12 Ocak 2014 06:00

Hedefimiz toplum odaklı belediyeciliği hayata geçirmek

Kocaeli, pek çok açıdan “en”leri olan bir şehir. En pahalı, en fazla göç alan, çevre kirliliğinin en yoğun yaşandığı şehir gibi… Tüm bunların karşısına konulacak belediyecilik anlayışı elbette önemli. HDP Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Başkan Adayı Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nilay Etiler ile hem bu kenti hem de HDP’nin Kocaeli’ye ilişkin hedeflerini konuştuk.

Hedefimiz toplum odaklı belediyeciliği hayata geçirmek
Paylaş

Gülşah İMREK
Kocaeli

Sanayi kenti olarak bilinen Kocaeli, aslında pek çok açıdan “en”leri olan bir şehir. En pahalı, en fazla göç alan, çevre kirliliğinin en yoğun yaşandığı şehir gibi… Tüm bunların karşısına konulacak belediyecilik anlayışı elbette önemli. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Başkan Adayı Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nilay Etiler ile hem bu kenti hem de HDP’nin Kocaeli’ye ilişkin hedeflerini konuştuk.

Kocaeli hem sanayisi olan, Türkiye’nin pek çok yerinden göç edenlerin yaşadığı hem de öğrencilerin yoğun yaşadığı bir şehir. HDP adayı olarak bu şehre dair nasıl bir perspektif ortaya koyuyorsunuz?

Kocaeli’nin diğer şehirlere göre öne çıkan bazı özellikleri var. Örneğin; kişi başına düşen milli gelirin en yüksek olduğu şehir olması, yüzölçümü yoğunluğunun en fazla olduğu yer olması, en fazla göç alan şehirlerden biri olması gibi… Aynı zamanda belediyesinin de en borçlu olduğu şehir! Dolayısıyla Türkiye’nin kalkınma hedefleri arasında Kocaeli üzerinden fazlaca hesap yapılıyor. Bunun sonucunda aslında doğal ve kültürel zenginliği olan bu bölge şu anda ciddi bir çevre kirliliği ile karşı karşıya. Bu kentte yaşayanların da genellikle sanayi nedeniyle çalışma amaçlı göç edenler, buranın yerli halkı ve Kafkaslardan göç eden, emeğiyle geçinen insanlar olduğunu görüyoruz. Ortalama gelir çok yüksek olduğu halde gelir eşit bir şekilde yayılmıyor. Bu yüzden yoksul kesim çok fazla. Bütün bu özellikleri bir araya getirdiğimizde sanayileşme, göçün getirdiği sosyal sorunlara ve aynı zamanda kadına getirdiği ek yüklere karşı ortaya koyduğumuz belediyecilik anlayışı doğayı ve insanı hedefine alan, toplumcu bir yaklaşım olmak zorunda.

Çarpık kentleşme ve kentsel dönüşüm de çok temel sorunlardan biri öyle değil mi?

Evet, AKP Hükümeti kalkınmayı inşaat sektörünün geliştirilmesi üzerine kurguladığı için her yere “Kent Konutlar” yapıldı. Bizim konut politikasına ilişkin yaklaşımımız sosyal konuta dayanacak. Kocaeli’de konut ihtiyacı yok hatta fazlası var. Önümüzdeki dönemlerde Kocaeli’de yapılacak yeni yatırımlarla nüfusun artacağı ve konut fazlalığının yok olacağına dair söylemler var. Bu konutlar bilimsel bir projeksiyonla mı yapılıyor? Yoksa bir takım rant alanlarının bazı insanların eline geçmesi için mi yapılıyor? Bunu bilmiyoruz.

Kentsel dönüşüme ihtiyaç yok mu peki?
Kentin merkezinin kaydığı bölgelere doğru bir rant alanı ortaya çıkmış durumda. Daha önce kimsenin beğenmediği bir yer, şu an deniz manzarasıyla başka türlü bir yer olmuş olabilir. Belediyenin bu anlamda yapması gereken kenti bir lego gibi birleştirip bozmak değil, insanları mağdur etmeden sağlıklı bir şekil almasını sağlamaktır. Şu anda yapılan ise bu bölgelerde yaşayan insanları kentin dışına atıp, başkalarına peşkeş çekmekten başka bir şey değil.

