23 Şubat 2011 22:37

YAŞ tasarısı günahkar ve ayrımcıdır

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın referandum kampanyasındaki en vurgulu söylemi darbelerle hesaplaşma üzerineydi.Başbakan Erdoğan, referandum kampanyasını başlattığı parti grup toplantısında, darbelerle hesaplaşmaya, darbelerin açtığı yaraları sarmaya söz verirken ağlamış, milletvekillerini de ağlatmıştı. Gözyaşlarıyla ıslanan kampan

YAŞ tasarısı günahkar ve ayrımcıdır
Paylaş
Rahmi Yıldırım

DARBE MAĞDURU ASKERLER

Darbelerin açtığı yaralardan biri de, 3 bin dolayında ordu mensubunun, haklarında hiçbir mahkeme kararı olmadan, salt görüş ve inançlarından dolayı, Üçlü Kararname ya da Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla mesleklerinden atılmalarıydı. 12 Mart 1971 darbesinden sonra 450 dolayında asker ikili kararnameyle. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 573 subay astsubay ve 447 askeri öğrenci üçlü kararnameyle. 900’ü 28 Şubat 1997 sürecinde olmak üzere toplam 1626 asker YAŞ kararıyla. Haklarında bir mahkeme kararı olmadığı halde darbeciler tarafından mesleklerinden atılıp, işsizliğe ve açlığa mahkum edildiler. Meslekten çıkarma kararına karşı mahkemeye başvurma yolu kapatıldığı gibi kamu ve özel sektörde işe girmeleri de önlendi. İşkence ve aşağılayıcı muamelenin acısıyla, işsizliğin bunalımıyla intihar edenler oldu.

MECLİS AYRIMCILIK YAPTI

Askerlere yaşatılan zulüm, hükümetlerin ve parlamentonun seyirci kalmasıyla katmerlendi.
Devlet, hükümet ve parlamento, 1971, 1980 ve 1997 darbelerinin mağduru askerlere karşı açıkça ayrımcı davrandı. Oysa, 1960 darbesinin mağduru, Emekli İnkılap Subayları (EMİNSU) için, sonuncusu 12 Aralık 1992 tarih ve 3854 sayılı Yasa olmak üzere, dört ayrı yasa çıkarıldı ve “göreve devam etmiş olsalardı elde edecekleri haklar” tanındı.
Darbelerin mağdur ettiği sivil kamu görevlileri de, darbeleri izleyen sivil hükümetler döneminde mahkeme kararlarıyla ya da çıkarılan yasalarla haklarına kavuştular.
12 Eylül 1980 darbesinin mağduru sivil kamu görevlilerinin yargı yoluyla verilemeyen haklarının telafisi için TBMM 26 Ekim 1994 tarihinde 4045 sayılı Yasa’yı kabul etti.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı 2008 yılında yasalaşırken, 28 Şubat sürecinde disiplin cezalarına çarptırılan, 639’u meslekten çıkartılan toplam 20 bin 543 sivil kamu görevlisinin mağduriyetinin giderilmesine yönelik bir değişiklik önergesi tasarıya eklendi. Sivil kamu görevlilerinin ve 1960 darbesinin asker mağdurlarının hakları TBMM ve hükümetler tarafından iade edilirken, apaçık ayrımcılık yapılarak, 1971, 1980 ve 1997 darbelerinin asker mağdurları, yaşadıkları zulümle baş başa bırakıldılar.

