09 Şubat 2014 06:00

Dünyayı teyzeler yönetsin

Birazdan tanışacağınız kadın “azıcık” bırakıldığımız mizah dünyasında çok güzel işler yapan, aldığı eğitimi,memleketin “garanti” mesleği olan memurluğu bir kenara bırakıp, rotasını buradan çizen, sinirlendikleriyle güldürmeyi başaran birisi.

Dünyayı teyzeler yönetsin
Paylaş

Gülşah İMREK

Birazdan tanışacağınız kadın “azıcık” bırakıldığımız mizah dünyasında çok güzel işler yapan, aldığı eğitimi,memleketin “garanti” mesleği olan memurluğu bir kenara bırakıp, rotasını buradan çizen, sinirlendikleriyle güldürmeyi başaran birisi. Kadın-erkek eşitsizliğine kafayı fena halde takmış, her ne kadar mütevazı haliyle “kendime Stand-up’çı demiyorum” dese de bu işi gayet güzel yapan, Deniz Özturhan’dan bahsediyorum. Blogunda yazdığı yazılar ile de kadınların severek takip ettiği bir isim kendisi. Şimdilerde sayfa6 yayınlarından çıkan “Kim Lan Bu Hayatımın Erkeği?​” adlı kitabıyla kadınların kafasını kurcalayan sorulara mucize öneriler sunan Özturhan, aynı zamanda ekip arkadaşlarıyla sahneye koyduğu “Kısmet Şov” ile de izleyicisini ağzı kulaklarında eve göndermeyi başarıyor..İşte bu yoğun tempo arasında Deniz Özturhan ile kadın olmayı, yaratıcı bir kadın olmayı, yaratıcı ve mizahçı bir kadın olmayı konuştuk...

Kamu Yönetimi eğitimi aldıktan sonra uzun süre memurluk yapmışsın...Ne oldu da rotayı değiştirdin?

Evet uzun bir süre memurluk yaptım ama çocukluktan beri de yazan bir kadındım. Haliyle kendime bir yol arıyordum. Bir ara reklamcılığa başladım. Hep aklımda yazar olmak vardı ama nasıl yapacağımı hiç bilmiyordum. Dergilerde editörlük yaptım. İnternet’in kolaylığı bu anlamda bana yardımcı oldu diyebilirim. Bloggerlığa başladım böylelikle.

Mizaha, stand up’a nasıl bulaştın peki?

İnsanların ilgisini çekmek için yaptığım bir şeydi. Normal hayatımda son derece hüzünlü, depresif bir karakterim aslında. “Yine mi yaşıyoruz?​”, “Hala ölmedik mi?​” diyen bir kadınım. Ama bir şeyi anlatırken karşındakini güldürebilmek çok ilgi çeken bir şey bence. Ben bu işi 2,5 yıldır yapıyorum sadece. Emekleme aşamasındayım diyebilirim. Esas olarak reklamcı ve yazarım. Yoksa stand-up’ın bir ekmeğini yemişliğim yok, bir kira ödemişliğim yok bu işten kazandığım parayla.

YÜZÜMÜZE YÜZÜMÜZE GÜLSÜNLER İSTİYORUZ

“Kısmet Şov” epey ilgisini çekiyor insanların peki sahne arkası nasıl geçiyor?
Biz 8 kişilik bir ekip olarak çalışıyoruz. Ben eskilerden olduğum için “Ay bayılıyorum galiba!” diyen yeni arkadaşları da sakinleştirmeye çalışıyorum. Bu işin ehli değilim, sahnede olmak vs. çok iyi bildiğim şeyler değil. Ama ekip olarak sahnede çok çıplağız aslında. Müzik aletimiz yok, dekorumuz yok... Biz varız sadece. Gündelik hayatta çok sık karşılaştığımız, bazen kendimize konduramadığımız şeyleri anlatıyoruz. İstediğimiz tek şey de insanların kendilerinde olabileceğini asla akıllarına getirmedikleri şeylere, yüzümüze yüzümüze gülmeleri.

