Mehmet Şimşek'in ABD görüşmeleri ve "yatırımcı demokrasi" tartışmaları
Kriz Notları'nda bu hafta, Doç. Dr. Ümit Akçay ve Dr. Ali Rıza Güngen, Şimşek'in ABD'de gerçekleştirdiği görüşmeleri ve 1 Mayıs ve sonrasında mücadele programının köşe taşlarını konuştu.
Kriz Notları programında bu hafta, ekonomistler Doç. Dr. Ümit Akçay ve Dr. Ali Rıza Güngen, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in yatırımcı çekmek amacıyla ABD'de gerçekleştirdiği yoğun görüşmeleri ve Türkiye ekonomisinin güncel durumunu değerlendirdi.
Program, Şimşek'in ekonomi programının karşılaştığı zorlukları ele alırken, "yatırımcı demokrasi" kavramını sorguladı. Ekonomistler, net rezervlerdeki ciddi kaybı, yüksek seyreden enflasyonu ve ekonomik yavaşlamanın sosyal maliyetlerini analiz ederek, 1 Mayıs yaklaşırken demokratikleşme sürecinde emek mücadelesinin önemine de vurgu yaptılar.
Şimşek programının zorlukları
Programın başında ekonomistler, Şimşek'in ekonomi programının karşılaştığı temel zorlukları detaylı şekilde ele aldı:
- Mart 2025'te 60 milyar doların üzerine çıkan net rezervler, son bir ayda 45 milyar dolara varan ciddi bir kayıp yaşadı.
- Şimşek göreve geldiğinde yüzde 38 olan enflasyon oranı, 21 ay sonra hâlâ aynı seviyede seyrediyor.
- Resmi işsizlik oranı yüzde 7,9'a gerilese de, geniş tanımlı işsizlik oranı pandemi dönemindeki seviyelere ulaşmış durumda.
- Ekonomik yavaşlama ve talep baskılama politikasının sosyal maliyetleri artıyor.
Şimşek ABD’de yatırımcı peşinde
Şimşek'in ABD ziyareti sırasında gerçekleştirdiği yoğun toplantı trafiği, programda "hasar kontrolü" olarak değerlendirildi:
- Şimşek, IMF-Dünya Bankası toplantıları kapsamında 60'ın üzerinde yatırımcı görüşmesi gerçekleştirdi.
- Toplantılarda en çok sorulan sorunun "programın siyasi gelişmelere karşı dayanıklılığı" olduğu belirtildi.
- Şimşek, yatırımcılara programa olan siyasi desteğin devam ettiği mesajını vermeye çalıştı.
İç talep ve büyüme modeli çelişkisi
Ekonomistler, Şimşek'in söylemleri ile politikaları arasındaki çelişkileri vurguladılar:
- Şimşek, Türkiye'nin "ihracata bağımlı olmadığını" ve "büyümeyi sürükleyen faktörün iç talep olduğunu" söylüyor.
- Aynı zamanda enflasyonla mücadele için uygulanan politika iç talebi baskılamayı amaçlıyor.
- Türkiye uzun yıllardır ihracata dayalı büyüme stratejisi izlemeye çalışırken, Şimşek'in iç talep vurgusu tutarsızlık yaratıyor.
MB’de rezerv kaybının doğası
Şimşek'in Merkez Bankasındaki rezerv kayıplarıyla ilgili açıklamaları programda detaylıca analiz edildi:
- Rezerv kaybının yüzde 58'i yabancı yatırımcı çıkışı, yüzde 34'ü yerli kurumsal talep ve sadece yüzde 7-8'i hane halkı talebinden kaynaklanıyor.
- Bu durum, 2018 ve 2021'deki kur krizlerinden farklı, çünkü o dönemlerde hane halkının talebi çok daha yüksekti.
- Şimşek'in "rezervleri cari fazla vererek biriktirmedik" açıklaması, cari açık veren bir ekonomide rezerv biriktirmenin sürdürülebilir olmadığının itirafı olarak yorumlandı.
"Yatırımcı demokrasi" kavramına eleştiri
Programda "yatırımcı demokrasi" kavramı üzerinden Türkiye'deki ekonomik ve siyasi yapı sorgulandı:
- Ekonomi yönetiminin uluslararası yatırımcılara sürekli hesap vermesi ve onların talepleri doğrultusunda şekillenmesi eleştirildi.
- Bu yaklaşımın demokrasi anlayışını sadece seçimlerin yapılmasına indirgeyen "prosedürel demokrasinin geri bir versiyonuna" hapsettiği vurgulandı.
- Alternatif ekonomi politikalarının tartışılmamasının, muhalefetin Erdoğan yönetimi karşısındaki etkinliğini zayıflattığı belirtildi.
Otoriter rejim ve yatırım ilişkisi
Otoriter rejimlere yatırım gelmeyeceği söyleminin geçersizliği verilerle ortaya kondu:
- Türkiye'ye 2010'lar ve 2020'lerde otoriter bir rejim altında da sermaye girişi devam etti.
- Yatırımların kompozisyonu değişti (Avrupa yerine Katar, Çin gibi ülkelerin payı arttı).
- Otoriter emek rejimi, düşük ücretler ve para politikası tercihleri yatırımcılar için cazip bir ortam yaratmaya devam ediyor.
1 Mayıs’ta emek ve demokrasi mücadelesi birleşmeli
Ekonomistler 1 Mayıs vesilesiyle, demokratikleşme ve emek mücadelesi arasındaki bağlantıyı vurguladılar:
- Demokratikleşmenin yolunun sadece hukuk mücadelesinden değil, otoriter emek rejiminin kırılmasından da geçtiği vurgulandı.
- 2000'li yıllardaki yasal değişiklikler, özelleştirmeler ve bireysel borçlanmanın yaygınlaşması Türkiye'deki emek hareketini zayıflattı.
- Hukuk mücadelesinin insanların gündelik yaşam mücadelesinin bir parçası haline gelmesi ve temmuzdaki asgari ücret artışı için kampanya başlatılması gerekiyor.
- "Demokratikleşmeyi nerede kaybettiysek orada bulmalıyız" yaklaşımıyla, emek ve demokrasi mücadelesinin birleştirilmesi gerekiyor. (Ekonomi Servisi)
Evrensel'i Takip Et