İSTİSMARCI BİR TASARI

Şimdi, referandum kampanyasında halkın topyekün mağduriyetini istismar eden iktidar partisi, bir de darbecilerin kıydığı askerlerin mağduriyetini istismar etmeye çalışmaktadır.
TBMM’de  görüşülmekte olan tasarıya göre, YAŞ kararıyla atılanlara Milli Savunma Bakanlığına başvuru hakkı tanınacaktır. Bakanlığın müracaatı kabul etmesi halinde, emsalleriyle intibakları yapılacak; emekliliği hak etmiş olanlar emekli edilecek, emeklilik için süresi dolmayanlar sivil kadrolara atanacaklardır. Başvurusu reddedilenler ise Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde  (AYİM) dava açabileceklerdir.
Hükümetin hazırladığı tasarı, apaçık mağduriyet istismarıdır, ayrımcılıktır, referandum kampanyasında verilmiş sözlerin çiğnenmesidir. Mağduriyet istismarıdır. Çünkü, bu tasarıyla bir hak tanınmamaktadır. Bakanlığa başvuru için yeni bir yasa çıkarmaya gerek yoktur. Sivil ve askeri idari yargılama usulünü düzenleyen yürürlükteki 2577 sayılı Yasa’nın 11 ve 1602 sayılı Yasa’nın 35’inci maddeleri zaten mağdur kişiye başvuru hakkı vermektedir. Nitekim Anayasa değişikliğinin referandumla kabul edilmesinden sonra Milli Savunma ve İçişleri bakanlıklarına başvurular yapılmış; ancak, bakanlıklar başvuruları reddetmişlerdir. Şimdi gündeme getirilen tasarının yasalaşmasından sonra yapılacak başvuruların da reddedileceği tabiidir.
Darbe dönemlerinde ilgili bakanın imzasıyla mağdur edilen askerin bu dönemde yine ilgili bakanın insafına ve keyfine terk edilmesi hak ve adalet duygusuyla bağdaşmaz.
Bu dönemdeki ilgili bakanın darbe dönemindeki ilgili bakandan daha vicdanlı olduğunun bir işareti yoktur. Nitekim, referandumdan hemen sonra yürürlükteki yasalar çerçevesinde yapılan başvurular bugünkü ilgili bakanlar tarafından reddedilmiştir.
Askeri mahkemeye dava açma hakkı tanınması da mağduriyeti gidermeyecektir. Zira, askeri mahkemenin bu konuyla ilgili olumsuz tutumu bellidir, içtihat haline gelmiştir. Nitekim referandum kampanyasından sonra 28 Şubatzede personelin açtığı davalar da reddedilmiştir. Bu tasarının yasalaşmasından sonra AYİM’in içtihadını değiştireceği olasılığı yoktur.
 

DARBE VE MAĞDUR AYRIMCISI BİR TASARI

Tasarı ayrımcıdır. Çünkü, salt YAŞ kararıyla atılanları kapsamakta, ikili üçlü kararnamelerle atılanları kapsam dışında tutmaktadır. Belirtmeli ki 12 Mart 1971 darbesi döneminde ikili kararnameyle, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra üçlü kararnameyle ilişik kesilmiştir. YAŞ kararıyla ilişik kesme uygulaması esas olarak 28 Şubat 1997 sürecine özgüdür.
Hükümetin tasarısı bu haliyle darbeler arasında da ayrımcılık yapmakta, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbesinin kıyımını kendince meşrulaştırmaktadır.
Tasarının YAŞ kararıyla ilişiği kesilen personelle sınırlı tutulmasıyla yapılan ayrımcılığın Anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı da tartışmasızdır. Çünkü, Üçlü Kararname ve YAŞ kararıyla ilişik kesme işlemleri, başlatılması, tekemmül ettirilmesi, sonuçlandırılması ve uygulanması bakımından aynı türden işlemlerdir. İkisi aleyhine de yargıya başvurulamamıştır. Dolayısıyla, YAŞ kararlarına karşı sözde yargı yolu açılırken ikili/üçlü kararname mağduriyetine göz yumulması, vicdani, ahlaki ve hukuki olmayacaktır.
Dahası, tasarı Anayasa değişikliğinin amacına da aykırıdır. Tasarının gerekçesinde Anayasanın 125’inci maddesindeki değişikliğe uyum amacıyla tasarının hazırlandığı ifade edilmektedir. Oysa, salt Anayasanın YAŞ kararlarıyla ilgili 125’inci maddesi değişmemiştir. Aynı zamanda, üçlü kararnamelerle ilişiğin kesildiği 12 Eylül 1980 / 7 Aralık 1983 dönemine, yani darbe dönemine yargı bağışıklığını düzenleyen Geçici 15’inci Madde de yürürlükten kaldırılmıştır. Dolayısıyla tasarı, anayasa değişikliğine karşı hile niteliği de taşımaktadır.
 

