29 Kasım 2019 23:39

Amerikalılar neden ayaklanmıyor?

Amerikalıların politik pasifliği, kültürünün tuhaf bir kazası değil, halkın kafasını karıştıran, dikkatini dağıtan ve güçsüzlüğüne ikna eden ekonomik, politik ve medya ağının kasti bir ürünüdür.

Amerikalılar neden ayaklanmıyor?

Fotoğraf: Ekim Kılıç / Evrensel

Medea BENJAMIN
Nicolas J. S. DAVIES
Code Pink

Dünyanın dört bir yanındaki ülkelerde art arda patlak veren protesto dalgaları şu soruyu sordurtuyor: Amerikalılar neden komşularımız gibi barışçıl protesto gösterilerle ayağa kalkmıyorlar? Sistematik adaletsizliğin ve 19. yüzyılın bırakınız-yapsınlar kapitalizminin eşitsizliğini 21. yüzyılın halkına dayatan bu neoliberal sistemin tam merkezinde yaşıyoruz. Bu nedenle, yüksek kiralar, artmayan ücretler, beşikten mezara borç, sürekli artan ekonomik eşitsizlik, özel sağlık hizmetleri, parçalanmış bir sosyal güvenlik ağı, zayıf toplu taşıma, sistemik politik yolsuzluk ve bitmeyen savaşlar gibi diğer ülkelerdeki kitlesel protesto hareketlerini tetikleyen aynı suistimallere maruz kalıyoruz.

Ayrıca, yakında Kongrenin görevden azledebileceği başkan olarak yozlaşmış, ırkçı bir milyarderimiz var. Ancak Beyaz Saray dışında Trump’ı kovmak için tencere ve tavaları vuracak olan kitleler nerede? İnsanlar neden kongre temsilcilerinin ofislerini kapılarını kırmıyor, halkı temsil etmelerini veya istifa etmelerini talep etmiyorlar? Bu koşulların hiçbiri şimdiye kadar yeni bir Amerikan devrimini kışkırtmadıysa, tetiklemek için ne gerekir?

2011 İKTİDARI ETKİLEYECEK BİR HAREKETE DÖNÜŞMEDİ

1960’larda ve 1970’lerde, anlamsız Vietnam Savaşı ciddi, iyi organize edilmiş bir savaş karşıtı hareketi tetikledi. Ancak bugün hayatımızın arka planında ABD’nin bitmeyen savaşları bizi öfkelendiriyor. ABD ve müttefikleri uzak ülkelerdeki erkekleri, kadınları ve çocukları her gün, her yıl öldürüyor ve sakat bırakıyor. Tarihimiz aynı zamanda sivil haklar, kadın hakları ve eşcinsel hakları için kitlesel hareketlere tanık olmuştur, ancak bu hareketler bugün daha çok ehlileştirilmiştir.

2011’deki (Wall Street’i) İşgal Hareketi, tüm neoliberal sisteme meydan okumaya en yakın olan hareketti. Bu hareket hükümetin, nüfusun yüzde biri olan yolsuzlar tarafından yönetildiği ve onlar için olduğu gerçeğine bir nesli uyandırdı. Ve marjinalleştirilmiş yüzde 99 arasında dayanışma için güçlü bir temel oluşturdu. Ancak işgal ivme kaybetti, çünkü bir eylemlilik ve bir merkezi olmayan, demokratik bir forum halinden mevcut iktidar yapısını etkileyebilecek tutarlı bir harekete dönüşemedi.

İklim hareketi yeni bir nesli harekete geçirmeye başlıyor. İklim için Okul Grevi (Avrupa) ve Tükeniş İsyanı (İngiltere) gibi gruplar, dünya üzerindeki yaşamın sürdürülmesi yerine şirketlerin ve kârların büyümesini önceleyen bu yıkıcı ekonomik sistemi hedef alıyor. Ancak iklim protestoları Londra’nın ve dünyadaki diğer şehirlerin bazı bölgelerinde hayatı durdururken ABD’deki iklim protestolarının ölçeği henüz krizin aciliyetiyle eşleşmiyor.

ÖYLEYSE AMERİKAN HALKI NEDEN PASİF?

Amerikalılar enerjilerini ve umutlarını seçim kampanyalarına boca ediyorlar. Pek çok ülkedeki seçim kampanyaları, adil seçim yapmayı denemek için finansman ve reklam konusunda katı sınırlamalarla yalnızca birkaç ay sürmektedir. Ancak Amerikalılar, Barack Obama’ya 2008 yılında “Yılın Pazarlamacısı” ödülünü bile veren, ticari reklam endüstrisinin gittikçe büyüyen bir sektörünün yürüttüğü çok yıllı seçim kampanyalarına milyonlarca saat ve milyarlarca dolar harcıyorlardı. (Diğer finalistler John McCain veya Cumhuriyetçiler değildi. Apple, Nike ve Coors’tu)

ABD seçimleri sona erdiğinde binlerce yorgun gönüllü bayrakları toplayıp ve gerekeni yaptıklarına inanarak evlerine döner. Seçim politikaları değişim için bir araç olmakla birlikte, bu neoliberal kurumsal “merkez-sağ” ve “merkez-sol” siyaset modeli, kongredeki vekillerin ve her iki tarafın başkanlarının öncelikli olarak “Oynamak için para ödeyen” yüzde 1’e karşı sorumlu olmasını sağlar.

