08 Aralık 2019 00:10
Son Güncellenme Tarihi: 08 Aralık 2019 06:45

İngiltere’nin "Brexit sonrası" planları

Avrupa'nın gündeminde bu hafta İngiltere'deki seçim kampanyaları ve PISA sonuçlarının Almanya'da yarattığı tartışma vardı.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

İngiltere’de seçime bir hafta kala partilerin seçim kampanyaları son hızla devam ediyor. Yeniden seçilmesine kesin gözüyle bakılan Muhafazakar Parti Lideri Boris Johnson ise geleceğe dair muğlak ve aldatıcı mesajlar vermeye devam ediyor.

Almanya ise, OECD’nin Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı PISA araştırmasında bir kez daha olumsuz bir görüntü verdi. Bu durum Rheinpfalz gazetesinde “PISA araştırmacılarına göre Almanya’daki dil yeteneğindeki kötüye gidişin sebebi göçmenler olabilir. Ana dili Almanca olmayanların uyumunu sağlamak, hiç tartışmasız çok büyük ve zor bir iş. Ancak ne yazık ki, ailesinin dili olan Almancayı öğrenerek büyüyen çocuklar da okumakta ve yazmakta zorlanıyor. Buna karşı küçük yaştaki çocukların televizyon ve internet kullanımının önüne geçilmesi gerekiyor. Burada asıl mesele konsantre olma yeteneği. Birçok çocukta bu kabiliyet mevcut değil” şeklinde yorumlanırken Junge Welt gazetesinde eğitimin de PISA araştırmasının da sermayenin hizmetinde olduğuna dikkat çekildi.


İNGİLTERE: ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ KONUSUNDA BORIS JOHNSON’A GÜVENEMEYİZ

The Guardian
Başyazı

Eski Meclis Başkanı John Bercow’a Lordlar Kamarası üyeliği verilip verilmeyeceği Boris Johnson’un kuracağı olası bir hükümetin nasıl davranacağını anlamak için iyi bir gösterge olabilir. 18. yüzyıldan bu yana, iyi ya da kötü, görevi bıraktıktan sonra her meclis Başkanına soyluluk rütbesi verilmiştir fakat önerilirse kabul edeceğini söyleyen Bercow’a şu ana kadar gelen bir öneri yok.

Burada önemli olan soyluluk rütbesi ya da Lordlar Kamarasının korunması ve devam etmesi değil; ikisiyle de hemfikir değiliz. Önemli olan, gerçekleşirse, Bercow’a böyle ayrımcı bir yaklaşımın, Johnson’un partisinin düşman gördüklerine karşı intikamcı ve Brexit’in önünde durmaya cüret gösterenlere karşı daha otoriter bir tutum eğiliminin bir göstergesi olup olmadığı.

Seçim kampanyası bu olasılığı artırdı. Geçen ay parti liderleri iklim tartışmasını düzenleyen Channel 4 televizyonu katılmayı reddeden Johnson’un yerine program boyunca yavaşça eriyen buzdan bir heykel koymayı tercih etti. Bunun üzerine Muhafazakar Parti, hükümeti kurması durumunda Channel 4’ün yayın lisansını gözden geçirme tehdidinde bulundu. Bu hafta ise Ofcom (Radyo, televizyon, internet ve posta alanlarından sorumlu bağımsız, düzenleyici kurum) Muhafazakarlar’ın Channel 4’ün taraflı yayın şikayetini reddetti. Johnson kazanırsa Ofcom’un da başı belaya girebilir.

MUHAFAZAKAR PARTİ MANİFESTOSU GELECEĞİ GÖSTERİYOR

Bunları bir seçim kampanyasının sürtüşmeleri gibi görebiliriz fakat Muhafazakarlar kazanırsa ne olacağının bir göstergesi olduklarını düşünmek için sebepler mevcut. Bu sebeplerin en belirgini partinin manifestosu. Genel olarak çok az okunan bu doküman “Halkın politikaya güvenini yenilemek” adına birçok öneri ve adım içeriyor.

