07 Şubat 2014 13:42

Yeniden kurulan hayatın tadı

İsmi, nerede yaşadığı, nereden geldiği, kaç yaşında olduğu önemli değil. Ama içimizden, içinizden biri. Bir kış gününde sadece ayağında terlikleri, elinde oğlunun sıcacık ve küçücük eli, aklında onlarca kaygı ile sokağa çıkmasının üzerinden beş yıldan fazla zaman geçmiş. Bu beş yıl ve öncesi, şiddetin kadınların ve çocukların hayatına getirebileceği her türlü zorluğu yaşatmış onlara da. Şimdi ise çocukları ile birlikte yaşadığı ve şiddetin her türlüsünü uzak tutmaya çalıştığı bir evi var. Dört yıldır aynı işte çalışıyor. Ama gelecek kaygısı hepimizde olduğu gibi onda da devam ediyor. Bu nedenle durmuyor. Güvenceli bir iş, güvenli bir gelecek için kendi işyerinde ve başka işyerlerindeki işçilerle birlikte mücadele ediyor şimdilerde. Biz ona Hayat diyelim bu nedenle.

Yeniden kurulan hayatın tadı
Paylaş

İsmi, nerede yaşadığı, nereden geldiği, kaç yaşında olduğu önemli değil. Ama içimizden, içinizden biri. Bir kış gününde sadece ayağında terlikleri, elinde oğlunun sıcacık ve küçücük eli, aklında onlarca kaygı ile sokağa çıkmasının üzerinden beş yıldan fazla zaman geçmiş. Bu beş yıl ve öncesi, şiddetin kadınların ve çocukların hayatına getirebileceği her türlü zorluğu yaşatmış onlara da. Şimdi ise çocukları ile birlikte yaşadığı ve şiddetin her türlüsünü uzak tutmaya çalıştığı bir evi var. Dört yıldır aynı işte çalışıyor. Ama gelecek kaygısı hepimizde olduğu gibi onda da devam ediyor. Bu nedenle durmuyor. Güvenceli bir iş, güvenli bir gelecek için kendi işyerinde ve başka işyerlerindeki işçilerle birlikte mücadele ediyor şimdilerde. Biz ona Hayat diyelim bu nedenle.

UMUTLA BAŞLAYIP ŞİDDETLE BİTEN EVLİLİK
İlk eşinden ayrıldığında bir oğlu ile birlikte yaşıyormuş Hayat. Ardından yeni bir evlilik yapmış: “Bir umutla başlayan bir beraberlikti benim için. Oğlumu sevecekti, beni sevecekti, yeni ve güzel bir hayatımız olacaktı” diye anlatıyor evlilikten beklentisini. “Ama çok kısa sürede bunun hiç de umut ettiğim gibi olamayacağını anladım” diyor; “Evliliğimin daha ilk günlerinde fiziksel, cinsel, psikolojik, aklınıza gelecek her türlü şiddeti yaşamaya başladım. İçinden canavar çıktı derler ya, aynen öyle işte.  Üstelik hamileydim de. Çıkıp gidebilme lüksüm yoktu. Oğlumun o evde yaşadıklarıysa beni daha çok etkiliyordu. Ben kendi seçimlerimin, tercihlerimin sonuçlarını yaşıyordum. O ise, benim yanlış seçimimin sonuçlarını…. İkinci çocuğum kız oldu. Ondan sonra yaşadığımız sorunlar daha da artmaya başladı. Ben ikinci çocuğum için sürdürmeye çalışıyordum evliliği. O da, ailesi de oğlumu kabullenememişlerdi bir türlü. ‘Sen ona baktıkça babasını hatırlıyorsun’ diyordu hep. Oğlumun yemesi, içmesi, oturması, kalkması, her şeyi gözlerine batıyordu. Bense, anne tavuk misali ona yaklaşan herkesi zarar verecek diye gagalamaya çalışıyordum sadece. Ama ailesi ile birlikte yaşıyorduk ve o ortamda oğlumu koruyamıyordum. Ben oğlumu kollamaya çalışırken, onlar kızımı da benden uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Kızımı bana göstermiyorlardı. Arada bir yanıma getiriyorlardı ama o zaman da sevmeme, yaklaşmama müsaade etmiyorlardı.”