YASALLAŞTIRILMIŞ BİR RÜŞVET SİSTEMİ

Eski Başkan Jimmy Carter, Amerikalıların nezaketle “kampanya finansmanı” olarak adlandırdığı sistemi yasallaştırılmış bir rüşvet sistemi olarak açıkça tanımlamıştı. Uluslararası Şeffaflık Örgütü (TI), ABD’yi siyasi yolsuzluk endeksinde 22’nci sıraya koyarak, diğer bütün zengin ve gelişmiş ülkelere göre daha yozlaşmış olarak tanımladı.

Sürekli değişime neden olan ve gerçek değişime yol açan ve politikacıları sorumlu tutan politikaları ve sesi olan kitlesel bir hareket olmadan, neoliberal yöneticilerimiz, sıradan insanların kaygılarını ve çıkarlarını görmezden gelebileceklerini ön görür. Yaşadığımız dünya 1857’de Frederick Douglass’ın gözlemlediği gibi: “İktidar, talep olmadan hiçbir şey kabul etmiyor. Asla olmadı ve olmayacak.”

Diğer ülkelerdeki akranlarıyla kıyaslandığında sosyal ve ekonomik geçişkenlik konusunda olağanüstü şansları olduğuna inanan milyonlarca Amerikalı “Amerikan rüyası” mitini içselleştirdi. Başarılı olmazlarsa, bu onların suçu olmalı; yeterince akıllı değiller veya yeterince çalışmıyorlar.

ABD BİR ANOMALİDİR

Amerikan Rüyası sadece anlaması zor değil, aynı zamanda tam bir fantezi. Gerçekte, ABD zengin, gelişmiş ülkeler arasında en büyük gelir eşitsizliğine sahiptir. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütündeki (OECD) 39 gelişmiş ülkeden yalnızca Güney Afrika ve Kosta Rika, ABD’deki yüzde 18’lik yoksulluk oranını aşıyor. Amerika Birleşik Devletleri bir anomalidir: Sıra dışı bir yoksulluktan acı çeken çok zengin bir ülke. ABD’de fakir ailelere doğan çocukların diğer zengin ülkelerdeki fakir çocuklardan yetişkin olarak fakir kalma olasılıkları daha yüksektir. Ancak Amerikan rüyası ideolojisi, insanları daha adil bir toplum ve hepimizin ihtiyaç duyduğu ve hak ettiğimiz sağlık hizmetleri, eğitim ve kamu hizmetlerini talep etmek yerine, yaşamlarını kesinlikle bireysel olarak geliştirmek için mücadele etmeye ve rekabet etmeye zorluyor.

Şirketler medyası, Amerikalıları bilgisiz ve uysal yapıyor. ABD’nin şirketler medya sistemi, konsolide şirket mülkiyeti, sınırlı haber kapsamı, sınırsız küçülen haber odaları ve dar bakış açıları açısından benzersizdir. Ekonomi haberleri, şirket sahiplerinin ve reklam verenlerin çıkarlarını yansıtır; ulusal haberler ve tartışmalar keskin olarak hâlâ Demokrat ve Cumhuriyetçi liderlerin hakim söylemleri ile şekillenmekte ve sınırlandırılmaktadır. Kansız dış politika haberleri Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon tarafından belirlenir.

‘KLİKTİVİZM’ DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEYECEK

İnsanların kurumsal medyaya karşı koymak için sosyal medyada kendi gerçeklerini arayabilecekleri doğrudur, ancak sosyal medyanın kendisi bir dikkat dağıtıcıdır. İnsanlar, belki de bir dilekçe imzalamak dışında kanepeden kalkmadan öfke ve hayal kırıklıklarını gidermek için Facebook, Twitter, Instagram ve diğer platformlarda sayısız saatler geçiriyorlar. “Kliktivizm” dünyayı değiştirmeyecek.

Buna Hollywood’un sonsuz dikkat dağıtıcıları, video oyunları, spor ve tüketicilik ile iki yakalarını bir araya getirebilmek için birkaç işte çalışmakla gelen yorgunluklar da eklenir. Amerikalıların sonuçta ortaya çıkan politik pasifliği, Amerikan kültürünün tuhaf bir kazası değil, Amerikan halkının kafasını karıştıran, dikkatini dağıtan ve bizi kendi güçsüzlüğümüze ikna eden karşılıklı olarak pekiştirici bir ekonomik, politik ve medya sistemleri ağının kasti bir ürünüdür.

Amerikan halkının siyasal uysallığı, Amerikalıların olayların mevcut durumundan memnun olduğu anlamına gelmez. Ve bu teşvik edilen uysallığın Amerikan politik aktivistleri ve organizatörleri için yarattığı benzersiz zorluklar Şili, Haiti veya Irak’taki aktivistlerin karşılaştığı hayatı tehdit eden baskıdan kesinlikle daha korkutucu olamaz.

