24 Temmuz 2013 22:36

Kürtler AKP’ye değil, kendilerine güveniyor

Azadi İnisiyatifi, İslami referanslara sahip bir oluşum olarak 2012’de ‘Hak, Adalet ve Hürriyet için Kürdistan İslami İnisiyatifi’ adıyla kuruluşunu ilan etti. Dosyamızın 3. gününde AKP’ye duyulan tüm güvensizliğe rağmen Kürt siyasetinin cesaretli bir adım attığını söyleyen Azadi İnisiyatifinin Genel Koordinatörü Adem Özcaner’le çözüm sürecini konuştuk.

Kürtler AKP’ye değil,  kendilerine güveniyor
Paylaş

Yusuf Karataş / Cumhur Daş

Azadi İnisiyatifi, İslami referanslara sahip bir oluşum olarak 2012’de ‘Hak, Adalet ve Hürriyet için Kürdistan İslami İnisiyatifi’ adıyla kuruluşunu ilan etti. Dosyamızın 3. gününde AKP’ye duyulan tüm güvensizliğe rağmen Kürt siyasetinin cesaretli bir adım attığını söyleyen Azadi İnisiyatifinin Genel Koordinatörü Adem Özcaner’le çözüm sürecini konuştuk.


‘Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı’ndan çıkan sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bundan sonra ne olacak?
 Kürdistan tarihinde Kürtler arasında birçok defa birlik konuşuldu ve buna dönük adımlar atıldı. Cumhuriyet öncesinde de bunu görüyoruz. Bu çabalar uluslararası bir zeminde de sürdürüldü. Ama maalesef dış güçler ve aynı zamanda Kürdistan’ı dört parçaya bölen çeşitli unsurlar bu birliğin önünde engel oldu ve Kürtlerin birliğini bozdu. Yakın zamanda gerek PKK’nin, BDP’nin ve diğer partilerin de bu konuda gösterdikleri irade beyanı netice vermiştir. Haziran ayında ilk kez geniş katılımlı bir konferans gerçekleştirdik. Bizim için ilktir ama son değildir. Bundan daha sonrası Hewler’de yapılacak büyük konferans olacak. Kuzeyde daha önce yapılan konferanslar var ama bunlar daha dar kapsamlıydı. Ama bu yakın zamanda gerçekleştirilen konferans daha geniş olduğu için bundan sonra birlik oluşturma noktasında bir irade ortaya çıkmıştır.

Suriye üzerinden yaşanan, Alevi-Sünni çatışması gibi de görülen/gösterilen kamplaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu kamplaşma ve çatışmalar Kürtler için ne ifade ediyor?
Emperyalizmin tüm oyunları tüm insanlığın ve özellikle İslam aleminin zararınadır. Emperyalist bölüşüm hangi argümanlarla gerçekleşirse gerçekleşsin buna karşı çıkmak gereklidir. Buna karşı durmak da özgür olmaktan geçer. Maalesef biz Kürtlerin emperyalist bölüşümün yarattığı dört parça Kürdistan’ın fiili bekçileri olan Irak, Suriye, İran ve Türkiye üzerinde hâlâ sömürge olarak durmamız emperyalizmle ciddi manada hesaplaşmamızın önünde büyük bir engel. Bu engeli aşamadığımız için de emperyalist politikalara ne müdahil olabiliyoruz ne de karşı durabiliyoruz. Kürtler başka halkın varlığına karşı bir özgülük ve hak mücadelesi yürütmüyor. Kürtler tüm düşmanca hak ihlallerine rağmen çevresindeki devletlerden farklı olarak halklara barış elini uzatmıştır. O açıdan Kürdistan şu an Suriye düzleminde daha önce farklı ülkelerde mezhep çatışmasına dahil olmadığı gibi sürekli bunun karşısında bir siyaset oluşturmuştur. Sünni-Şii çatışmaları, Hıristiyan, Arap, Türkmen kamplaşmalarına Kürtler taraf olmamıştır. Rojava’da da Kürtler bu siyasi bilinçle hareket etmektedir. Oradaki mezhep savaşı ciddi anlamda kanlı bir savaşa dönüştü. Kürtler bunun dışında üçüncü bir yol deniyor ve sağlıklı bir yol alarak ciddi bir netice de almışlardır.

