1 Mayıs 2025 00:49

1 Mayıs’tan 6 Mayıs’a geçmişten öğrenmek, geleceği kurmak

İnsan hayatında birçok önemli gün vardır: Doğum günleri, yıl dönümleri, yılbaşı ve kendimizi özel hissetmek için yarattığımız, kişiselleştirdiğimiz pek çok gün. Planlar yapılır ve heyecanla o günün gelip çatması beklenir. 1 Mayıs işçi sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü bu günlerden biraz daha farklıdır. 1 Mayıs’ın gelmesini oturup beklemeyiz, onu örgütleriz. O güne çapa atıp kendimize doğru çekeriz. Mahallelerden, iş yerlerinden, kampüslerden işçi sınıfının direnişini yükseltmeye çalışırız. Böylece 1 Mayıs yalnızca işçi ve emekçilerin de kendilerini “özel” hissedecekleri bir bayram, tatil günü olmaktan çıkar. “Mücadelenin günü” haline gelir.

Bu 1 Mayıs’taysa faşizmin ayak seslerini duyarak yürüyoruz. Patronların, holdinglerin iktidarı olan saray düzenine karşı emekten, özgürlükten yana birleşik bir halk hareketini örme amacıyla yürüyoruz. Çünkü bugünlerden de kötü bir geleceğin habercisi olan bu baskılar ancak en geniş birliktelikte mücadeleyi örebildiğimizde son bulabilir, bu iktidar bir daha geri gelmemek üzere yıkılabilir. Tüm bunları yapabilmek için hayatımızın her alanına sirayet eden tek adam iktidarını ve onun ekonomik programını teşhir etmek, örgütlülüğümüzün önündeki engellerin kaldırılması için bir araya gelmek gerekiyor. 1 Mayıs ise bu taleplerin rengarenk pankartlarla, dövizlerle, sloganlarla ilan edildiği, bu talepler gerçekleştirene dek mücadeleyi sürdüreceğimizin sözünü en güçlü haliyle bir kez daha verdiğimiz gün.

Sosyalizm mücadeleye rengini veriyor

1 Mayıs’ın ülkemizde işçi sınıfının alın teriyle, kanıyla yazılan tarihi bize bu sözü yerine getirmek için gerekli gücü sunuyor. Bizden öncekilerin kurtuluşu mücadelede, özgürlüğü örgütlülükte gördüklerini bilerek dersimizi çıkarıyor ve örgütlenmek üzere harekete geçiyoruz. Türkiye siyasi tarihinin gördüğü en kitlesel 1 Mayıs’ların örgütlenişi de işte bu derslerde saklı. Bugün hala mücadeleye ışık tutan 68 hareketinin Türkiye’de bulduğu karşılık o kadar büyüktü ki, tüm dünyada yavaş yavaş sönümlenen ve genel düzeyde bir gençlik hareketi olarak anılan 68, Türkiye’de bir halk hareketine dönüştü. “İşçi, gençlik el ele, genel greve!” sloganının temelleri bu dönemlerde atıldı. 68 hareketinin önderleri kurtuluşun yalnızca öğrenci hareketiyle beraber gelemeyeceğini fark etmiş, işçi sınıfının saflarında yer almış, salt hükümetleri değil kapitalizmi ve emperyalizmi suçlu bulmuş, barıştan, emekten yana bir ülkeyi, dünyayı kurma hedefiyle mücadele etmişlerdi.

Bu hareketin önderleri kampüslerden meydanlara savaşa ve sömürüye karşı birleşirken sıra arkadaşlarını birer birer kaybettiler, fakat buna rağmen durmadılar. 6 Mayıs 1972’de henüz yirmili yaşlarındayken idam sehpasına sürüklenen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan da bu kayıplar arasındaydı. En önde mücadeleyi sürdüren, sıra arkadaşlarına yol gösteren, mücadelelerini işçiye, köylüye anlatmayı dert edinen bu gençler yalnızca hayatlarının bağrında birkaç üniversiteleri değil, aynı zamanda devrimci mücadelenin birer neferleriydiler. Sosyalizme olan inançları yüksek, onu kurmak için attıkları adımlarda ise umutluydular. Dünyanın genelinde büyüyen yoksulluğa, sefalete karşı sosyalizm umudu her yerde yeşeriyordu. Sosyalizm henüz yenilmemişti (!) Hareket gençleri ideolojik bir kuşatma altına alıyor, sosyalizm mücadeleye rengini veriyordu. Bu umut sınıf mücadelesinin yükselmesinin ana kilidi oldu.