Kocaeli hep bir sanayi kenti olarak bilinir, aslında çok eski bir tarihi ve doğal güzellikleri olmasına rağmen…

Bu kent eski adıyla Nicomedya, aynı zamanda tarihi bir kent. Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkentliğini yapmış, Osmanlı döneminde önemli bir yerleşim alanı olmuş. İzmit, Gebze hatta Dilovası ilçeleri tarihi yerler olma özelliğini taşıyor. Ancak tarihi dokusu nedense hiç ön plana çıkmış değil. SEKA Parkı’nda battı-çıktı yapılırken oradan çıkan Roma kalıntıları ne oldu, bilmiyoruz. Bir kısmını müzede görüyoruz ama bu da müze müdürünün özel çabaları sayesinde oluyor.
Osmanlı döneminde yapılan eserlere de sahip çıkılmıyor. Mimar Sinan’ın yaptığı tarihi güzel bir cami, önüne çok büyük bir üst geçit yapılarak gölgelendi. Bu esasında mevzuata aykırı bir durum… Peyzaj ya da ışıklandırmanın da doğaya ve tarihe yapılan tüm bu saygısızlıkların üzerini örtmek için yapıldığını düşünüyorum.
Burası İstanbul’a çok yakın bir doğal güzellik. Ekolojik turizm yapmak da mümkün. Yani istihdam açısından da düşündüğümüz zaman tek çaremiz sanayileşme değil. Burada Kartepe ve Kandıra’da yaşayan tarım nüfusunun desteklenmesi ve buraların ekolojik turizme açılması gerekiyor. Günümüzde insanlar kent yaşantısından sıkıldılar ve bir köy evinde çocuklarıyla bir gün geçirmek istiyorlar. Dolayısıyla bu bir kalkınma projesi de olabilir.

Kocaeli aynı zamanda bir sahil kenti, ama sahil kullanılabilir durumda değil. Bunun için ne yapılmalı?
Kocaeli’de deniz kıyısına dair mevcut planlar, bütün kıyıların bir şekilde sermayeye verilerek halka kapatılması ve balıkçılığın bitirilmesi gibi problemler doğuruyor. Burası insanların her anlamda faydalanabileceği bir kıyı kenti gibi olmalı. Öncelikle İzmit Körfezi’nin temizlenmesi lazım. Doğanın kendisini yenileyebileceği süre geçtikten sonra eğlenmek ve dinlenmek amaçlı kullanılabileceğini düşünüyoruz. Ayrıca deniz ulaşımının daha etkin kullanılabilmesine ilişkin projelerimiz var.


BELEDİYENİN SANAYİ TESİSLERİNİ DENETLEME SORUMLULUĞU VAR

Araştırmalara göre Dilovası’da her üç kişiden biri kanserden ölüyor. Sanayi tesislerinin halk sağlığına yönelik bu ciddi tehditlerine karşı ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Sanayi tesislerinden beklenen çok fazla bir şey değil aslında. Çevre mevzuatının gerektirdiği bir takım yükümlülükler var.
Eğer bir atık su varsa, arıtma tesisi kurulması ya da havayı kirleten bir durum söz konusuysa bacaya filtre takılması gibi… Yani mevzuatın gerekleri yerine getirilirse sorunun büyük kısmı çözülebilir. Belediyenin bu noktada denetim sorumluluğu var. Sanayi tesislerinin denetimleri yapılarak çevre kirliliğini minimum düzeye indirilmeli. Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu’nun, Dilovası’da yaptığı araştırmalar nedeniyle Onur Hamzaoğlu’ya hakaretleri ve açtığı dava aslında onun tarafını belli eden bir tutumdur.


ULAŞIM ÜCRETSİZ DENECEK KADAR UCUZ OLMALI

Kocaeli'de örneğin ekmek fiyatları, ulaşım pek çok şehre göre daha pahalı. Bu konuda belediyelerin üzerine düşen nedir?
Dediğiniz gibi ulaşım gerçekten çok pahalı. Bunun tek sorumlusu belediyedir. Belediyenin düzenleme eksikliğidir. Kent merkezinden kamu ulaşımını kaldırıp, buraya sadece dolmuşları, özel minibüsleri koyduğunuzda şu an yaşanan durum karşımıza çıkar. Bizse neredeyse ücretsiz denecek kadar uygun olacak kamu ulaşımını hedefliyoruz. Kent merkezine herkesin gelmeye hakkı var çünkü. Ulaşıma dair yapılacak çok fazla şey var. Ama mevcut belediyeler bu tercihi halktan yana kullanmadılar.

ÖĞRENCİLER İÇİN UCUZ YURTLAR, AÇILMALI

Öğrenciler de ulaşımdan konut problemine kadar pek çok meselede mağdur…
Bir akademisyen olarak en şikayetçi olduğum meselelerden biri bu aslında. Yaklaşık 80 bin üniversite öğrencisi var bu kentin. Öğrencilerin kültür ve sanat ile beslenmesi lazım. Barınma yine bir başka sorun. Yurt kapasitelerinin yetersizliği ve pahalılığı önemli bir sorun olarak karşımızda duruyor. Buna ilişkin projelerimiz de var. Örneğin çamaşırhaneler kurmayı düşünüyoruz. Öğrenciler için belediyelerin lokantalar kurmasını düşünüyoruz. Üniversite kampüsü şehir merkezinden oldukça yüksek. Çoğu öğrenci İstanbul ya da Adapazarı’dan geliyor. Buralardan trenle gelen öğrenciler için teleferik ya da füniküler sistemi kurulması olmayacak iş değil.