EVDEN TERLİKLERİMLE ÇIKTIM, İLK DURAĞIM SIĞINMAEVİ
Bütün bu sarmalın içinde evden nasıl çıktı peki? Çok defalar çocuklarını da alıp evi bırakıp gitmek istediğini, ama hep engellendiğini anlatıyor: “Gitme niyetim olduğunun farkındaydılar. Tehdit ediyorlardı. Anneme, kardeşlerime, oğluma zarar vermekle tehdit ediyorlardı. Gitmeyeyim diye çocuklarımla yalnız bırakmıyorlardı, onlar olmadan gidemeyeceğimi biliyorlardı. Bu böyle devam etti epey süre. Bu arada annemi de kaybettim. Sonra bir gün artık kaçtım evden, attım kendimi sokağa. Sadece oğlumu alabilmiştim yanıma. Evden çıktım ama, ne yapacağımı bilmiyorum. Anne baba ölmüş, kardeşim var ama beni yanına almaz. Dayımın oğlu vardı, onun yanına gittim. Sığınmaevi diye bir yer olduğunu orada öğrendim”. İlk olarak Sosyal Hizmetlere başvurmuş sığınmaevi için. “Yer yokmuş ama ortada olduğum için aldılar bizi, salonda bir yerde kaldık. Sonra bir belediyenin sığınmaevine gönderdiler, orada da yer olmadığı için başka bir sığınmaevine gönderdiler bu defa.  Orada da yer yokmuş. Ben dedim ‘gitmem, nereye gideceğim’. Evden çıktığım durum çok kötüydü. Terliklerimle çıkmıştım evden. Şansım vardı, burada uğraştılar epey, aldılar beni buraya”.

YENİ BİR YAŞAM İÇİN DÖNÜM NOKTASI
Sığınmaevinin hayatı için bir dönüm noktası olduğunu söylüyor Hayat. Yeni bir hayat kurabilmenin gücünü ve olanaklarını burada kazanmış. “Sığınmaevinde önce güvenmeyi öğrendim ben. Oğluma kreşte çok destek oldular. Ama asıl onarılması gereken bendim ve bana destek olmak için seferber oldu çalışanlar. İlk günler gerekli bilgileri paylaştıktan sonra beni biraz bıraktılar, yaşadıklarımı paylaşmaya hazır olmamı beklediler sanırım, zorlamadılar. Öyle yapmamış olsalardı o kadar rahat paylaşamazdım zaten. Burada hiç yaşamadığım bir ağırlama vardı. Kapım çalınarak odama giriliyordu, sabahları günaydın, akşamları iyi geceler deniyordu. Bir keresinde merdivenlerden çıkarken başım döndü, çöktüm yere. Tansiyonum düşmüştü herhalde. Çalışanlardan biri hemen yanıma geldi, elinde tuzlu ayranla. Hiç unutmuyorum. Bunlar çok basit gibi görünüyor ama öyle değil. Benim yaşadıklarımı anlatmamı, içimi boşaltmamı sağladılar. Bir yandan da haklarımı, neler yaşayabileceğimi, kendimi nasıl koruyabileceğimi, evde kalan diğer kızım için neler yapabileceğimi anlatıyor, bilgi veriyorlardı. Ama hiçbir zaman şunu yap, bunu yap deyip beni göndermiyorlardı. Onlar seçenekleri anlatıyorlar, benim fikirlerimi alıyorlar, benim de fikrimi alarak bir plan yapmama yardımcı oluyorlardı”.

