07 Şubat 2014 15:54

Bir devlet politikası olarak kadına yönelik şiddet

Y.D. artık haberlerine bakmaya korktuğumuz Siirt’te intihara sürüklenen kadınlardan yalnızca biri. Z.A. 4 aylık hamileydi ve ölmeye niyeti yoktu. Muhtemelen “tahrik” indirimi alacak olan tartıştığı eşi tarafından çocuğuyla birlikte öldürüldü. Mübarek Turan ise henüz doğum yapmıştı ve 4 yaşında bir kızı vardı. Muhtemelen “cinnet geçirdi” gerekçesiyle en az cezayla sıyrılacak olan eşi yaşamını elinden aldı.

Bir devlet politikası olarak kadına yönelik şiddet
Paylaş

- Yonca Bayburan, 24 yaşındayken 18 yaşındaki erkek kardeşi Fırat Turan tarafından Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde silahla öldürüldü.
- Sevilay Sülüntay, 19 yaşında üniversiteye hazırlanıyordu. Diyarbakır surlarına gezmek için çıkmıştı. Ana akım medyada “akli dengesi bozuk” diye geçiyor fakat uyuşturucu bağımlısı bir erkek tarafından surlardan aşağıya itilerek öldürüldü.
- Y.D. 55 yaşında 6 çocuk annesi bir kadın. Siirt’te evin tavanına asılı bir şekilde bulundu. Artık yaşamıyor.
- Z.A. dört aylık hamileydi, Urfa’da eşi Ü.A. tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
- 21 yaşında bir genç kadın, üniversite öğrencisi. Dicle üniversitesinden merkeze otostopla gelmeye çalıştı fakat tecavüze uğradı.
- Ve Kader, 14 yaşındayken av tüfeğiyle vuruldu ve yaşamıyor artık.
Yukarda saydıklarım ve hatta eksik bıraktıklarım 2014 Ocak ayı içerisinde Kürdistan’da sistematik olarak devam eden kadın kırımı politikalarıdır. Bunları düşünürken yeni doğum yapmış eşinin şakaklarına elektrik vererek öldüren bir erkek şiddeti (Veysi Turan) daha düştü basına. Bu olay da Diyarbakır’da gerçekleşti… Yonca 24 yaşındaydı ve gencecik bir kadındı, toplumun ikiyüzlü ahlak kurallarına kurban gitti. Sevilay üniversiteye hazırlanıyordu ve hayalleri vardı. Yüce devletimizin koruduğu bir erkek eli tarafından surlara ilk ve son defa çıkmış oldu! Y.D. artık haberlerine bakmaya korktuğumuz Siirt’te intihara sürüklenen kadınlardan yalnızca biri. Z.A. 4 aylık hamileydi ve ölmeye niyeti yoktu. Muhtemelen “tahrik” indirimi alacak olan tartıştığı eşi tarafından çocuğuyla birlikte öldürüldü. Mübarek Turan ise henüz doğum yapmıştı ve 4 yaşında bir kızı vardı. Muhtemelen “cinnet geçirdi” gerekçesiyle en az cezayla sıyrılacak olan eşi yaşamını elinden aldı.

ERKEĞİN GEREKÇESİ, DEVLETİN AKLAMASI
Daha önce de Dicle Üniversitesindeki kadın öğrenciler kampüste taciz edildikleri için çeşitli eylemlerde bulunmuşlardı. Buna karşılık olarak hem üniversitedeki ışıklandırma sorunu hem de ulaşım sorunu giderilecekti. Dicle Üniversitesi’ni görenler bilir, yeni inşa edilen fakülteler arasındaki mesafe çok fazla ve yürüme mesafesinde değil. Bu da öğrencilerin güvenliği için ayrı bir sorun oluşturuyor. Herhangi bir “toplumsal olay(!) “ sırasında öğrencilerin toplanmasına engel olmak için böyle bir yöntem seçmiş yetkililer(!) ve bu, üniversitedeki kadın öğrencilere taciz ve tecavüz olarak geri dönüyor. Erkekler eskisinden daha fazla taciz ve tecavüze yönelmeye başladı. Bunun kadına yönelik şiddetin görünür olmasıyla açıklanmasını doğru bulmuyorum. Bu tamamen devletin erkeği koruyan ve kadın mağduriyetini arttıran politikalarıyla ilintilidir. Hatırlamıyor musunuz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız(!) çocuk evliliklerinin masumaneliğine vurgu yaptı? Medya da bunu allı pullu bir şekilde yayımladı.
Modern devletler insanların bedenlerini zapturapt altında tutmak ve nüfusu kontrol edebilmek için birçok farklı teknik kullanır. İşte bu biyoiktidar değimiz şeyin en etkili aracı olan teknoloji ve makro bir etkiye sahip olan medyayı, kadın bedeni üzerindeki tahakkümünü kullanma aracı olarak gören siyasi iktidar; erkek şiddetini, erkeğe öldürme yetkisi vererek çoğaltmaktadır. Buradan şu kanıya varılabilir. İktidar hiçbir zaman kendisi için “tehdit” olarak gördüğü kadını tümden yok etmez. Bunun için farklı araçlara başvurur. Bu araçların esas amacı kadın iradesini kırmaya yöneliktir. İktidarını sürdürmek isteyen hükümdar, yaşatma hakkını ancak öldürme hakkını(!) devreye sokarak sürdürür. Bundan dolayı kadına yönelik şiddeti, tacizi, tecavüzü, öldürmeyi açıklamak için “erkeklerin öldürme gerekçelerini sorgulamak” kadar sıkıntılı bir yaklaşım yoktur. Katilin gerekçelerini devreye sokmak, katilin yaptığı eylemi meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Unutulmaması gereken en önemli “gerekçelerden” biri “devletin koruması”dır. Bundan dolayıdır ki yargı karşısına çıkan erkeklerin sunduğu “geç saatte dışarıdaydı”, “hatırlamıyorum”, “pişmanım”, “sinirlendim”, “kıskandım”, “kendi rızası vardı”, “beni dinlemiyordu”, “insanlar onunla ilgili kötü konuşuyordu”, “namusumu temizledim” gibi gerekçeler hâkimlerin duymaktan hoşnut oldukları ve kavgasını ettiğimiz, suçu işleyen erkeğin daha fazla ceza alması için daha fazla örgütlü durmamızı gerektiren yeni gerekçeleri de doğuruyor. Kimi ceza alıyor, çoğu hala aramızda dolaşıyor. Ceza alan şiddet uygulayıcıları ise kısa bir süre sonra serbest dolaşıyor.

HALA ARAMIZDA…
Bu arada yukarda anlattığım üniversite öğrencisine tecavüz eden erkek hala aramızda, muhtemelen tutuklanmamanın rahatlığı ile kendine yeni kurbanlar arıyordur. Asıl rolü yaşamı sağlama olan devletin şu an için yaptığı şey, tecavüzcü asker ve korucuları ve erkekleri korumak ve oradan beslenmektir...

ÖNCEKİ HABER

Taciz tecavüz her yerde, peki devlet nerede?

SONRAKİ HABER

Bebeğin dünyası

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...