13 Temmuz 2020 09:51

Basın hak ihlali raporu: Terör kavramı, gazetecilerin tutuklanması için kullanıldı

HDP Milletvekili Şevin Coşkun 3 aylık basın hak ihlalleri raporunu açıkladı, gazeteciler hakkında açılan soruşturmaların had safhaya ulaştığını aktardı.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

HDP Muş Milletvekili Şevin Coşkun nisan, mayıs ve haziran aylarına ait 3 aylık basın hak ihlalleri raporunu açıkladı. 

Coşkun raporda Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF), 2020 yılı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre; Türkiye’nin basın özgürlüğü kapsamında 180 ülkenin içerisinde 154’üncü sırada olduğunu hatırlattı ve “Türkiye’nin üç basamak yükselişinin, diğer ülkelerdeki gerilemeyle ilişkili olduğu kaydedildi.” dedi. “Türkiye üç basamak ilerlemiş olsa dahi, basın özgürlüğü konusunda dünyanın geri kalan ülkeleri arasında yer almaya devam ediyor. Son üç aylık dönemde de basın özgürlüğüne yönelik ciddi hükümet ve yargı baskısı yaşandı.” diyen Coşkun raporunda özellikle nisan ayında, koronavirüs gündeminin ülkeyi tamamen sardığı ve tüm gözlerin hükümetin tedbir politikalarında olduğu bir dönemde, gazeteciler hakkında açılan soruşturmaların had safhaya ulaştığını aktardı. 

NEREDEYSE HER GÜN BİR GAZETECİ İFADE VERDİ

Neredeyse her gün bir gazeteci hakkında açılan yeni soruşturmalar nedeniyle ifade vermek zorunda kaldığını belirtilen raporda “İktidarın artık olabildiğince genişlettiği ‘terör’ kavramı, gazetecilerin tutuklanması, kriminalize edilmesi ve susturulması için araçsallaştırılmaya devam edildi.” denildi.

HDP’li Coşkun raporunda şöyle dedi: “Geride bıraktığımız üç ayda, HDP’ye yönelik ‘özel sektörüz yayına almıyoruz’ açıklaması ana akım medyanın utanç vesikası olarak not edilirken, HDP’yi kapatma talebiyle başlatılan kampanya ve gazete manşetleri ise, basın üzerinden yürütülen özel savaş yöntemlerinin bir unsuru olarak karşımıza çıktı.

Siyasi iktidar kendisine muhalif olarak gördüğü televizyonları, ajansları, gazeteleri, radyoları ve dergileri büyük ölçüde etkisi altına aldığı gibi şimdi de sosyal medyaya göz dikmiş durumda. Getirilmesi planlanan teklif bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dile getirilmiş ve sosyal medya ‘terör alanı’ ilan edilmiştir. İktidar, bu isteğini gerçekleştirirse basın özgürlüğünün aldığı yaralara bir yenisi daha eklenmiş olacaktır.

"GAZETECİLİĞİN DOĞASI BU DURUMU REDDEDER"

Yaşanan baskıların basın özgürlüğü açısından ne kadar karanlık bir tablo oluşturduğunu açıktır. Ne baskılar, ne de hükümet yanlısı basının pratiği vicdanlı hiçbir gazetecinin, hiçbir basın çalışanının kabul edebileceği şeyler değildir. 

Gazeteciliğin doğası bu durumu reddeder. Gazetecilik, ne iktidarların tekeline sokulacak kadar basit, ne de baskı uygulanarak bitirilecek kadar önemsiz bir meslek ve hizmet alanıdır. Bundan dolayı baskılar, gözaltılar, tutuklamalar ve cezalar bir an önce son bulmalıdır. Aksi halde, Türkiye’nin demokrasi ve özgürlükler karnesindeki zayıflar artmaya devam edecektir.” 

RAPORDA ÖNE ÇIKAN BAŞLIKLAR 

  • Nisan, mayıs ve haziran aylarında, 16 gazeteci gözaltına alırken, 5’i tutuklandı.
  • Nisan, mayıs ve haziran aylarında; yapılan haberler ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle 21 ayrı soruşturma açıldı ve bu soruşturmalar kapsamında 27 gazeteci, yazar ve medya çalışanı ifade verdi, 16 gazeteci hakkında dava açıldı.
  • Koronavirüs normalleşmesi sonrası, duruşmaların görülmeye başladığı haziran ayında, 32 davada, 66 gazeteci yargılandı. 4 gazeteciye, 5 yıl 20 gün hapis cezası verildi. 11 gazeteci tahliye edildi.
  • 54 ayrı TV, radyo, gazete, internet haber sitesi, program ve dizilere; para cezası, erişime engel ve kapatma, yayın durdurma ve kaldırma, ilan ve reklam kesme cezası verildi.  
  • AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “kamu vicdanının hassasiyetlerini dikkate alınarak hazırlandı” dediği, 15 Nisan’da yürürlüğe giren infaz düzenlemesinden çoğu gazeteci “terör suçları” kapsamında cezaevinde tutulduğu için kapsam dışı bırakıldı.
  • Gazetecilerin sanık olarak yargılandığı davalarda, Cumhurbaşkanın kendisi, çocukları, eşi, damadı ve dünürünün davacı sıfatıyla yer alması dikkat çekti.
  • Geride bıraktığımız üç ay içinde medyada en fazla tartışma yaratan olaylardan biri de kuşkusuz HDP’li siyasetçilerin, iktidarın medyaya olan baskısı nedeniyle yaşadığı “medya sansürü” oldu. Musa Farisoğulları ve Leyla Güven’in milletvekilliklerinin düşürülmesinin ardından başlatılan “Darbeye Karşı Demokrasi Yürüyüşü” uzun süre neredeyse her kanalda tartışıldı. Ancak bu tartışmalara HDP’den hiçbir isim davet edilmedi. 
  • Habertürk televizyonundaki benzer bir tartışma dile getirilince sunucu Didem Aslan Yılmaz: “Burası bir kamu televizyonu değil, sonuçta biz kamu kuruluşu değiliz, özel bir sektörüz. Bu bir tercihtir, bu tercihin nedenleri öyle ya da böyle farklıdır.” diyerek var olan sansürü kabul etmiş oldu. Kanalın diğer yüzleri Veyis Ateş ve Mehmet Akif Ersoy da “terörle aralarına mesafe koymayanları” yayınlarına almadıklarını, almayacaklarını söylediler. (MEDYA SERVİSİ)
ÖNCEKİ HABER

Avukat Heval Yıldız Karasu’nun bürosunun kurşunlanmasıyla ilgili dava ertelendi

SONRAKİ HABER

Şili’de sosyoekonomik uçurum ile derinleşen Kovid-19 salgını

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...