En çok nelerden besleniyorsun hazırlık yaparken?
Sinirlendiğim şeylerden. Kadın ve erkeğin eşitsizliğine çok sinirleniyorum mesela. Yaşadığımız onca şeye karşın bir de “Onlar aslında sizin başınıza kadın olduğunuz için gelmiyor” demeleri ayrıca sinirimi bozuyor. “Hiçbir fikriniz yooook” diye bağırasım geliyor.

HAYATIMIZIN BİR “ERKEĞİ” OLMAK ZORUNDA MI?

“Kim lan bu hayatımızın erkeği”sorusunu çok sorarız biz kadınlar... Kitap bu soruya mı cevap veriyor?
Aslında kadınlara hayatlarının erkeğini bulma yöntemlerinden ziyade, hayatlarındaki erkeği kaybetmeye yönelik önerilerde bulundum ben. Zaten kitabın alt başlığında da şu yazıyor: “Erkeklere harcadığım zamanı ilime harcasaydım, mutfak aletleriyle atomu parçalamıştım” diye. Sevgililerinin hayatlarını mahvetmeye yönelik önerilerde bulundum kadınlara.
Ben insanların hayatlarını biriyle geçirme düşüncesine saygı duyuyorum aslında ama annem hep şunu söyler, “Evlilik dediğin keçiboynuzuna benzer kızım. Bir damla bal alabilmek için koca bir odunu yemek zorunda kalırsın.” Ben oduna da razıyım bazen, ama soyadım değişmesin istiyorum mesela. Ya da değişecekse de Koç, Boyner en olmadı Tahsildaroğlu falan olsun.

Tahsildaroğlu...?
Evet peynirden ve peynircilikten hoşlanıyorum sanırım.

Kadınlar kendilerini güldüren erkeklerden hoşlanır derler, peki erkekler kendilerini güldüren kadınlardan hoşlanır mı?

Bu çok şaibeli bir soru aslında. Kadınların karmaşık, erkeklerin basit olduğunu söylerler ya, ben katılmıyorum. Güldürme buna çok güzel bir örnek. Kadınlar gerçekten kendilerini güldüren erkeklerden hoşlanırlar, niye? Çünkü gülmek keyifli bir eylem neticede. Çok basit bir düşünce tarzı. Peki erkekler kendilerini güldüren kadınlardan hoşlanırlar mı? Bu sorunun cevabı, “Memeleri yeterince büyükse neden olmasın?​” İşte ben buna karmaşık bir düşünce sistemi derim.


YARATICIYSAN İŞİN ZOR BACIM!