Aslında amaç AB’de kalmak isteyenlerden intikam almak, Muhafazakarların muhaliflerinin mahkemeleri ve oy haklarını kullanmalarını sınırlamak, bakanların yetkilerini parlamenter ya da yasal gözetimden yoksun şekilde pekiştirmek.

Bütün planları açıklanmıyor ama potansiyel olarak çok geniş kapsamlılar. Bazıları oy kullanmak için kimlik sistemi, genç ve göçmen seçmeni caydıracak bir adım; seçim bölgesi sınırlarının yeniden çizilmesi, seçim hilelerinin önünün açılması; oy çoğunluğu sistemine büyük bir destek, orantılı temsilin mevcut olduğu bölgelerde iptaline teşebbüse işaret ediyor; diğer ülkelerde yaşayan Britanyalıların oy vermesini kolaylaştırırken Britanya’da yerleşik yaşayan yabancıların oy haklarını genişletmek için hiçbir şey yapılmıyor.

BREXIT SONRASI OTORİTERLEŞME PLANLARI

Belki de en ürkütücü cümle şu: “Brexit sonrası anayasamızın geniş yönleriyle gözden geçirmeliyiz.” Bunun anlamı açık değil. Yine detay yok ve büyük değişiklikler anlamına gelebilir. Hükümet, parlamento ve yasama arasındaki ilişkiden bahsedilmesinin potansiyel etkisi büyük.

“Kraliyet imtiyazının işleyişini” gözden geçirme vaadi askeri müdahale, parlamentonun askıya alınması veya dağıtılması kararları hakkını Başbakana sunmayı içerebilir. Yargı kontrolünün sınırlandırılması hükümetlerin yasal kontrole tabii olmaması anlamına gelebilir. İnsan Hakları Yasası’nın şahıs hakları ve ulusal güvenlik ihtiyaçları arasında yeni bir denge kuma amacıyla “güncelleştirilmesi” hem muğlak hem de art niyetli.

Seçmenin bütün bunlar karşısında paniğe kapılması haklı olur. Parlamentonun askıya alınması üzerine yüksek mahkeme davasının da gösterdiği gibi, Johnson, istediğini elde etmek için yasaları ihlal etmeye, denetlemeyi savuşturmaya ve halkı aldatmaya hazır. Başbakanlık görevine geldiğinden bu yana bu tür soruları çoğunlukla cevapsız bıraktı.

Brexit sonrası Britanya’da daha fazla hesap verebilirlik, daha güçlü mahkemeler, daha adil seçim sistemleri ve azınlıkların devletin ezici gücüne karşı gerçekten korunmasına ihtiyaç olacak. Seçenek açık ve acil: Otokrasi ve kararnamelerle yönetilmekten rahatsız olmayanlar Johnson’a oy verecek. Özgürlüklerine ve demokrasimize değer verenler ise vermeyecek.

(Çeviren: Haldun Sonkaynar)


SERMAYENİN ÇIKARI İÇİN ÖĞRENİM

Ralf WURZBACHER
Junge Welt

İnanılacak gibi değil, böyle bir şey nasıl olabilir? PISA araştırmasının sonuçlarına göre dünyanın en zengin, en gelişmiş ülkelerinden Almanya’da öğrencilerin başarısı daha da düştü. Uluslararası okul başarısı araştırmasının sonuncusunda, önceki araştırmayla karşılaştırıldığında, test edilen üç dersin hepsinde -Almanca, matematik, fen bilgisi- başarı oranı azaldı. 2009 ve 2012’deki araştırmalardaki hafif yükseliş eğiliminden sonra, 2015’te ortaya çıkan başarısızlık eğilimi bu hafta kesinleşti: Almanya’da öğrencilerin durumu, uluslararası karşılaştırmalara bakıldığında vasat!  Sonucun bir şeyler ifade ettiği gerçek ancak araştırmanın ne şekilde ve ne amaçla yapıldığı tartışmalı.

