30 Ocak 2014 06:00

Beraber yürürken bu yollarda neden ayrıldınız?

Beraber, paralel yürürken aynı yolda siz, nasıl oldu da ayrıldı düz giden yollarınız... Bu şaşkınlığı üzerimizden atmaya çalışırken, neredeyse hemen her gün yeni çatışma haberlerini izliyoruz.

Beraber yürürken bu  yollarda neden ayrıldınız?
Paylaş

Petkim İşçisi

Beraber, paralel yürürken aynı yolda siz, nasıl oldu da ayrıldı düz giden yollarınız... Bu şaşkınlığı üzerimizden atmaya çalışırken, neredeyse  hemen her gün yeni çatışma haberlerini izliyoruz. Nereye varacağını kestirmek zor ama kesin olan bir şey varsa o da artık Türkiye’nin yeni bir çehreye bürüneceği gerçeğidir. İşte bu noktada bizler sadece uygulayıcısı değiştirilmek istenen sistemin kendisine karşı bir cephe açıp, iki tarafın kavgasından bize çıkarılacak faturayı beklemeden sürece müdahil olup yönetenlerin halka hesap vermelerini sağlamak üzere yöntem geliştirmeliyiz.
Yıllardır medya ve iktidar gücüyle birçok şeyin üzerini örten Hükümet, dershane kapatma konusunda ısrar edince beklemediği sertlikte bir yanıt aldı. Yenilir yutulur cinsten değildi hükümet hakkında kısmen ortaya konulan usulsüzlükler. İddialara somut yanıt vermekten ziyade yıllardır hep sıkışınca başvurulan komplo, dış güçler, çete söylemlerine başvurmayı yeğledi. Bunlara inanan insanların varlığını da kabul ediyoruz ancak bu ithamları, yakın zamana kadar işbirliği yaptığı, kendisine seçimlerde en çok çalışan, icraatlarını hatta aleni antidemokratik uygulamalarını cansiperane savunan bir kesime birdenbire yöneltmesi  topluma çok da inandırıcı gelemedi. Mesela banka müdürünün neden 4.5 milyon doları en güvenli yer olan bankada değil de ayakkabı kutularında saklaması bütün izahları çürütüyor. Bunlar şimdilik bize sunulan  usulsüzlükler, fazlasının olmadığından emin değiliz. Belki de bizler açısından en vahim durumdur ülkede yaşananları öğrenebilmek için birilerinin hükümetle çatışmasını beklemek konumunda oluşumuz. İvedilikle değiştirilen kanunlar, yıldırım hızıyla emniyet ve yargıda yapılan atamalar olayların üzerini örtmede oldukça etkili oldu. Bunlara bakıp ülkenin ne kadar keyfi, şeffaflıktan uzak yönetildiğini görebiliyoruz. Cemaatin tavrını samimi bulmamızı zorlaştıran en büyük faktör, yıllardır söylediğimiz keyfi tutumlardan, uygulanan ekonomik politikaları, yolsuzlukları, sırf ortağı diye destekleyip, mızrağın ucu kendine dokununca hükümeti deşifre etmeye başlamalarıdır. Özce söyleyecek olursak her iki tarafın da birbirleri hakkında söylediklerinde büyük haklılık payları var. Emekçilerin özellikle bu yaşananlardan sonra artık sadece hükümeti değiştirmeyip, kendilerinin sürece dâhil olup, kararların alınmasında etken olabilecekleri bir dönemi başlatması gerekiyor. Sistemin yedeği partiler de kendini yedeklemeyip daha demokratik, çoğulcu, emekten yana güçleri toparlayıp güçlü bir alternatif olarak var olabilmenin çabasına girişilmelidir. Buradan, asgari ücret meselesine geçiş yapacak olursak, yönetenlerin bize söyledikleri bütçe, istihdam zorluğu, rekabet ortamı gibi klişeleşmiş sözler ve gerekçelerin, sadece uydurulmuş bir baskı aracından ibaret olduğu sonucuna rahatlıkla varılabilir.
Verilecek zammı  buçuk-bir gibi pervasız küsüratlarda dolaştırıp sadece piyasaya endeksli yaklaşımlarla belirlenip, öte taraftan hesaba gelmeyecek paraları  sanki doğal bir kazanç gibi meşrulaştırma çabaları ne kadar önemsiz olduğumuzun bariz bir göstergesidir. Oysa asgari ücret, ismiyle müsemma, en az, minimum geçim şartlarını ihtiva eder. Yani herhangi bir çalışanın tahsil, tecrübe, yetenek gibi özelliklerine bakmaksızın, onun çalışması karşılığında alması gereken ücreti, hem bu ücretin onun hayatının temel gereksinimlerini karşılayabilecek yeterlilikte olması gerektiğini belirtir. Gerçekte aldığımız ise çalışma saatlerini de üzerine koysak bile açlık sınırının çok altındadır.
Birçok çalışan 8 saatin çok üzerinde çalıştığı halde değil hak ettiğini alması, sigortasını bile yaptırmakta zorlanmaktadır. Asgari ücret aynı zamanda ülkenin en büyük toplu sözleşmesidir. Birçok standardımızın belirlendiği platform, bizden çok uzak tabandan kopmuş sendikacılar vasıtasıyla işverenin çizdiği sınırlar içerisinde kalmaktadır. Burada Hükümeti yönetenlerin tavrının kimden yana olduğunu yinelemeye gerek yok sanırım. Bütün bunlara rağmen umudumuzu yitirmeden mücadeleyi olabildiğince ortaklaştırarak, geniş kitleleri sürece dâhil edip daha demokratik, özgür, hakkımızı yeterince alabileceğimiz, yönetimi halkın belirlediği ve denetleyebildiği bir düzenin tesis edilebileceğimize inanıyorum.

*İZMİR

ÖNCEKİ HABER

Galatasaray, Elazığ\'ı 3 golle geçti

SONRAKİ HABER

Devlette kadının adı yok

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...