‘Sağlıkta Dönüşüm’ün mağduru KADINLAR
“Hastanelerdeki yatak sıkıntısına Sağlık Bakanlığı çözüm buldu! Ruh sağlığı bozukluğu olan hastalar, kanser hastaları organ ve doku nakli yapılmış veya yapılacak hastaların, hastanede yatmaları yatak işgali olarak görüldüğünden ve hastaneye gidip gelmeleri de zor olduğu için, Bakanlık, bu hastaların ambulansla randevu saatlerini geçirmeden hastaneye getirileceğini açıkladı.”
“Sağlıklı bebeklerin hasta gösterilip, yoğun bakım ünitesinde tutularak SGK’nın dolandırıldığı haberi üzerine aileler, Özel Kartal Hastanesine akın etti. Skandalı ortaya çıkaran hemşire, para almak için hastane ve lojmanda tutulan sağlıklı bebeklerden bazılarının enfeksiyon kaparak yaşamını yitirdiğini söyledi.”
“Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkan Yardımcısı Opr. Dr. Nejat Özgül, Türkiye’de kadınlarda kanser oranının hızla yükseldiğini, ülkede her yıl 20 bin meme, 1500 rahim, 3 bin 800 rahim ağzı, 4 bin 700 yumurtalık kanseri görüldüğünü söyledi.”
***
Uzun zamandır, gazetelerin “üçüncü sayfa” haberlerindeki şiddet ve cinayet haberlerinin ötesine geçmiş bir durumla karşı karşıyayız sağlık alanında. Son birkaç günün gazetelerinden yukarıya aldığımız örnekler bile, bu durumu göstermek için yeterli aslında. Sağlık ve sosyal güvenlik sistemimizin “reform” adı altında nasıl paraya endeksli hale getirildiğinin, sağlık hizmetlerinin piyasanın insafına bırakılması durumunda nelerin yaşanacağının ibret vesikaları gibi adeta.
Çalışmaları AKP döneminde başlatılan ve “büyük bir reform” olduğu iddiasıyla uygulanan “sağlıkta dönüşüm”ün sonuçları bunlar. Halkın sağlık hizmetlerinden hoşnutsuzluğunu da kullanarak “Daha iyi hizmet verileceği”, “Hastanede kuyrukların sona ereceği”, “Herkesin istediği hastaneye gidebileceği”, “İstediği doktora muayene olabileceği” söylemleriyle propaganda edilmişti “Sağlıkta Dönüşüm” politikaları.
AKP’nin iktidarda olduğu 8 yılın sonunda geldiğimiz nokta ise; 6 aylık hamile bir kadının yedi saatte dokuz hastane dolaşmak zorunda kalması ve dokuzuncu hastanede kendisine dayatılan sözleşmeyi imzalayınca kabul edilmesi. Ki bırakın insanların kendi kendine herhangi bir hastaneye gidebilmelerini, 112 Hızır Acil çalışanları bile aldıkları bir hastayı hangi hastaneye götürecekleri konusunda sıkıntı yaşıyorlar, hatta bütün gece dolaşmak zorunda kalabiliyorlar. Durum aslında bu kadar vahim.
KADIN SAĞLIĞI İKİNCİ PLANDA
Sonuçta diyebiliriz ki; “sağlıkta dönüşüm programı” tüm halkı olumsuz etkiledi.
Sağlık hizmetlerine erişim açısından, ülkemizin doğusuyla batısı arasında, kır ve kent arasında zaten var olan uçurum giderek büyüdü. Ve nasıl ki sağlıkta doğu-batı, kuzey-güney, kır-kent gibi ayrımlar varsa kadın-erkek ayrımı da var ve sağlıktaki eşitsizlikler en çok kadınları vuruyor.
Sağlık ve sosyal güvenliğin piyasalaştırılması, tüm dezavantajlı gruplarla birlikte kadınları daha olumsuz etkiliyor.
Yukarıda yer verdiğimiz kanser haberinde yer alan rakamlar bu bakımdan dikkat çekici: Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkan Yardımcısının açıkladığı rakamlar gösteriyor ki kanser vakalarındaki artış kadınlar açısından korkunç boyutlarda. Çünkü evi geçindirmekle yükümlü olanın erkek olduğu zihniyetinden hareketle, sağlıklı olmak erkeğe daha fazla hak olarak görülebiliyor ve kadın sağlığı ikinci plana itiliyor.
