Çağımızın kanayan yarası göçmenlik
Türkiye’den Almanya’ya işçi gönderilmesi, devletin açıktan teşvik ettiği karşılıklı ve iki yönlü menfaat hesaplarının yapıldığı bir süreci beraberinde getirdi.

Fotoğraf: Ali Çarman
İnsanın, politik-sosyal-ekonomik nedenlerden dolayı daha güzel bir hayat için yeni umutlara yelken açması yeni olan ve son bulacak bir durum değil. Neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir gerçeklikten söz ediyoruz.
Avrupa ülkeleri arasında asıl olarak ekonomik gücü nedeniyle önemli bir yere sahip Almanya, kapitalizmin gelişmesiyle birlikte neredeyse her dönem yabancı/göçmen işçilere ihtiyaç duydu. 1900’lı yılların başlarında İtalya ve Polonya’dan getirilen göçmen işçiler en düşük ücret ve en zor şartlarda ağır sanayide, maden ocaklarında adeta köle gibi çalıştırıldı.
İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası adeta viraneye dönen ülkeyi yeniden ayakları üstüne dikmek için 1955’de İtalya, 1960’da İspanya ve Ekim 1961’de Türkiye ile yapılan resmi işgücü antlaşmalarıyla yeniden işçiler getirildi. Öyle ki, Alman tekelleri ilk gelen işçi bölüklerini törenlerle karşıladı.
Türkiye’den Almanya’ya işçi gönderilmesi, devletin açıktan teşvik ettiği karşılıklı ve iki yönlü menfaat hesaplarının yapıldığı bir süreci beraberinde getirdi. Almanya, meslek sahibi, genç, sağlıklı ucuz işgücüne ihtiyaç duyuyordu.
Başlangıçta belli bir eğitimden geçmiş İstanbul, Bursa, İzmir, Eskişehir, Bilecik, Zonguldak, Adana gibi şehirlerden getirilen kalifiye elemanlar kafi gelmeyince bu kez ülkenin dört bir yanına çağrılar yapıldı. Anadolu’nun dört bir yanından insanlar dalgalar halinde yola düştüler. İnsanlık onurunu ayaklar altına alan tepeden tırnağa sağlık kontrolü ve meslek sınavını geçerek Almanya’ya gelenlerin sayısı Kasım 1973’de 860 bin kişiyi buldu.
Petrol krizi (1973) ile birlikte Almanya, Türkiye’den işçi getirme durdurdu. Ancak, bu kez aile birleşmesi ve evlilik yolu ile gelmeler devam etti. Buna 12 Eylül darbesi sonrası gelen sığınmacılar dahil olunca Türkiyeliler göçmenler arasında nüfus olarak ilk sırada yer göçmenler haline geldi. Bugün 3 milyonu aşkın Türkiye kökenlinin yaşadığı ve her dört kişiden birinin göçmen olduğu Almanya’da 21,2 milyon göçmen nüfusu bulunmakta.
Emek göçünü ve göçmenleri yazarken sürekli “geçmişin labirentlerinde gezinmek” diye bir derdimiz yok. Nice zorluklarla dolu bu tarih, yadsınamaz deney ve tecrübelerle dolu. Emek mücadelesini yakından takip edenler, göçmen işçilerle yerli işçiler arasında farklılıklar bir yana temel sorunları ortaktır.
GÖÇMENLİK FARKLI BİÇİM VE BOYUTLARDA DEVAM EDİYOR
Son yıllarda Türkiye’de çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname sonrası ülkesini ve insanlarını seven akademisyenler Almanya’ya gelmek zorunda kaldılar. 15 Temmuz darbe girişimi ve AKP’nin akıl almaz yaptırımları da keza önemli sayıda insanı Almanya topraklarına getirdi. Tek adam rejimi ve AKP hükümeti bu gelişmelerden rahatsızlık duymadığı gibi dışarıya göçü teşvik etti denebilir.
