Yüzleşme zamanı
Zira, Münih Eyalet Yüksek Mahkemesinin davayı küçük bir salonda görmesi, başta Türkiye olmak üzere dünya basınına yargılama sürecini şeffaf bir şekilde izleme olanağı tanımaması, hem ırkçı terörle hesaplaşma hem de yargılama süreci konusunda sonradan oluşabilecek kuşkuları, şüpheleri şimdiden arttırmış bulunuyor. Bazı Türk medya kuruluşlarının kopardığı fırtınanın hafifliği bir kenara, mahkeme yönetimi, davayı ırkçılıkla hesaplaşma ve yüzleme fırsatı olarak değerlendirmeye odaklanmak yerine gereksiz tartışmalara meydan veren bir tutum sergilemiş; soruşturma sürecinde haklı olarak ortaya çıkan kuşku ve güvensizlikleri giderecek mesajlar vermek yerine bu güvensizliği çoğaltan bir yaklaşım içinde olmuştur.
AZMETTİRENLER AÇIĞA ÇIKARILACAK MI?
NSU tarafından gerçekleştirilen cinayetlerin nasıl işlendiği, kimlerden yardım alındığı, hangi kurumların “zafiyet” içerisinde olduğu konusunda pek çok soruya açıklık getirmesi beklenen dava, bu açıdan denilebilir ki Federal Almanya tarihindeki en önemli davalardan biridir. Böylesine tarihi bir davadan çıkan sonucun kurbanların aileleri ve bütün toplumun kabul edebileceği bir objektiflik ve adalet içermesi gerektiği açıktır.
Bunun için de 2000-2006 yılları arasında 9 göçmen esnafı katleden ve 10 yıldan fazla bir süre boyunca elini kolunu sallayarak Almanya’da rahat bir şekilde dolaşan katillerin istihbarat örgütleriyle bağlantıları, kimlerden yardım ve destek aldığı konusunun aydınlatılması gerekmektedir.
En son basında da yer alan haberlere göre, NSU’nun salt hayatta olmayan üyeleri Uwe Mundlos, Uwe Böhnhard ile davanın baş sanığı Beate Zschäpe’den ibaret olmadığı artık anlaşılmış bulunuyor. Buna dair pek çok bilgi olmasına rağmen, 17 Nisanda başlayacak davada Zschäpe’nin yanı sıra Ralf Wohlleben ve Carsten S.’nin öldürme suçuna iştirakten, André E. ve Holger G. de “suçlulara yardımcı” olmaktan yargılanacaklar.
Böylece, pek çok istihbarat elemanın da içinde olduğu bilindiği halde sadece 5 kişi yargılanacak.
SORUN BİR KAÇ KİŞİDE DEĞİL, ANLAYIŞTA!
Hem Federal Parlamento Araştırma Komisyonu hem de eyalet parlamentoları bünyesinde kurulan komisyonlardan elde edilen sonuçlar arasında en dikkat çekici olanı, göçmen esnafların katledilmesinden bu ülkenin güvenlik birimlerinin çok önceden haberdar olmasıdır. İster Kassel’de Halil Yozgat’ın öldürülmesi sırasında “Küçük Adolf” lakaplı istihbarat elemanının olay yerinde görülmesi, isterse de Berlin Eyalet İstihbarat Örgütü hesabına çalışan Thomas S.’nin grupla çok yakın bağlantısı olması olsun, istihbarat birimlerinin sözde aranan üçlü hücreyle yakından bağlantılı olduğunu gösteriyor. En son Die Welt gazetesinde yer alan bir habere göre, NSU ile bağlantılı istihbarat elemanı sayısının tahmin edilenden de fazla olduğuna dikkat çekildi.
Davadan kısa bir süre önce ortaya çıkan bu bilgilere göre, güvenlik birimlerinin büyük bir olasılıkla cinayetleri işleyen “NSU hücresi”nden haberdar olduğu, ancak fazla bir şey yapmadığı yönünde. Bakalım, yargılama süreci işin bu yönüne ne kadar dokunabilecek.
Bütün bunlardan ötürü, gelinen aşamada önemli olan salt bir kaç kişinin yargılanıp, yüksek cezalar alması değildir. Asıl olan, bu bir kaç kişinin hangi güçlerden cesaret alıp, elini kolunu sağlayarak adeta göre göre göçmen esnafların başına silah dayayarak katletmesidir.
Dava sürecinin ortaya çıkarması gereken asıl bu olmalı. Çünkü bu yapılmadığı takdirde, Almanya’da ırkçı örgütlerin kimden nasıl destek alarak cinayetler işledikleri hep sır olarak kalmaya devam edecektir. Bu da, tetiği çektirenlerin yeni tetikçiler bulmasının önünü kapatmadığı gibi, ırkçıları kontrol etme adı altında ırkçı örgütleri kullanma politikasının rahatça devam etmesi anlamına gelecektir.
HESAPLAŞMAYA VESİLE OLACAK MI?
NSU’nun işlemiş olduğu cinayetler bir kez daha Almanya’da istihbarat örgütleriyle ırkçı örgütler arasındaki sıkı bağı bütün ayrıntılarıyla açığa çıkarmış bulunuyor. Daha açık ifade etmek gerekirse, 1960’lı yıllardan itibaren ırkçı örgütlerin “solla, komünizmle mücadele” çerçevesinde istihbarat örgütleri tarafından yeniden toparlandığına dair (NPD’nin yasaklanma başvurusu sırasında ortaya çıktığı üzere) pek çok belge ve bilgi bulunuyor. İki Almanya’nın birleşmesinden sonra benzer bir hamle Doğu Almanya’da gerçekleştirildi. Cinayetleri işleyen üçlü çetenin içinden geldiği Thüringen Vatanı Koruma Örgütünün başında bir istihbarat elemanı olduğu da daha sonra ortaya çıkmıştı.
