15 Haziran 2014 11:32

Lice’de sessizliğe direniş…

'Ceylan Önkol’un, zamanın bütünlüğünde açılmış derin siyah bir boşluğu işaretleyen kocaman gözleriyle açılıyor Lice Defteri belgeselinin sayfaları... Sonra, Ahmet Tektaş ve Ersin Çelik’le birlikte, onların buluşma anlarından başlayanve doğrusal olmayan bir zaman yolculuğunda buluyoruz kendimizi…' Yrd. Doç. Suncem Koçer'in yazısı...

Lice’de sessizliğe direniş…
Paylaş

Suncem KOÇER

24 Mayıs’tan beri Lice’de kalekol yapımını protesto etmek için devam eden barışçıl eylemlerin gazete manşetlerindeki yansımalarına bakınca, Lice’deki direnişin hem baskın ulusal tahayyülde hem de Kürtler için, şu anın ötesinde daha büyük ve tarihsel devamlılığı olan bir resmi işaretlediğini görmek mümkün. Manşetlerde Lice ile ilgili ağız birliği edilmiş olması, eylemcilerin terör örgütü yandaşı olarak etiketlenerek sunulması, barışçıl bir protestonun savaş diliyle yansıtılması şüphesiz bu medyanın Kürt meselesiyle ilgili kemikleşmiş reflekslerinden. Hemen her konuda birbiriyle geçimsiz gazetelerin Kürt meselesine gelince inşa ettikleri ortak anlamlar bir yana dursun, nüanslar not etmeye değer. Örneğin Gezi ile Lice’yi imkânsız bir denklemin iki yanına koyan Sözcü, polisi Lice’deki eylemcilere çiçek sularcasına müdahale etmekle suçluyor ve“batıdaki eylemciler üvey evlat mı” diyerek devlet-babasına manşetten çemkiriyordu. “Kaşıyorlar” manşetinin altına “Gezi olayları ve 17 Aralık’tan sonra şimdi de çözüm sürecini hedef aldılar” yazan Yeni Şafak, büyük resmin B’si C’si cepte, barışı kategorik olarak pazarlık masasında konumluyordu. Aynı gazetenin yazarı Yasin Aktay “Kürtlerin PKK sorunu” başlıklı köşe yazısında Kürtlerin kazanımlarını “insani ve eşit vatandaşlık anlayışını getiren hükümetin” hanesine yazıyordu. Diyarbakır’da oturma eylemi yapan, çocukları dağa gitmiş ailelerin haberleri de çözüm sürecinde yeni rotayı, kamuoyuna böylelikle muştulamış oluyordu.
O halde on gün boyunca Lice’yi türlü edebi oyunlarla ilk sayfadan gören gazetelerin 8 Haziran’daki sessizliğini neye borçluyuz?7 Haziran günü askerin barışçıl eylemcilere ateş açması sonucu yaşamını yitiren Ramazan Baran ve Baki Akdemir’in, iki gün sonra Lice’de bir çocuğun indirdiği bayrağın haber merkezlerinde yaratacağı sarsıntıyı yaratmamasını nasıl anlamak gerekir? İnen bayrak, banal milliyetçiliğin histerik çığlıklarını koca puntolarla yüzümüze vururken, devletin getirdiği ölümlerin gazeteleri sessizliğe gömmesini ne yapalım da sindirelim? Üstelik bayrakcinnetinin gölgesinde öncelikle düşünülmesi gereken sorular, aslında alışık olduğumuz biçimde görülmez ve duyulmaz oluyor. Misal, neden çözüm sürecinde bölgeye kalekollar yapılıyor ve neden Kürtler, Liceliler kalekollara canlarına pahasına karşı çıkıyor?
“Neden kalekol yapılıyor”sorusuna siyasi spekülasyon yapmadan cevap vermek mümkün değil. “Kürtler kalekol yapımına neden direniyor” sorusu ise bugün sorulmayan soruların dün de sorulmadığı gerçeğini işaretliyor. 1993 katliamı, köy boşaltma ve yakma, Ceylan’ın annesinin eteğindeki cenazesi, Medeni’nin kalbine giren kurşun, karakollarda işkenceyle son bulan yaşamların toplu mezarlarda aranan anıları… Bugün sorulmayan soruların arkasında dün sorulmayan soruların dipsiz karanlığı var. Ve Lice’de ne bugün ne de dün olanlar, yaşananların Türkiye kamuoyunda kesif bir sessizlikle karşılanıyor olmasından bağımsız düşünülebilir…

