatmak ister gibidir. Etrafını çevreleyen sosyal hayat senin farklılığını bazen ya önemsemez ya da nefret edecek kadar çok önemser. Dünya normal olma hastalığından muzdariptir, dünyalılar normal olmayı takıntı haline getirmiştir. Sen ve farklılığın onlara göre yoksunuzdur. Bu farklılık nedeniyle kendinden nefret etmen öğretilir. Yanlış olduğun, çürük olduğun, işe yaramadığın sana defalarca farklı şekillerde aktarılır. Diğer çocuklar dik durmayı öğrenirken, sen saklanmayı, kendini saklamayı öğrenirsin, çünkü kendin olmadan dik durmak zor olur. Kaçmak istersin. Ruhunun çalkantısını dindirecek tek bir söz, tek bir gülüş, tek bir bakış ararsın. Birilerine sığınmak istersin.
Ailene sığınmak istersin;
“Duydun mu falancanın oğlu ‘o’ biçimmiş?​”
“Vah vah Allah ailesine sabır versin.  Benim ‘öyle’ oğlum olsa ya kendimi ya onu öldürürüm.”
Tanrıya sığınmak istersin;
“Her dinde eşcinsellik yasaktır”
Arkadaşlarına sığınmak istersin;
“Topa sert vur lan ibne misin?​”
Kelimelerin incitme gücü çoğu zaman fiziksel şiddetten fazladır. Bazılarımız bu yaraları çok küçükken alır. Yukarıdaki cümleleri duyduğunda hiç kimse seni sevmeyecek, hiç aşık olamayacak, hiç mutluluğu yaşamayacaksın gibi gelir. Dağların tepesinde yaşamakla yerin dibinde yaşamak arasında büyük bir boşlukta salınıp durur varlığın. Bazılarımızın kalbi kendi olmak istediği an kırılır.  

KENDİNDEN NEREYE SIĞINIRSIN?

Bağlantı kurmak. Tek yapmak istediğin budur, hayatla olduğun gibi kendin gibi bağlantı kurabilmek... Oysa kendin olduğun için “utanç” duyman ve başına geleceklerden “korkman” gerektiğini söyler herkes. Utanç ve korkuyla kendin olmazsın. İlişki kuramazsın. Yalnızlaşırsın. Bu duygular özellikle gençken taşınması ve tek başına altından kalkması çok zor duygular olabilir. Bu duyguları kaldıramadığı için her yıl kaç genç kendi hayatına son veriyor?
Kendini saklama durumu olmayanlar ise baştan dışlanır. Alay konusu, espri malzemesi, taklit nesnesi haline gelir. Aile bu durumun farkındaysa işler iyice zorlaşır. Bu zorlaşan “işler” nedeniyle kaç genç ailesi tarafından öldürülüyor?
Bazıları ise üniversite için, çalışmak için veya herhangi bir sebeple başka bir şehre ulaşmayı başarır. Sonunda kendisi olacaktır. Önünde hiçbir engel kalmamıştır. Önünde “engel kalmayan” kaç LGBTİ birey nefret cinayeti sonucu öldürülüyor?
Kimisi evlenir. Çoluk çocuğa karışır ama hayata karışamaz. Kaç yalan evlilik hem kadınları hem erkekleri hem çocukları zedeliyor?

ONUR YÜRÜYÜŞÜ KENDİ HİKAYENİ ANLATMAYA BAŞLAMAKTIR

Yukarıda saydığım örnekleri yüzlerce farklı ve değişik örnekle çoğaltmak mümkün. Benzeri tecrübelerin tekrar tekrar yaşanmaması için önümüzde seçenekler var. Bu seçeneklerin en önemlilerinden birinin erken bir yaşta Onur Yürüşü’ne şahit olmak olduğunu düşünüyorum. Sadece eşcinsel, biseksüel ve trans bireylerin değil, herhangi bir farklılık nedeniyle kendini ifade etmeyi zul görenlerin bu yürüyüşü beraber tecrübe etmesinin hayat kurtaracağını biliyorum. Kendimiz olmaya başlamamız, kendi hikayelerimizi filtresiz bir şekilde yaşamaya ve anlatmaya başladığımızda mümkün oluyor. Kendi hikayeni tüm kalbinle anlatabilme cesareti kazanabilmenin ilk adımlarından biridir Onur Yürüyüşü. Kendin gibi insanların varlığından haberdar olursun. O insanların kendinden utanmadığını, kendilerini oldukları gibi ifade ettiklerini görürsün. Ümidini kıran her şeye rağmen yürümeye devam etmenin güzelliğini görürsün. Kırılmış kalbinin etrafında insanlardan bir çember olduğunu fark edersin. Yalnız değilsindir. Yanlış değilsindir. Geride kalan kalabalık azınlık haline gelir. Yanında seni olduğun gibi kabul eden insanlarla beraber yürüdükçe korkunun yerine kendin olma cesareti, utancın yerini ise her ne isen o olduğun için onur duyma duygusu alır. Aksini yapmaya daha meyilli olsa da insanın Onur Yürüyüşü’nde kendini sevesi gelir, kendini bilesi, kendi olası gelir.

MUTLU OLMAYI NORMAL OLMAYA TERCİH EDEN İNSANLAR

Ailenizde eşcinsel, biseksüel veya trans var mı? Eşcinsel, biseksüel ve trans arkadaşlarınız var mı? Hiç eşcinsel, biseksüel, trans tanıyor musunuz? Cevabınız ne olursa olsun bu uzun Onurlu Yürüyüşün bir parçası olmayı düşünün. Sadece varoluşlarını kabul ettirmek için yürüyen insanlara katılın. Mutlu olmayı normal olmaya tercih eden insanların arasına karışın.  
1993 yılında ilk defa Onur Haftası “Cinsel Özgürlük Haftası” adı altında kutlanmak istenmiş, ancak valilik izin vermediği için bu “kutlama” “yasak”a dönüşmüş; bu topraklardaki ilk Onur Haftasını paylaşmak üzere gelen yabancı misafirler sınır dışı edilmiş. 2003 yılında ilk defa gerçekleştiğinde 30 kişiyle başlayan bu yürüyüş, bugün on binlerin katıldığı bir yürüyüş haline geldi ve tüm eşcinsel, biseksüel ve trans bireylerin hukuk önünde eşit yurttaş olmasını sağlayana kadar devam edecek, nefret cinayetleri durana kadar devam edecek, dünyanın orta yerinde tek başına olduğunu düşünen bir tek kişi kalmayana dek devam edecek.
Acının daha az, güzelliğin, umudun, coşkunun daha çok olduğu nice Onur Yürüyüşlerine...

*Tiyatro Metin Yazarı
**Jeanette Winterson’ın kitabının adı. Jeanette annesine eşcinsel olduğunu ve böyle mutlu olduğunu söylediğinde annesinin verdiği cevaptır.

Evrensel'i Takip Et