Ortadoğuda devam eden savaş koşulları, yoksulluk, baskılar, politik koşulların değişimi ve Ukrayna savaşı ile birlikte sayıları yüz binlerle ifade edilen göçmenler sorun olarak Almanya’da yeniden gündemden düşmüyor.
Emperyalist ülkeler ve Türkiye’nin kışkırttığı Suriye savaşı (2011) sonrası milyonlarca insan yaşamak için ülkesini terk etti. Federal İstatistik Dairesi’ne göre 2023 yılı sonu itibariyle Almanya’da 973 bin Suriyeli yaşıyordu. Pandemi döneminde ortaya çıkan bir gerçeklik de sanıldığının aksine Almanya sağlık sisteminin çökmesi oldu. Yaş ortalaması 25 olan Suriyeliler sağlık alanındaki açmazı ‘çözmek’ için değerlendirildi. Günümüz Almanyasında 6 binden fazla Suriyeli doktorun çalışıyor olması bu gerçekliği açık bir şekilde ifade ediyor. Savaş ile birlikte Almanya’daki kayıtlı Ukraynalı mülteci sayısının da yaklaşık 1 milyon 100 bin olduğu açıklandı.
UCUZ EMEK GÜCÜ OLARAK GÖÇMENLER
Bugün gelinen yerde göçmenler konusunda araştırma ve çalışma yapanların vardıkları ortak kanı; geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerden Almanya ve bir çok Avrupa (İsviçre, İngiltere, İsveç, Fransa, Hollanda..) ülkesine emek göçünün devam ettiğidir. Almanya hala insanlar için cazip ülke olma özelliğini koruyor.
Buradan Almanya’ya bakıldığında ülke tarihinde küçümsenmeyecek adımlar atıldı. Bir yandan toplumsal baskı, diğer yandan kendi menfaatleri doğrultusunda göç ülkesi olduğu kabullenildi.
Bir başka gerçeklik ise Almanya’nın 1 Haziran 2024 tarihinden itibaren vasıflı/kalifiye eleman gelişlerini kolaylaştırmak temelinde adımlar attığı. Kaldı ki, yüksek okul mezunları, sağlıkçılar, teknik elemanlara olan ihtiyaç nedeniyle nitelikli iş gücü yasası (FEG) Almanya’ya gelmek isteyenleri teşvik ediyor. Bütün bunlara rağmen hala kalife eleman eksikliğinin devam ettiği her fırsatta dile getirilmekte. Açıktır ki, gelinen yerde sömürücü egemen sınıflar kendilerine özgü bir göç olgusu yarattılar.
Almanya’nın seçim sürecinde olması, başta ırkçı parti AfD ve birçok partinin inatla, ısrarla göçmen emekçileri sorunların nedeni olarak göstermesi medyada gündemden düşmüyor. Göçe neden olan sebepler orta yerde dururken, insanlığa yaşamı zehir eden emperyalist-kapitalist sistem ve sonuçlarından bağımsız göç olgusunu ele almak göçmenlere karşı emekçilerin birliğini zedelemek abesle iştigal etmek olur.
İnsan sormadan edemiyor! Hangi neden, hangi politika ve yaşam koşulları insanları doğup büyüdüğü yeri, havasını, suyunu ve tüm sevdiklerini geride bırakıp binbir türden hakaret ve engele rağmen yeni arayışlara götürüyor.
Dördüncü kuşak tartışmalarının yapıldığı Almanya’da ilk gelen Türkiyeli göçmenlerin büyük çoğunluğu geldiği Almanya hakkında çok fazla bilgiye sahip değildi. Bu olgu günümüzde yok denecek kadar az. Bilim ve teknolojik gelişmeler ile birlikte son yıllarda gelenler geldikleri ülke hakkında her bakımdan fikir sahibi olmuş durumdalar.
Göçmenler olarak, buranın yerli halkı ve öteki göçmen halklarla; emekçilerle birlik ve beraberlik içinde olmamız gerektiği fikri ete kemiğe bürünmüş durumda. Umut veren de bu zaten.
Evrensel'i Takip Et