ARTIK BİR EVİM VAR
Bir ara duruyor Hayat. Zorlu bir geçmişi hatırlamanın yorucu olabileceğini düşündüğüm için istediği zaman konuşmayı bırakabileceğimizi söylüyorum. “Yok” diyor, “devam edelim”: “Bir mücadele başlamıştı benim için artık ve neler yapabileceğimi daha iyi biliyordum. Bir taraftan hem boşanmam, hem kızımı alabilmem için yasal süreç başlattık. Bir taraftan benim psikolojik olarak desteklenmem devam ediyordu. Bunu hiçbir aşamada bırakmadılar. Çünkü herşey çok zor geçiyordu benim için. Eşim ve ailesi de boş durmuyordu tabii. Bir taraftan da iş aramaya başladım. Bir an önce kendi evimi tutmak istiyordum, İş arama süreci çok zorlu geçti. Kimisi çocuğun var diyor, kimisi yatılı kalacaksın çocukla almayız diyor, kimisi doğru düzgün para vermiyor… İş bulamıyorum. Epey zaman sonra bir özel eğitim merkezinde işe başladım. Onlar başta çok destek oldu. Hemen ihtiyaçlarımı karşılamam için avans verdiler, sigortamı başlattılar, ev tutmama yardımcı oldular. Sonunda bir ev tuttum. Sığınmaevinden de ayrıldım böylece. Ama bir yandan da yaptıkları yardımın karşılığını bekliyorlardı benden. Biz sana ekmek verdik muhabbeti işte. Orada kendi işim olsun olmasın her şeyi yapmamı bekliyorlardı. Ben de her işe koşturdum. Çünkü hayalini bile kuramazken şimdi bir evim olmuştu. Çok mutluydum. Ev tutmakla bitmiyor tabii iş. Eşya yok, bomboş ev. Sığınmaevinde çalışanlar beni arada bir arayıp durumumu ve ihtiyaçlarımı soruyorlardı. Oradan çıktım diye bırakmamışlardı yani. Onların yardımıyla eşyalarım da oldu.”

HAYALLERİMİN İÇİNDE İŞTEN ÇIKARILMAK YOKTU

“Sigorta bilgilerimden işyerimi öğrenmiş eşim. Öğrendi ve geldi işyerine. Ondan her türlü kötülük beklenirdi, sınırı yoktu yani zarar verme konusunda.  Böyle olunca beni işten çıkarttılar. Hayallerimin içinde işten çıkartılmak yoktu tabii, kaldım öylece. Sığınmaevindekilere de bilgi verdim çıkartıldım diye. İş aramaya başladım yine. İki gün sonra telefonum çaldı, bir kamu kurumunda ama şirkete bağlı olarak çalışabileceğim bir iş bulmuşlar. Hemen kabul ettim ve çalışmaya başladım. Mutfak elemanı olarak çalışıyordum. Canla başla da çalışıyordum gerçekten”. Bu arada oğlunun ücretsiz kreşe gidebilmesi için sosyal hizmetlere başvurmuş daha önceden. Onlardan haber gelmiş oğlunuz başlayabilir diye. Başvuruyu çok önce yaptığını, epey beklediğini söylüyor. “Çalışırken bu kreşin çıkması çok iyi oldu benim için. Çocuklar okula başladıktan sonra da bu kez sığınmaevinde çalışanların aracılığıyla etüt ayarladık. Ben işteyken çocuklar etüde gidiyordu. Bu etüt ve kreş olmasa işim çok zor olurdu”.  

DAVAYI KAZANMAK YETMİYOR

Bu arada eşi boşanmayı kabul etmediği için dava uzuyormuş, ama kızının geçici velayetini almayı başarmış. “Velayeti alınca çocuğu alabilmiş olmuyorsun sonuçta. Yasa masa dinlemiyorlar. Polisi alıp icraya gidiyoruz, kaçırıyorlar. İcra da hem her defasında çok para,  hem elin boş dönüyorsun. Epey bir uğraştıktan sonra alabildim kızımı. Şimdi evimizde hep birlikteyiz, hala birçok zorluk yaşıyoruz ama huzurluyuz. Çocuklarımın ruh sağlığı da daha iyi. Yatacak yatakları, izleyecek televizyonları, binecekleri bisikletleri var. Çocukluklarını yeni yaşıyorlar aslında. En önemlisi de bugün bana ve çocuğuma ne yapacaklar, nasıl zarar verecekler korkusu olmadan uyuyabiliyorum. Bu çok başka bir duygu. Söylemeden geçmeyeyim, boşandım ve onun soyadından kurtuldum artık. Bu da başka bir rahatlık. Çünkü ne kadar ayrılmış da olsan, gitmiş de olsan, davan devam ediyor olsa da, onun soyadını taşıdığın sürece erkekler hala kendilerini senin sahibin sanıyor. Her şeyi yapmayı, her şeyine karışmayı hak görüyorlar kendilerine.”