ÇOCUĞA ÖĞRETİLEN KAPİTALİZME KÂR OLARAK DÖNÜYOR

Dünyanın önde gelen sanayileşmiş ülkelerinin lobicilik kulübü olan Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü OECD, tamamen kapitalist ekonominin hizmetinde bir eğitim sisteminden yanadır ve sürdürmektedir. Bir çocuğun bugün öğrendiği şey yarın, kendisine özellikle de kapitalizme kâr olarak dönmelidir. Bu açıdan bakıldığında, ekonomik bir varlık olarak kendinin, üçüncü bir kişi veya kesimin sömürülmesini engelleyebilecek hiçbir şey (eğitim de) kârlı değildir. Ve üretim ve iş dünyasındaki her şeyin mükemmelleştirilme amacıyla ölçülmesi, değerlendirilmesi ve rasyonalize edilmesi gerektiği gibi, öğretme ve öğrenme de damıtılmalı, sermayenin çıkarına en uygun hale getirilmelidir.

PISA ile bu, “yetkinlik kazanımı“, yani uygulamaya yönelik süreç bilgisi gerçekleştiriliyor. Artık bir nesneyle uğraşmak, empati kurmak, benlik ve dünya anlayışı hakkında değil, çalışma yöntemleri ve öğrenme stratejileri hakkında araştırma yapılıyor. Örneğin, edebi klasikler yalnızca araç olarak görülüyor veya tablodan tamamen kayboluyor. Aslında, Goethe’nin Faust’u, haftalık Freitag gazetesinde Berlin Humboldt Üniversitesi Alman Edebiyatı Enstitüsünden Ralf Klausnitze’nin dediği gibi Bavyera hariç hiçbir eyalette artık zorunlu bir sınav materyali değil. Klausnitze, bugünkü yetkinleştirmenin çocuğun somut bir durumla uğraşmadan değiştirilebilecek metinlerle öğrenebileceği koşulların yaratılması, bunun mümkün olduğu iddiası olduğunu söylüyor. Bu açıdan bakıldığında, Alman öğretmenlerin görevlerini tamamen içselleştirmedikleri söylenebilir.  

HEDEFLER SÜREKLİ AŞAĞI ÇEKİLİYOR

PISA çocukların durumlarını bilip düzeltmek için kafa yormak ya da programlar oluşturmak için değerlendirilmiyor, kapitalizmin hizmetinde daha başarılı çocuk yetiştirmede PISA’nın sonuçları amaç haline getiriliyor. OECD araştırmasında Almanya’nın, sermayenin istediği yönde bile başarısız olmasında birçok etmen rol oynuyor; toplumsal adaletsizliğe dayalı sistem, öğretmen açığı, vasıfsız, pedagojik ya da branşta yetersiz kişilerin açık kapatmak için öğretmenlik yapması, Almanya’daki eğitim sisteminin hâlâ fırsat eşitliğinden uzak olması, okulların durumu, ders materyallerinin eskimişliği, artan yoksulluk, bilinçsiz medya/sosyal medya kullanımı...

Yine de eğitim ve öğrenimdeki başarısızlığı gözlerden gizlemek için hedefler sürekli aşağıya çekiliyor. Çocuklarına, gençlerine kaliteli eğitim sunmak isteyenlerin alternatifi var doğal olarak: Özel okullar! Özel okullar PISA araştırmasında da en ön sıralarda. Öyleyse Almanya’nın elitleri için umut var, geri kalanlar ise sermayenin istediği yönde ve şekilde eğitiliyor.

(Çeviren: Semra Çelik)

ÖNCEKİ HABER

Türk-İş Genel Kurulu'nda Ergün Atalay yeniden genel başkan seçildi

SONRAKİ HABER

Eski Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales Meksika'dan Küba'ya geçti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...