30 Nisan 2025 04:15

Köleliğe, zorbalığa karşı başkaldırı: "Kırmızı Buğday"

“Kurtuluş Savaşına yaklaşımda iki akım öne çıkıyor. Bir tanesi bütün bir savaşı ‘tu kaka’ ilan ediyor. Diğer taraf ise yekpare, tek vücut olmuş bir memleket varmış gibi anlatıyor. Böyle değil."

Köleliğe, zorbalığa karşı başkaldırı: "Kırmızı Buğday"

Ahmet Büke

Koray Yetiş
[email protected]


İzmir - Yazar Ahmet Büke ile son çıkan kitabı “Kırmızı Buğday”ı konuşmak için bir araya geldik. Ahmet Büke 1970 yılında Manisa Gördes’te doğan ve Egeli kimliği yazdığı bütün kitaplara sirayet eden bir yazar. Bir hafta öncesine kadar Konak Belediyesinde 8 saat emekçi, geri kalan saatlerde baba, eş ve yazar olan, yorulan ve yorulduğu yerden beslenen bir yazar.

Kırmızı Buğday topraksız köylünün sömürüsü, toprağı olan küçük mülk sahibi köylünün toprağını kaybederken, ağanın bey, beyin beyefendi oluşunun romanı... İngiliz, Alman emperyalistlerinin bir ülkeyi nasıl sömürge haline getirmek için uğraştığının, yerli mülk sahiplerinin daha fazla kâr için nasıl ihanet ettiklerinin... Kerpiç evler ile kule ile tahkim edilmiş köşkün savaşının romanı. Her kötünün bir kulesi, sarayı olur. “Yiğitbaşı Üsen” gibi seslenelim biz onlara; “Kuleyi ellerimizle yaptık, gerekirse yıkarız da...”

"Amele markası vesile oldu"

Romanınızda anlatıcıya “Her hikayenin amacı vardır. Daha doğrusu ihtiyaç hasıl olduğunda hikaye doğar” dedirtiyorsunuz. Bu hikayenin amacı, ihtiyacı nasıl hasıl oldu?

Umberto Eco galiba bir yerde “Her hikayenin bir imgesi vardır” diyor. Bu hikayenin imgesi 2021’de Kaz Dağlarından arkadaşımın getirdiği “amele markası” ile başladı. İktisat tarihçisi arkadaşım Alp Yücel Kaya bunun dünyanın pek çok yerinde kullanılan Osmanlı’da ise “amele markası” ya da “ağa pulu” denilen, para ile emek arasında kullanılan bir değişim aracı olduğunu söyledi. Marx “track money” diyor bu araca.

Osmanlı’da ağa reayaya para yerine bunu veriyor. Ege’de zeytin zamanı kasımdan, nisana yedi ay sürer.  Silkiciye, toplayıcıya kasasından ödeme yapmak istemeyen ağa bu süre boyunca her ödeme döneminde çalışana bu ağa pullarından verir. İş sonu zeytin toplanıp satılınca eline geçen paradan da bu markaları toplayıp ödemesini yapar. Sömürü bunla kalmaz, köylü ağanın bakkalından fahiş fiyata aldığı ürünleri bu marka ile öder, nakit lazım olduğunda yüzde 50 zararına kırdırır. Bunu öğrenince roman başlamış oldu.

"Başta işgalcilerin bayraklarını astırdılar"

Roman Ege’de emek sömürüsü ile başlayıp Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı ile devam ediyor. Dönemi reayanın gözünden anlatan sınıfsal bir roman diyebilir miyiz?

Romanın bütününde sınıfsal bir perspektiften bakmaya çalıştım. Reayanın, topraksızın gözünden o dönemi anlatmak istedim. Kurtuluş Savaşı’nın en büyük gücü köylüler; bu yanı ile bir halk savaşı, ciddi bir sınıfsal mücadele de var içinde. Kurtuluş Savaşı bir iç harptir aslında. Akhisar ovasında Kuvayımilliye’yi örgütlemek için gelen askerlere ağanın emri ile bir dilim ekmek, bir bardak su dahi yasaklanıyor.

Kurtuluş Savaşı için iki akım öne çıkıyor. Bir tanesi bütün bir savaşı “tu kaka” ilan ediyor. Diğer taraf ise yekpare tek vücut olmuş bir memleket gibi anlatıyor. Böyle değil. Mülk sahipleri işgalci devletler tarafından mülklerinin ellerinden alınıp işlerinin sadece yöneticilik olacağını fark edince durumlarını sorgulamaya başlıyorlar. O ana kadar yeter ki mülk kendilerinin olsun… Akhisar ağaların emri ile işgalci ülke bayrakları ile süsleniyor. Ne zaman Sakarya savaşı kazanılıyor, mülk sahipleri saf değiştirmeye başlıyor.

Topraksız köylülerin ağa ve beylerin hayatındaki değişiklikler

Romanın tümüne yansıyan ekonomik ve tarihi bilgiler ve tahliller var. Yazım süreci ne kadar sürdü, ne tür kaynaklardan yararlandınız?

Dört yıldan fazla… Daha çabuk bitebilirdi ama geçen hafta emekli olana kadar 08.00-17.00 saatleri arasında çalışan bir emekçiydim. Bu nedenle günde 1-2 saat çalışabildim. Osmanlı toprak düzenine üç dört ay zaman tanıdım. Alp Yücel Kaya kişisel kütüphanesini açtı. O dönemle ilgili yüzlerce makale, tez okudum. Bir o kadar da tarihi kitap ile romanın alt yapısını sağlamlaştırmaya çalıştım. Osmanlı zabitlerinin tutmak zorunda olduğu “Harp Cedideleri” denilen cephe günlüklerini inceledim. Seyahatnamelerden destek aldım.

Tarihsel süreci anlatabilmek için 16-17. yüzyıl Osmanlı’sından başlattım hikayeyi. Topraksızın hayatı ile ağanın hayatındaki değişiklikleri anlatmanın daha sağlıklı olduğunu düşündüm.

Arap Ali’den Mehmet Türkmen’e...

Romanın karakterlerinden Arap Ali bugün yaşasa nerede saf tutardı?

Antep’te bir sendikacı var, Mehmet Türkmen. Onu her gördüğümde Arap Ali geliyor aklıma. Onun soğukkanlılığı, direngenliği, sözünün yalınlığı doğruluğu hep Arap Ali’yi hatırlatıyor. Arap Ali işçi önderi olurdu, direnmeyi bilen sendikacı olurdu. Öğrenci olamazdı, parası yetmezdi.

Kimler için yazıldı bu roman?

Kendini ülkenin geleceğinden sorumlu gören, endişe eden ama ne yapacağını bilemeyen insanlar okusun isterim. Bazen az insan oluruz, vazife de mümkünsüz görünür ama teşkilatlandığımızda yapamayacağımız bir şey olmadığını anlattım.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Ya hep beraber…

Ya hep beraber…

Yarın 1 Mayıs... 20 milyona yakın emekçi ve ailelerinden oluşan Türkiye’nin büyük çoğunluğu, 2025 1 Mayıs’ına katlanan sorunlar ve yeni saldırılarla giriyor. Üretimi ve kârlılığı artırmak için vardiyalar uzuyor, ama ücretler enflasyonun altına süpürülüyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
30 Nisan 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et