Oslo sürecinden sonra hükümet içeride ve dışarıda savaş politikasını tırmandırmıştı. Ama son dönemde görüşmeler yeniden başladı. Yapılan görüşmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP kesinlikle emperyalist bir projenin devamıdır. Ortadoğu’da gösterdiği refleksler de kendi Türk-İslamcı din anlayışının ve emperyalist politikaların yansımasıdır. Hümanist bir bakış açısıyla hamle yapmıyor. Ancak bizi üzen AKP’ye alternatif olabilecek hiçbir partinin olmamasıdır. AKP’nin İmralı ile başlattığı sürecin muhalif Kürtler arasında ciddi endişeler yarattığını sürekli dile getiriyoruz. Asla AKP’ye ve devlete güvenilemeyeceğini ve geçmişte yaşanan kırımların bunun somut örneği olduğunu, AKP’nin vereceği sözlerle bu sürecin de ilerlemeyeceğine kesin kanı getirmişiz. Müzakere masasına otururken de AKP’nin iki de bir tekrarladığı ve bizim de bunu baştan beri bildiğimiz bir hakikatle masaya oturuyoruz. Kürtlerin haklarının verileceğine dönük herhangi bir söz ve imza atmadığını bilerek yapıyoruz. Ama AKP hak ve özgürlüklerimizi görmeden sürdürebilir mi asla sürdüremez.. Bunun da bir süreç sonunda olacağını düşünüyoruz. Yine akamete uğrayabilir ama buna rağmen Kürt siyaseti bu stratejisinden vazgeçmemelidir. Bu süreç bizim için kaçınılmaz bir tercihtir ama bu tercih tek başına belirleyici değildir. Kürtlerin alternatif süreçler işletmesi lazım. Bu alternatif süreçlerde de ulusal milli ittifak üzerine yapılmalı ki Kürtler de yaşadıkları kırımları en aza indirebilirsin.


‘DÖRT PARÇANIN BİRLEŞTİĞİ BİR STATÜ İSTİYORUZ’

Azadi’nin Kürt sorunu için çözüm önerisi nedir? Nasıl bir statü öneriyor?
Azadi billurlaşmış bir ortak tüzel kişiliğe sahip değildir. Daha özgür daha öznel ve bireysel katılıma dönük bir inisiyatiftir. Azadi bir hareket ve partiye dönüştüğünde elbette bu konuda programında daha net bir perspektif sunacaktır. Şimdi Azadi’nin geleceğe yönelik çok somut statüler talep etmesi gerekmiyor. Fakat Azadi içindeki bireylerin kafasında Kürdistan’a statü konusundaki görüşler nettir. Azadi’nin ortalaştığı bir talep var, ki bu da tüm statüleri içinde barındırıyor. Kürt halkının kaderini tayin hakkının kesinlikle tanınması ve bu hakkını gerçekleştirebilme iradesine sahip olması lazım. Bu bağımsız devlet, özerklik ya da federatif bir yapı olabilir. Bu konuda herhangi bir ret ve ön kabulümüz yoktur. Biz dört parça Kürdistan’ın birleşmiş halde bir statüye sahip olmasını istiyoruz. Gerçekleşecek tüm statüler Kürtlerin iradesi ile olmalı. Konferansta da Kürdistan’ın bir statüye kavuşması gerektiğini beyan ettik. Bunun da arkasında duruyoruz.