Kitabınızda/blogunuzda “Yaratıcı kadının hayatta kalma kılavuzu” diye bir yazınız var. Ne önerdiğinden çok nereden çıktığını merak ettim aslında...
Bu kılavuzu hazırlamam için ilham veren üç yaratıcı kadın var. Bunlardan ilki Camille Claudel, heykeltıraş Rodin’in 17 yaşındaki metresi ve asistanı. 10 yıl boyunca adamın atölyesinde ırgat gibi çalışmış lakin Rodin “1800’lü yıllardayız söz olur” dememiş ve karısını boşayıp Camille ile evlenmemiş. Dahası “Rodin’in işlerini Camille yapıyormuş, Rodin karı parası yiyormuş” söylentileri Paris’te ayyuka çıktığı için, kızın ailesi ile birlik olup Camille’i bir akıl hastanesine kapattırmış. Kadıncağız orada yapayalnız ölürken, günümüzde sağ kalan olağanüstü eserlerinin tamamı, Rodin müzesinin bodrum katında sergileniyor.
Yazar, şair Sylvia Plath’in kaderi de aynı şekilde hoş değil. yine kendi gibi şair olan kocası Ted Hughes ile büyük aşk yaşayarak evleniyorlar ama Sylvia 2 çocuk yapar yapmaz, sayın sanatçı Ted Hughes’ü bir sinir basıyor. “Ben şair adamın, evde bunalıyorum” diyerek kendini içkiye, kumara veriyor. Yetmiyor komşu kızını ayartıp kaçıyor. Sylvia da “Zaten depresif, hassas bir insanım, niye intihar etmiyorum” diyerek gazlı fırına kafasını sokuyor. Ted Hughes’ün dayaklık yaşam tarzı eşinin ölümüyle son bulmuyor lakin, adamın ikinci karısı da Sylvia ile aynı şekilde intihar ediyor.
Çok korkunç şeyler anlattım ama ufkumuz son örneğimiz Simone de Beauvoir ile şenlenecek. Ünlü feminist ve felsefeci Simone, Sartre ile tanıştığında henüz 20 yaşında. Sartre buna evlenme teklif ediyor ama bu “Biz varoluşçu olucaz şimdi, düğün, kına işine hiç girmeyelim, akademik olarak ayıp” diyerek Sartre’ı ikna ediyor. bu ikili kimi zaman ayrı, kimi zaman beraber yaşıyor, ikisinin de başka sevgilileri oluyor. Simone hayatının sonuna kadar gezi ve felsefe yazıları yazarak, üniversitelerde ders vererek para kazanıyor. İkilinin 40 sene süren aşkları, birbirlerinden 6 yıl arayla ölmeleri ve aynı mezara gömülmeleriyle son buluyor.
Yani, demem o ki, yaratıcı bir kadınsanız etrafınızdaki erkeklerin bunu destekleyeceğine güvenmeyin. Ha faydaları dokunur o ayrı. Ama almayı bilirseniz bacım..


TEYZELİK ÇOK GÜZEL, GELSENİZE...

Blogunuzda politik yazılar da var; dünyanın ve Türkiye’nin politik geleceğini nasıl görüyorsunuz, ya da neler umuyorsunuz diyelim?
Açıkçası benim siyasi görüşüm “Teyzelik”.Yolu teyzelikten geçen herkesle de buluşmak istiyorum. Şaka bir yana teyzelerin çok yoğun yaşadığı bir İstanbul semtinde oturuyorum ve son zamanlarda onları daha yakından incelemeye başladım. bana ortak bir tavırları, bir ağırlıkları olan bir cemiyet gibi geliyor teyzelik, sanırsın bir çeşit illüminati.
Dünyanın her yerinde kullandıkları ortak teyze kodları var mesela; dolmuşta cam açtırmamak gibi. Parolaları var mesela; “Ölümü öp ye” gibi...
Ben tabii teyzeleri mercek altına alınca, anladım ki onlar da bana karşı boş değiller. Hepsinin gözlerinde davetkar bir ışık, adeta şöyle der gibi bakıyorlar: “Deniz gel... Teyzelik çok güzel... istediğimize bağırıyoruz, cevabını hiç duymuyoruz... Gel Deniz, bütün eczaneler bizim... “
Düşünün, teyzelerin yönettiği bir dünyada hiç savaş olur mu? Hayır. Teyzeler en fazla birbirlerine oturmaya gitmezler. Dünya barışını bir saklama kabına koyarlar, altın gününden altın gününe dolaşır dururlar. Ekonominin uluslararası altın günleri sayesinde pırıl pırıl olacağından bahsetmeye bile gerek yok. Dediğim gibi benim siyasi görüşüm teyzelik, bunun için haklı gerekçelerim de var gördüğünüz gibi. Ve “Teyzeler” propagandamı bir sevgi şarkısıyla bitirmek istiyorum.
“Dünyayı teyzeler kurtaracak, bir teyzeyi sevmekle başlayacak her şey!”

NOT: Deniz Özturhan’ın da içinde yer aldığı “Kısmet Şov” ekibini 12 Şubat Çarşamba günü Kadıköy-KargaArt’ta,15 Şubat Cumartesi Beyoğlu Kiki’de izleyebilirsiniz.

ÖNCEKİ HABER

Dağın öte yüzü de barışa dönük

SONRAKİ HABER

Tek taş iyi ama, sevdalı bakış yeter bana

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...