Emperyalizmden kurtuluşun reçetesi

Deniz ve arkadaşları kemalizmden TİP’e geçene, TİP’ten ayrılıp THKO’yu (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) kurana dek birçok ideolojik dönüşümden geçtiler. Fakat çıkardıkları en büyük ders örgütlülüktü. Sadece bir üniversitede yüzlerce hatta binlere varan gencin örgütlü olması üniversite işgallerini de boykot örgütlemeyi de kolaylaştırıyordu. Çünkü gençler tartışarak aldıkları kararların uygulanmasında kendilerini sorumlu görüyorlardı. 19 Mart’tan bu yana süre gelen eylemlerin, bu eylemlerde politikleşen gençlerin bu anlamda tarihinden çıkarması gereken önemli dersler var. Baskı ve yasak politikalarıyla, kayyumlarla, sömürüyle, dinci-gericilikle halkı kuşatan iktidarı tek bir noktasından değil, her alanda hedef almak, bunu bu iktidarı var edenin bir “kesim” değil bir “sınıf” olduğunu fark ederek yapmak ortaya çıkan hareketin büyüyebilmesi için önemli bir basamak.

Tek adam iktidarının kuşattığı alanlar arasında ise yalnız bizim hayatlarımız yok. Jeopolitik konumu, güvenlik tehditlerini, ekonomik çıkarları gündem ederek “Türkiye’de sömürdüklerim yetmez, biraz da dışarıya açılacağım” diyen saray düzeni elini sınır dışına da atıyor. Bölgede bir güç haline gelme hedefinde olan iktidar lanetlediği İsrail’le beraber iş tutuyor, ABD’den gelen silahlara limanlarımızı açıyor. Filistin işgalini içeride ittifak kurduğu kesimleri çevresinde tutmak adına kullanıyor, hamaset yapıyor. Bağımlı, kapitalist bir ülke olarak Türkiye, emperyalistlerin arada hırlayan fakat kemik görünce gözleri parlayıp uysallaşan sadık bir dostu olarak görevini yapıyor.

Emperyalistler güçlerine göre halkların kaynaklarını, topraklarını paylaşadursun, Ortadoğu’da bitmeyen savaş bu halklara açlık ve sefaletten başka bir şey getirmiyor. Yıllardır bölgeye barış ve demokrasi getirme naraları atanlarla savaş endüstrisini büyüten, NATO gibi uluslararası askeri ittifaklarla güçlerini büyüten, silahlanma yarışını her gün daha da çıkmaz bir pozisyona sürükleyen ülkeler aynı. Tek adam iktidarı ise bölgede uğruna her gün onlarca insan ölse de daha fazla para, daha fazla rant için sürdürülen bu ilişkilerin önemli bir parçası haline gelmiş durumda. 68 hareketinin yükselttiği “Tam Bağımsız Türkiye!” sloganıysa anlamını korumaya devam ediyor. Sloganlarımız emperyalistlere, işbirlikçilere ABD ordusunun gönderdiği 6. Filo’nun nasıl gençlik tarafından denize döküldüğünü hatırlatıyor. 68 döneminde Filistin’e giderek barış mücadelesi veren, Vietnam için sokaklara dökülen gençlik bize emperyalizmden kurtuluşun halkların kardeşliği olduğunu gösteriyor.

Her yıl 6 Mayıs’ta bundan tam 53 yıl önce gerçekleşmiş bir idamı anmanın önemi de burada yatıyor. Biz kaybettiklerimizin yasını tutmuyoruz. Çünkü yas kaybın sorasında ortaya çıkan boşluğu doldurmaya çalışan karamsar bir histir. Yasta olanlar anılarını yad ederken o anıların bir daha asla yaşanmayacağını bilmenin verdiği hüzünle anarlar. Bizse geçmişin bir daha asla tekrarlanmayacağını biliyoruz ama bu bizi üzmüyor çünkü tarihimizden ders çıkartıyoruz. Bizim için geçmiş kayıp ve hüzün dolu anılar değil, ölüm kalım meselesi bir mücadelenin izleri. Denizler için de öyle olsa gerek, başı dik bir şekilde idam sehpasına doğru giderken Emperyalizmi lanetlemiş, Marksizm-Leninizmin yüce ideolojisinin arkasında bıraktıklarını aydınlatmasını temenni etmiştir. Böylece sosyalizm hiç yenilmemiştir, sosyalizmin pratik deneyleri bin kez var olup bin kez tarihe gömülebilir fakat onun bu cendereden çıkış için işaret ettiği yol tarih sahnesinden de, geleceğin patikalarından da silinmemiştir. Denizleri anmak, sosyalizm bayrağını daha da yukarı taşımak içinde bulunduğumuz karanlığı delecek gücün kaynakları. Bu bayrak altında birleşelim, emperyalizme geçit vermeyelim, geleceğimiz için örgütlenelim!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Ekmek, barış, adalet ve özgürlük için…
İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs

Ekmek, barış, adalet ve özgürlük için…

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işçi ve emekçiler 1 Mayıs’ı, iktidarın çok katmanlı saldırıları, derinleşen yoksulluk, baskı ve küresel ölçekte bir savaş tehdidiyle karşılıyor. İşçinin olduğu her yerde alanlara çıkacak olan emekçiler, insanca yaşanacak ücret, barajsız-yasaksız sendika hakkı, siyasi baskıların ve yasakların son bulması ve barış taleplerini haykıracak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mayıs 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et