MÜCADELE HİÇ BİTER Mİ?
Hayat şimdi hem kendi işyerinde haklarını kazanmak için uğraşıyor, aynı zamanda başka işyerlerinden işçilerin yer aldığı işçi komitesinin içinde de yer alıyor :“Benim en büyük derdim, senelerce uğraşıp ayakta tutmaya çalıştığım çatıyı koruyabilmek. Şu an şirketle olan sözleşmemiz bitmek üzere mesela. Şirketin ihalesi konusunda çeşitli sıkıntılar var ve ne olacağımız belli değil. Hepimizin iş kaygısı var en başta. Bu sadece bizim yaşadığımız bir problem de değil, farklı farklı yerlerde herkes bir şeyler yaşıyor ama herkes sadece kendi yaşadığını görüyor sadece. Ben bunu birkaç hafta önce katıldığım bir işçi kurultayında anladım aslında. Bir çok farklı yerde fabrikada, belediyede, sanayi bölgesinde çalışan işçiler katılmıştı kurultaya. Herkesin anlattığından yeni bir şeyler öğrendim. Yine haberleşmek ve birlikte devam etmek için bir işçi komitesi kuruldu. Herkes kendi işyerinde haklarının peşinden nasıl durabilir bunu bulmaya çalışıyoruz şimdi. Kurultayda konuştuklarımızı, düşündüklerimizi daha çok kişiye anlatmaya, ortak hareket etmeyi sağlamaya çalışıyoruz. Ben artık şöyle düşünüyorum, emek veren işçiyse, hakkımızı aramak da bize düşüyor.  Başka çaremiz yok”.

AYAKKABIM VAR, YIĞINLA DA BORCUM VAR
“Şiddet ortamında kurtuldun, işin de var, yeni bir yaşam kurdun. Peki her şey tamam mı?​” diye soruyorum Hayat’a. “Bitmiyor tabii” diye gülerek cevap veriyor. “Bir defa gelecek kaygım var, kendim ve çocuklarım için. Kirası, fatura, çocukların ihtiyacı derken yetişmek zor. Asgari ücretten fazla aldığım halde yetişemiyorum. Ben bu işe başlamadan önce borcum yoktu ama ayağımda terliğim de yoktu. Şimdi ayakkabım var ama yığınla da borcum var”.
İşe başladığımda işyerinde sendika yoktu. Zaten kendi derdimle uğraşmaktan sendika falan nedir bilmiyordum, daha çok hayatta kalmak çocuklarını korumakla uğraşıyorsun. İşyerinde güvendiğimiz arkadaşlarımızın öncülüğünde sendikaya üye olduk. Böylece başka türlü dertleri ve mücadeleleri öğrenmeye başladım. Tabii üye olmak o kadar kolay olmadı. Çok tehdit alıyorduk işyerinden. Korkuyordu da çok kişi. Sonra çoğumuz üye olduk hep birlikte sendikaya. Toplu sözleşmemiz yoktu, haklarımız çok azdı. Sendika ile eylemlere katıldıkça, kazandıkça ve yaptıklarımızın bize de kazandırdığını gördükçe sendikanın da bu mücadelenin de iyice içinde buldum kendimi.”