LİCE DEFTERİ: GERÇEKLERİ YAZDIM
Lice’deki direnişin devlet eliyle gerçekleşen cinayetlerin karşısındaki sessizliği bozmaya da yönelik olduğunun altını çizen bir belgesel bugünlerde yeniden izlenmeli. Lice Defteri: Gerçekleri Yazdım, habercilikten hafızaya, Türkiye’de tarih yazımından, olayları kayda geçme merakının ardında yatan toplumsal ve psikolojik öğelere kadar çok sayıda başlık açmamıza neden olan katmanlı bir film. Belgeselin kahramanı Ahmet Tektaş, ömrünü Diyarbakır Lice’nin Çeper köyünde geçirmiş, köyde yirmi yıl muhtarlık yapmış, seksen beş yaşında bir adam. 1945’ten beri tuttuğu günlüğüne hayatı her yüzüyle kaydediyor. Ahmet Tektaş hem yaşamış, hem yazmış. Bir eylem olarak yazmak, Tektaş’ın hayatın içinde yoğrulurken kritik bir mesafeden analitik bir gözle hayata bakabilmesine yol açmış. 1975 Lice depremini, depremde evini, sevdiklerini yitirenleri, Lice’ye gelip yaraları sarma sözü veren bir daha da ortalarda görünmeyen siyasetçileri, köyleri boşaltan, yakan, gençlerin sürülmesine neden olan askerleri, faili meçhul cinayetleri, cenazeleri, doğumları, düğünleri, şekerin yükselen fiyatını, on yıllardır haberci nesnelliğiyle ve ilmek ilmek yazmış defterine.
Ahmet Tektaş’ın yazıyla hayatı kaydetme tutkusu,tıpkı O’nun gibi, hayata tanıklığını belgeleme telaşını taşıyan Ersin Çelik’le karşılaşması sonucunda bir belgesele dönüşüyor. Ersin Çelik Lice Defteri belgeselinin yaratıcı lokomotifi. 2006-2010 yılları arasında Dicle Haber Ajansı’nın Diyarbakır bürosunda çalışmış, pek çok habere imza atmış bir gazeteci. Çelik, Diyarbakır’da muhabir olarak gözlemlediği sayısız olayın ve anlatının, aslında haberciliğin 5N1K kuralına sığmadığını söylüyor. Ahmet Tektaş, DİHA’nın geçtiği bir habere konu olduğunda, Çelik’in de habercilik kalıplarının dışındakini görmeye meyilli belgeselcilik iştahı tetikleniyor.
Seksen yaşında bir adam yıllardır tutkuya dönüşen kaydetme ihtiyacını neden duyuyor? Ya da Ersin Çelik bu tutkuya neden belgesel kamerasını çeviriyor? Belgeselin başına dönelim. Ceylan Önkol’un, zamanın bütünlüğünde açılmış derin siyah bir boşluğu işaretleyen kocaman gözleriyle açılıyor Lice Defteri belgeselinin sayfaları... Sonra, Ahmet Tektaş ve Ersin Çelik’le birlikte, onların buluşma anlarından başlayanve doğrusal olmayan bir zaman yolculuğunda buluyoruz kendimizi… Zamanda kara delikler açan Tarih ve hafızayı karanlıkta bırakmaya vitesli medya belki gerçekleri kaçırmayı başarıyordur gözlerden. Ceylan gözlerini dikmiş, O’nu yazmayan tarihin riyasını imlerken, Ceylan’ın bakışları üzerimizdeyken, kim ne kadar kaçabilir?

*Yrd. Doç., Akademisyen

ÖNCEKİ HABER

Ulusalcılar neden hatalıydı?

SONRAKİ HABER

Orda bir Lice var uzakta…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...