İstihbarat örgütlerinin maddi ve personel desteğiyle geliştirilen bu ırkçı örgütlerle hesaplaşma, aynı zamanda devletin bu konudaki politikasının mahkum edilmesinden geçiyor.
Bu nedenle, NSU davası asıl olarak devletin ve onun istihbarat örgütlerinin ırkçı örgütlerle olan ilişkisini yeniden masaya yatırarak köklü bir sorgulamaya vesile olursa gerçekten anlamlı bir atmış olacaktır.
Aksi halde, katledilen 9 göçmen esnafa karşılık yargılanan 5 Neonazinin en yüksek cezayı alması tek başına yeterli olmayacaktır. Bu nedenle Almanya’da yaşayan herkesin dava sürecine seyirci kalmadan, davanın takipçisi olması, katillerin arkasındaki güçleri ortaya çıkaracak gerçek bir yüzleşmenin olmasını sağlamaya çalışması gerekiyor. Bir buçuk yıl içinde olup bitenler, devletin kurumlarının bu yönde bir niyetinin olmadığını yeterince göstermiş bulunuyor. Bu nedenle asıl belirleyici olacak olan halkın, antifaşistlerin, demokratların bu konuda takınacağı tutum, alacağı tavır olacaktır.
DORTMUND’da, 4 Nisan 2006’da katledilen Mehmet Kubaşık için, katledilişinin 7. yılında bir anma etkinliği düzenlendi. Etkinliğe Kubaşık’ın ailesinin yanı sıra çok sayıda kişi katıldı. Kubaşık’ın işlettiği büfenin önünde başlayan yürüyüşün ardından düzenlenen mitingde yapılan konuşmalarda, ırkçılığa karşı mücadelenin önemine dikkat çekildi. Yürüyüşe katılan Mehmet Kubaşık’ın kızı Gamze Kubaşık, davadan beklentilerini gazetemize anlattı.
Cinayetin arkasında kimler olduğu tam olarak bugüne kadar açığa çıkmış değil. 17 Nisanda dava başlayacak. Dava öncesinde aile olarak beklentiniz nedir?
Babamın kanının yerde kalmasını istemiyoruz. Kesinlikle yerde kalmamasını istiyoruz. Mahkemeden, herkesten de bunu bekliyoruz. Katiller gerektiği cezayı bulsun. Davada beş kişi yargılanacak. Ancak, daha fazla insanın bu işin içinde olduğu belirtiliyor. Onların da getirilip yargılanıp, cezalandırılmasını istiyoruz.
Alman istihbarat örgütünün cinayetlerle bağlantılı olduğuna dair bir çok şey kamuoyuna yansıdı. Bunları okuyunca, duyunca aile olarak ne düşünüyorsunuz?
Açıkçası biz de aile olarak şüphe duyuyoruz. Çünkü babamı öldüren insanlar, bunlar tabii ki insan bile değil, nasıl oldu da on sene boyunca hiç kimse fark etmeden bu ülkede yaşamaya devam ettiler. Bunca sene nasıl insan öldürdükleri halde fark edilmediler. Bu ülkede böyle bir şeyin nasıl olabildiğini anlamakta zorlanıyorum. Hayret ediyorum daha doğrusu.
Bu yapılmadığı gibi aileniz, babanız suçlu gösterildi değil mi?
Evet. Bir buçuk sene öncesine kadar benim babam eroin içen, mafyayla, PKK ile bağlantılı bir kişi olarak gösteriliyordu. Hiç doğru olmayan şeyler söylendi. Bu durum bizi çok üzüyordu. Çünkü benim babam çok iyi bir insandı. Ailesine bağlı ve bu türden şeylere karşı bir insandı. Bütün bunlar olduğu için bir sene boyunca odamdan dışarıya çıkmak istemedim. İnsanlar arkamdan konuşuyordu. Bu çok acı verici bir şeydi.
Sizin gibi babaları öldürülen başka Türkiye kökenli esnafların da çocukları var. Onlarla ilişkiniz devam ediyor mu?
Evet. İlk öldürülen Türkiyeli esnaf olan Enver Şimşek’in kızı Semiya Şimşek ile çok iyi bir ilişkimiz var. Her gün telefonda konuşuyoruz. Onun babası da benim babam gibi öldürüldü. O beni, ben onu çok iyi anlıyorum. Her zaman birbirimize destek olacağız.
Babanız ırkçı faşistler tarafından öldürüldü. Siz bu ülkede ırkçılığa karşı ne yapmayı düşünüyorsunuz? Türkiyeli gençlere ne öneriyorsunuz?
Faşizme ve ırkçılığa karşı mücadeleye bundan sonra her zaman açığım. Çünkü sesimi duyurmak istiyorum. Babası faşistler tarafından öldürülen birisi olarak onlara bir şeyler gösterebilirim. Her zaman bir daha bu türden katliamların olmaması için mücadele edeceğim. Gençler olarak bizler, bu yönde verilecek mücadeleye katkıda bulunmamız gerekiyor.
(Köln/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et