YAŞAYANIN DİLİNDEN “NE YAPMALI?​”
Bütün bu süreci deneyimlemiş ve kendine yeni bir yaşam kurabilmiş bir kadın olarak, şiddete maruz kalmış kadınlara gerçek anlamda destek olabilmek için devletin neler yapması gerektiğini düşünüyorsun?
Bir defa benim gibi şiddetten kaçan ve gidecek yeri olmayan, güvende olmayan kadınlar için barınma çok önemli, o nedenle sığınmaevlerini çok önemsiyorum ben. Ama tabii ki tek başına bu yeterli olmuyor. Ben görece kısa sürede bir düzen kurabildim ama herkes benim kadar şanslı olmayabilir, olmuyor da. Devletin kesinlikle iş konusunda da daha net desteği olmalı. Kadınların iş bulabilmeleri şansa kalmamalı. İş bulamayan, düzenini kuramayan, umudunu kaybeden kadınlar ya eve dönmek zorunda kalıyor ya da dışarıdan başka birine tutunarak hayatta kalmaya çalışıyor, ki o zaman da hiçbir şeyden kurtulmuş olmuyor.
Bir de sığınmaevinden çıktıktan sonra geçici bir zaman kalabilecekleri evler verilmesi gerektiğini düşünüyorum kadınlara. Çünkü düzen kurmak kısa zamanda olmuyor, zaten bir çok şeyle boğuşuyorsun. Çocuklar için ücretsiz kreş ve etüt desteği kesinlikle çok önemli. Ama bu destek devlet tarafından sağlanmalı, yoksa komşunun akrabanın tanıdığın desteğinden bahsetmiyorum. Bir kadın yalnız başına bir hayat kurarken, evinden de ayrılmışsa zaten böyle destekleri olmuyor. Bunu devlet sağlamalı. Bunu da öyle çok uzun süreler bekletmeden sağlamalı. Ben kızım için ücretsiz etüt için sosyal hizmetlere başvurdum, bana daha 2012 evrakları duruyor, sizin başvurunuza hemen bakamayız dediler. O sürede çocuk nasıl bekleyecek? Ben mesela, sığınmaevinin desteği ile etüt ayarlamış olmasaydım daha önce, maddi gücüm etüde göndermeye yetmezdi. Ne yapacaktım çocukları o zaman? Yani devlet öyle olanaklar sunmalı ki, kadınlar başkalarından medet umar hale gelmesin.

SIĞINMAEVİNE İLK GİRİŞ
Sığınmaevi denince her kadının aklında bir imaj vardır. Ve genellikle kötü bir imajdır bu. Hayat’ın sığınamevine giderken ne hissettiğini, nasıl bir yer beklediğini, orada neler yaşadığını merak ediyorum. O da bir çok kadın gibi, mecbur olduğu için ve binbir korku ile gitmiş sığınmaevine. “Benim aklımdaki sığınmaevi çok kötü bir yerdi. İşte kötü insanların oraya gittiği, kadınlara orada kötü şeyler yapıldığı/yaptırıldığı bir yer.  Çevremizde hep böyle bilinir böyle konuşulurdu sonuçta. Ama gitmekten başka da çarem yoktu. Eve dönmemek için de ölümü göze almıştım” diyor. Gittiği sığınmaevininse beklediğinin aksine korkularını yenmesi için yardımcı olan bir yer olduğunu söylüyor. “Bütün sığınmaevlerinin böyle olduğunu sanmıyorum, ama ben çok şanslıydım. Sonradan daha iyi anladım bunu. Sığınmaevine gittiğimde bir yığın güler yüzlü insan karşıladı beni. Önce oğlumla bana sığınmaevini tanıttılar. Sonra oğlumu kreşe götürdüler, bana da gösterdiler onun duracağı yeri. Biraz rahatlamıştım, ama sonuçta insan öyle hemen atamıyor korkularını. Sokakta kalmak ayrı bir korku, sığınmaevinde çalışanlar, bundan sonra olacakları düşünmek orada kalan diğer kadınlar ayrı bir korkuydu benim için. Kimseye güvenmiyordum”.

ÖNCEKİ HABER

ÇENGELLİ İĞNE

SONRAKİ HABER

Aras EDAŞ işçileri taşeronlaşmayı protesto etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...