KADINLAR KENTİN YÖNETİMİNE DOĞRUDAN KATILACAK

Türkiye'de gittikçe derinleşen bir toplumsal cinsiyet eşitsizliği var. Çalışma yaşamında, evde, kamusal alanda… Bunu aşmaya yönelik düşünceleriniz nedir?
Belediye gerek ücretli çalışan kadının, gerek evde hane halkı üyelerinin bakımı ile ilgilenmek zorunda kalan kadınların yükünü hafifletmek için pek çok şey yapabilir. Çalışan ve çalışmayan kadınlar için mahalle kreşleri açabilir. Temizlik hizmetleri verebilir. Böyle bir perspektif ile yaklaşılırsa kadınların iş yükü azalacaktır. Yine toplumsal cinsiyet olgusu nedeniyle kadının yeri ev olarak niteleniyor. Çalışan kadının geliri ikincil bir şey olarak görülüyor. Bu anlayışa tamamen karşıyız.

Kadınların yönetim mekanizmalarında yer alabilmelerine ilişkin Halkların Demokratik Partisi nasıl bir tutum izliyor?
HDP’nin en önemli farklarından biri bugüne kadar çok fazla partinin programına yazdığı ancak bir türlü uygulamadığı “katılımcı belediyeciliği” hayata geçirmek. Bizim kadın meclislerimiz var. Belediye olarak da, meclislerde kadınların temsil edilmesi ve doğrudan yönetime katılımlarının sağlanması için bir çatı altında toplanmasını öngörüyoruz.
Kadınların kente ilişkin talepleri çeşitlenebiliyor elbette. Bu talepleri karşılamaya yönelik hedefleriniz var mı?
Kentlerde kamusal alanlar hep erkeklere göre tasarlanmıştır. Çok basit bir örnekle bile bu anlaşılabilir. Otobüste ayakta kaldığınızda tutunacak yerler çok yüksektir. Çünkü orayı tutacak olanın bir erkek olacağı düşünülmüştür. Engellilerin kenti kullanamamasından çok bahsedilir ya, evet engelliler kentten şu andaki düzeninde faydalanamıyor. Çünkü bu kentler sağlıklı, genç, yetişkin erkekler için planlanmış kentlerdir. Engelli, çocuklu ve yükü olan kadın için, yaşlılar için planlanmış değil. Bu bakış açısını değiştirmek öncelikli hedefimiz.

AKP’den İbrahim Karaosmanoğlu yine aday. CHP’nin adayı ise Tahsin Tarhan. Siz bir kadın aday olarak bu isimlerle yarışacaksınız. Nasıl bir süreç olacak sizce?

Tabii kadın aday olmam çok ilgi çekti. Projelerimizle de bunu birleştirince ikna edici olacağını umuyorum. Benim öncelikle akademisyen kimliğim var, dolayısıyla yöntemim bilim ve akıldır. Toplum yararına, halk için yapacağım işlerin hedefiyle yola çıktım. Buranın önceki yıllarda belediye başkanlığını yapmış, efsanevi bir belediye başkanı var; Leyla Atakan… Onu, erkeklerin dünyasında bir kadın olarak yaşadığı zorlukları hesap ederek, bu anlamda önderimiz olarak görüyoruz. Leyla Atakan Türkiye’de kadın siyasetçiler içerisinde örnek alınacak bir isimdir.


HDP BİR DEMOKRASİ CEPHESİ OLARAK DÜŞÜNÜLMELİ

HDP pek çok kesim tarafından BDP gibi algılanıyor. Neden?
Halkların Demokratik Partisi (HDP) yeni kurulan bir parti. Bir demokrasi cephesi olarak düşünülebilir. Temel olarak aslında toplumda ötekileştirilmiş, etnik ya da cinsel ayrımcılığın mağduru olmuş, inanç özgürlüğü talep eden kesimlerin ve 18 yapının bir araya geldiği bir platform. BDP de bunlardan birisi sonuçta. BDP’nin içinde olması böyle bir algıya yol açıyor. Kürtlerin barış ve demokrasi talepleriyle ilgili insanların kafasında belli ezberler oluşturuldu. Bütünü görerek, hep birlikte daha zenginleşerek bu süreci yönetebileceğimizi düşünüyoruz. Bu yüzden de doğrudan demokrasinin kurgulandığı ve toplumcu belediyecilik anlayışını ortaya koyabileceğimiz bir sloganla ortaya çıktık. “Kentimizi de Kendimizi de Biz Yöneteceğiz” diyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Orda bir yol var uzakta…

SONRAKİ HABER

EMEP: Bu düzen çürümüştür, değiştirilmeli!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...