Gidişat
Her ne kadar henüz baharın tadına varamadıksa da nisan ayının son gününü yaşıyoruz bugün. Yani giderek Mayıs’a ve sıcak havalara kucak açıyor mevsim. İnsanların birbirine sevgiyle yaklaştığı böylesi dönemlerde okullar tatile hazırlanır. Kentlerin yoğun trafiğinden, iş gücünün yorgunluğundan kendilerine tatil planı seçerlerdi aileler. Yaz mevsimi bir dinlence mevsimi olarak da görülürdü. Peki, ne oldu da şimdi bahar aylarının insana sunduğu huzur ve neşe yok oluverdi ortadan. Artık baharda patlayan ağaçlardaki bahar tomurcukları değil, tersine toplumun içine serpiştirilen nifak tohumlarının sesidir. Toplumda bireylerin kafalarını öylesine yalan, dolan ve hilelerle doldurdular ki günümüzde üzerine güvenle basılabilecek bir yer kalmadı. Diyebilirsiniz ki, geçmişte de ülkemin topraklarında bitmez tükenmez acılar yaşanmadı mı? Elbette yaşandı. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri Türkiye toprakları içeriden ve dışarıdan gelen çeşitli baskılar altında yoğrulup durdu. Başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin Türk toplumunu karıştırmak konusunda hiç durmaksızın uğraştığı tarih kayıtlarında da yerini almış bir gerçektir. Hep bir şeyler karşılığında genç askerlerimizi ’50’li yıllardan başlayarak önce Kore’de sonra Kıbrıs’ta, Irak’ta Suriye’de de ölüme gönderdik. Türkiye’nin komşularıyla aralarının siyaseten açılması da yine bu topraklardan çıkarı olan dış güçlerin eseriydi. Şimdi o komşular Avrupa Birliği’nde. Biz ise hâlâ kapitalist güçlerin paçalarını çekiştirip duruyoruz. Yok edilen cumhuriyetin kazanımları ile çağı yakalamaya uğraşan Türkiye şimdi halklarını masallarla uyutan bir iktidarın elinde oraya buraya savrulup duruyor. Din sarmalında yeni bir Osmanlı devleti yaratmaya, bunu yaparken de kendi halkından, kendi kültüründen, kendi gençlerinden ve kendi aydınlarından giderek uzaklaşan hedefe doğru hızla yol almaya çabalıyorlar.
Yarın 1 Mayıs işçinin, köylünün, emek insanlarının bayramı. Bu topraklarda her dem haktan, hukuktan, adaletten ıskalanmış sosyalistlerin bayramı. Geçmişi anımsadığımızda çekilen büyük acıları unutmak şöyle dursun günümüzde hâlâ devam ettiğine tanık olmak içimizi burkuyor. Cezaevlerimiz genci, yaşlısıyla hak arayan, haksızlığa, yolsuzluğa isyan eden insanlarla dolu. Düşünceyi ifade özgürlüğü Türkiye’de artık saygı gören bir kavram olmaktan çıktı. Onun yerini devlet terörü aldı. Öyle anlaşılıyor ki despotizm halkımızın karşısına dikilip duracak. Ama halkımız da yoksulluğa, zulme, baskılara karşı mücadele vermeye devam edecek. 1 Mayıs’a da bu umutla giriyoruz. Yarınlar bizim diyerek…
Usta Şair Turgut Uyar’ın bahara ilişkin bir şiiriyle sonlayalım yazıyı: “Yaza Girmeden Yazda”
Yaza girmeden yazda ve ilkbaharda
suyun yattığı yatakta
kuşun çaldığı ıslıkta
elin sevgilim elin
caddede sokakta ve hatta sonbaharda
mayısta ekimde hele ilkbaharda
pazar günü salı günü ve Cuma
dağlarda kıyılarda
nerde olursa orda sevgilim
savaşta ve barışta
savaşta ve barışta
denizde ve karada
her zaman yazılır aşk şiiri
çünkü aşk yazılgandır
ve her zaman ortada
pazar Perşembe Cuma
ama elini tutunca
neden korkarım
bir su alır bedenimi götürür
mayısta ekimde hele sonbaharda
ey dünya kuşkusu gözleri maden sana
görkemli bir kente bakar gibi bakarım
bağışla
Evrensel'i Takip Et