TASARIYLA GÜNAH İŞLENMEKTEDİR

Ve nihayet bir kere daha anlaşılmaktadır ki, Başbakan ve partisi, darbelerle hesaplaşma, darbelerin açtığı yaraları sarma sözünü unutmuştur ya da siyaset icabı böyle bir söz vermiştir.
Başbakan ayrıca kendi partisinin programında , “Partimiz, tüm vatandaşlarımızı, cinsiyetleri, etnik kökenleri, inançları, ve dünya görüşleri ne olursa olsun ayrım yapmaksızın kucaklamaktadır.” ifadesinin yer aldığını da unutmuş görünmektedir.
Çünkü bu tasarıyla, darbeler ve mağdurlar arasında ayrım yaptığı gibi, mağduriyetleri de gidermiş olmayacaktır. Mağdura sadece başvuru hakkı tanımak, başvuru reddedilirse askeri mahkemeye dava açma hakkı vermek, mağduriyeti gidermek değil, mağdurları komisyonun ve içtihadı belli askeri mahkemenin insafına terk etmektir.
Vurgulanmalıdır ki, Cumhurbaşkanı ve Başbakan bugün muhterem eşleriyle birlikte askeri tesislere girememektedirler. Buna karşılık, eşlerinin başları türbanlı olduğu için ordudan çıkartılan askerlere AYİM’e gitmelerini üstelik “hak” diye önermektedirler.
Yine vurgulanmalıdır ki, verdiği sözü unutmak ya da tutmayacağı sözü vermek, sadece ahlaki tutarsızlık değil, günahtır da.
Ayeti kerimelerde buyrulduğu gibi,
“Söz (veren sözünden) sorumludur.” (İsra/34)
“Onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler.” (Mü’minun/8)
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir.” (Saff/2-3)
 Hükümet ayrımcılıktan ve günahtan kendini sakınmalıdır.
Özetlemek gerekirse, hükümetçe hazırlanan tasarı mağduriyet istismarcısıdır, ayrımcıdır, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır. Darbe mağdurları arasında ayrımcılık yapılması, Türk hukuk ve siyaset tarihinde sonsuza kadar unutulmayacak bir haksızlık abidesi olarak yer edinecektir.  Vurgulanmalıdır ki, zulme uğrayanların mağduriyetini politik istismar konusu yapmak da başlı başına zulümdür. Mağduriyetin eksik telafisi de adaletsizliktir, zulümdür. Ayeti kerimelerde buyrulduğu gibi “Zulüm ve baskı, adam öldürmekten daha ağırdır.” (Bakara:191, 217).
Tasarı geri çekilmeli, darbe mağdurları arasında ayrım yapılmamalı, 28 Şubat 1997 post-modern darbesiyle 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinin mağduru askeri personeli ve okullarından ilişiği kesilen askeri öğrencileri birlikte değerlendiren yeni bir tasarı hazırlanmalıdır.  Mağduriyeti idarenin ve askeri mahkemenin insafına bırakan bir tasarı yerine, 1960 darbesinin asker mağdurlarının haklarını iade eden yasaların benzeri bir tasarı hazırlanmalıdır.
 Bu talep, kişisel olmaktan çok ülkemizin ve toplumumuzun olgunlaşmış bir demokrasiyle geleceğe taşınması sorunudur.

ÖNCEKİ HABER

Vergi haftası gelmişken

SONRAKİ HABER

Yeni Zelanda’da kurtarma çalışmaları sürüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...