 

AKP’yi müzakere sürecine zorlayan nedenler nelerdi peki sizce?
AKP masa başında taviz vermeden bu süreci ilerlettiğini iddia etse bile, ki bu bir miktar doğrudur da, AKP’yi masaya oturtan Kürt siyaseti olmuştur. Tartışmasız taviz koparmıştır. Hem devletten, hem AKP hükümetinden. AKP kendisi de biliyor ki bu sürecin sonunda Kürtlerin hak ve özgürlüklerini vermek ile karşılaşacaktır. Kamuoyu da bu sürecin işletmesine dönük yaklaşımlar var ve desteklenmektedir. AKP’ye tüm güvensizliğimize rağmen AKP’yi değiştirip dönüştürme noktasında da Kürt siyasetinin cesaret göstereceğine inanıyorum.

‘BDP VE DTK DIŞINDAKİ KESİMLER DE ÇÖZÜM SÜRECİNE DAHİL OLMALIDIR’

Öte yandan Kürt siyaseti bu süreçte AKP ile masaya oturmakta hata işlemedi. Ama bizim Kürt siyasetinden bir beklentimiz var.  Kürt siyasetinin tüm bileşenleri ve dinamikleriyle birlikte bu süreci şeffaf bir şekilde yürütme zorunluluğu vardır. BDP ve DTK’nin dışında diğer Kürt oluşumlarının da sürece dahil olması ve şeffaf şekilde yürütülmesine dönük Öcalan’ın açıklamaları var. Bu bizim de talebimizdir.
Özellikle Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı’nda açığa çıkan iradenin sürece müdahil kılınabilmesi için çabalarımız oldu. Bu açıdan ileride daha sağlıklı bir sürecin işleyeceğine olan güvenim daha da arttı.


‘İSLAMİ REFLEKSLER NEDENİYLE GEZİ’DE BOCALADIK’

Bu süreçte Türkiye’nin en önemi gündemlerinden biri de Gezi eylemleriydi. Nasıl değerlendirdiniz bu eylemleri? Kendinizi bu sürecin neresinde gördünüz?
Gezi olayları bizim için çok hassas ve aynı zamanda da zor durumda kaldığımız bir gelişmeydi. Bir taraftan İslami hassasiyeti olan yapıların kendisini AKP’nin içinde iktidar olmuş olarak görmesi ve otoriter bir anlayışa dönüşmüş olması, diğer taraftan da AKP’nin menfi reflekslerinin İslami refleksler olarak dayatılması karşısında bir bocalama yaşadık. Ve bunun sonucunda Gezi’ye yaklaşımımız doğrusu sağlıklı bir zemine oturmadı.
Ama tüm bu gelgitlerden sonra şunu söyleyebilirim; Gezi eylemi demokratik hak ve özgürlükler için yapılmış bir eylemdir. Bunun temeli çevreci hassasiyetle birlikte AKP’nin son zamanlarda halkın özel yaşamına yaptığı müdahaleler ciddi rahatsızlıklar yarattı ve insanlar bu müdahalelere karşı tepkisini gösterdi. Biz bunu kayıtsız şartsız destekliyoruz. Kuzey Kürdistan Konferans’ında da bunu ifade etmiştik.
Ancak önemli bir noktanın da altını çizmek istiyorum; Biz Kürdistanlı insanların ve halkların Türkiye’de cereyan eden olaylara bire bir müdahil olma zorunluluğu yoktur. Bu açıdan Gezi Parkı olaylarına bire bir müdahil olmamakla beraber, Gezi’de ki hak mücadelesinin sonuna kadar yanındayız. Ama bu destek doğrusu belki de beklentileri karşılamamış olabilir.

YARIN: Katılımcı Demokrasi Partisi (KADEP) Genel Başkanı
Lütfi Baksi

evrensel.net
ÖNCEKİ HABER

Çaybaşı’na vardım dertleri çoktur

SONRAKİ HABER

Nüfuz ve para cinayetin üstünü örtecek mi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...