Öyleyse kendimizi, iktidar koridorlarının içinden geçerek bankaya gülerek giden ve bizlerin hayatları pahasına daha da fazla bir zenginlik ve güç elde eden egemen sınıflar için pasif izleyiciler ve akılsız amigolar olarak dayatılmış rollerimizden nasıl özgürleştirebiliriz?

BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLALAR

Bir yıl önce, 2019’un, 40 yıl boyunca dünyaya egemen olan neoliberal ekonomik ve politik sisteme karşı küresel bir ayaklanma yılı olacağını çok az bir grup insan ummuştu. Birkaç kişi Şili’de veya Irak’ta veya Cezayir’de yeni devrimler öngörüyordu. Ancak halk ayaklanmaları genel geçer olanı şaşırtmanın bir yolunu buluyor.

Bu ayaklanmaların her biri için nedenler de şaşırtıcı olmuştur. Şili’deki protestolar metro fiyatlarındaki artışla başladı. Lübnan’da bu kıvılcım WhatsApp ve diğer sosyal medya hesapları için önerilen bir vergi oldu. Yakıt vergisindeki artışlar Fransa’daki sarı yelek protestolarını tetiklerken, yakıt sübvansiyonlarının sona ermesi hem Ekvador hem de Sudan’da katalizör oldu.

Tüm bu hareketlerdeki ortak faktör, sıradan insanların yolsuzluğu, oligarşiyi ve plütokrasiyi destekleyen sistemlerde ve yasalarda kendi yaşam kalitelerine zarar vermesidir. Her ülkede, bu katalizörler, bardağı taşıran son damlalardı. Ancak bir kez insanlar sokakta olduklarında protestolar, liderlerin ve hükümetlerin istifasını talep eden daha genel ayaklanmalara dönüştü.

Silahları var. Ama sayısal üstünlük bizde. Devlet baskısı ve şiddet, yalnızca daha temel değişiklikler için daha fazla talep görmesine neden oldu. Ülkelerdeki milyonlarca protestocu, -Bolivya’daki sağcı darbenin şiddetli şiddetinin aksine- şiddetsiz ve barışçıl protesto gösterilere bağlı kaldı

Bu ayaklanmalar kendiliğinden görünmekle birlikte, 2019’da sıradan insanların ayaklandığı her ülkede aktivistler yıllarca sonunda çok sayıda insanı sokaklara ve manşetlere taşıyan, harekete geçiren hareketleri inşa etmek için çalışıyorlardı.

‘DOĞRUDAN EYLEM’E İNANÇ ARTTI

Erica Chenoweth’in şiddet içermeyen protesto hareketlerinin tarihi konusundaki araştırması, nüfusun en az yüzde üç buçuğunun siyasi değişim talep etmek için sokağa çıktığında hükümetlerin taleplerine karşı koyamadıklarına işaret etti. ABD’de, Transparency International, yolsuzlaşmış politik sistemimizin panzehri olarak sokak protestoları da dahil olmak üzere “doğrudan eylem”i gören Amerikalıların sayısının, Trump’ın görev almasından bu yana yüzde 17’den yüzde 25’e çıktığı sonucuna vardı. Chenoweth’in 3.5’den çok daha fazla. Sadece yüzde 28’i hâlâ “Temiz bir aday için oy kullanmak” olarak cevapladı. Belki de Amerikan halkına etki etmesi için doğru bir katalizörü bekliyoruz.

Aslında, ABD’deki ilerici aktivistlerin çalışmaları zaten neoliberal statükoyu rahatsız ediyor. Binlerce Amerikalıyı harekete geçiren çalışması olmadan Bernie Sanders, şirketler medyası ve Demokrat Parti tarafından büyük ölçüde görmezden gelinen az bilinen, Vermontlu bir senatör olarak kalacaktı. Sanders’ın çılgınca başarılı olan ilk başkanlık kampanyası 2016’da yeni nesil Amerikan siyasetçilere, Trump ve Biden gibi neoliberal siyasetçilerin yozlaşmış gündemlerinin üzerini örtmeye hizmet eden belirsiz sözler ve alkışlar yerine gerçek sorunlara, gerçek politika çözümlerini taahhüt etme zorunluluğu getirildi.

ABD’de, denizaşırı gördüklerimiz gibi kitlesel bir hareketi tetikleyenin tam olarak ne olacağını tahmin edemiyoruz, ancak gittikçe daha fazla sayıda Amerikalıyla, özellikle de gençlerle, ihtiyaçlarına hizmet etmeyen bir sisteme alternatif talep ediyorlar. Devrimci bir hareketin tutuşturacak şey her yerdedir. Biri ateş yakana kadar kıvılcımları çıkartmaya devam etmeliyiz.

(Çeviren: Ekim Kılıç)Arabaşlıklar Evrensel’e aittir.

Evrensel'i Takip Et