SOSYAL GÜVENCESİZLİK BAĞIMLILIĞI PEKİŞTİRİYOR
Genel Sağlık Sigortası Yasası’nın dört yıldır uygulanmayan, daha doğrusu uygulaması ertelenen bir hükmü var; “Prim ödemeyenlerin hizmet alamaması”nı öngörüyor. Bu hüküm bir kez daha, hazirandaki genel seçimler sonrasına, Ocak 2012’ye ertelendi.
Uygulanmaya başladığında emekçilerin sağlık hizmeti alabilmek için bir işi, daha doğrusu sigortalı bir işi olması gerekecek. Eğer yoksa sağlık primini kendisinin ödemesi gerekiyor. Sigortalı olmak yani kayıtlı çalışmak açısından da ülkemizdeki rakamlar pek parlak değil. 2009 yılı verilerine göre Türkiye’de çalışanların yaklaşık yüzde 44’ü kayıt dışı çalışıyor. Kayıt dışı çalışanların çoğunluğunu ise kadınlar oluşturuyor. Kırda çalışan kadınların yüzde 87.6’sı, kentte ise yüzde 34.8 kayıt dışı çalışıyor. Bu durumun doğal bir sonucu olarak kadınların sağlık hizmetlerine erişimi erkeklerin oldukça gerisinde.
Oysa kadınların sağlık hizmeti kullanma gereksinimi daha fazla (Hamilelik, doğum, doğum kontrolü vb. gibi nedenlerle). Ancak sosyal güvencesizlik durumu sağlık hizmetinden yararlanmayı engelliyor, daha ötesi kadını erkeğe bağımlı kılıyor. Dolayısıyla, şiddet görme, olumsuz evlilik yapma, olumsuz evlilik koşullarına boyun eğme durumlarını daha fazla yaşamasına neden oluyor.
DAYANIŞMAYA ÇAĞRI
Kadınlara bir çağrı ile bitirmek istiyorum; Sağlık emekçileri hem kendi talepleri hem de sağlık hakkı için bir süredir eylemde. Herkese eşit ve ücretsiz sağlık hizmeti sunulması, sağlık kurumlarında alınan katkı-katılım paylarının kaldırılması talepleriyle 19-20 Nisan tarihlerinde yapacağımız grev aslında tüm halkın, en çok da kadınların grevi. Kadınları, kendileri ve çocukları için 19-20 Nisanda hastane bahçelerinde yapacağımız eylemlerle dayanışmaya bekliyoruz.
BEBEK ÖLÜM HIZINDA BİR TEK IRAK’TAN İYİYİZ
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, obeziteyle mücadele için ilginç bir öneri getirdi. “Kilolu kişilere şişko dersek obeziteyi yeneriz.”
Önerisinin nedenleri de en az önerisi kadar ilginçti: “Asıl sağlık sorunumuz bu. Türkiye’nin problemleri sıtmayla, ishalle, çocuk yaşlarında pnömoni ölümleriyle ilgili değil. Türkiye’nin problemleri yüksek hızda seyreden bebek ya da anne ölümleriyle ilgili değil.”
Oysa AKP döneminde salgın hastalık uyarılarının artmış olması bir yana, bebek ölüm oranı da AB ülkelerinin çok üstünde. Türkiye’de bebek ölüm oranı binde 21 iken İsveç’te binde 3, İngiltere’de binde 5, komşularımız Yunanistan’da binde 4, Bulgaristan’da binde 12’dir. Daha açık söylersek, komşularımız içinde sadece Irak bizden daha kötü durumdadır ki bunda, yıllardır süren savaşlar ve işgalin etkisi olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bebek ölümlerinin altında yatan temel nedenlerin başında beslenme yetersizlikleri gelirken, anne ölümlerinin başta gelen nedenleri ise doğum sonrası kanama, gebelik zehirlenmesi ve enfeksiyonlardır. Yani bakanın ifade ettikleri doğru değil. Anne ve bebek için sağlıklı olma durumu bebeğin ana rahmine düşmesinden önce başlayıp, hamilelik boyunca sağlıklı beslenme, düzenli doktor kontrolü ve doğumdan sonra da anne ve bebeğin korunması, beslenmesi ve rutin aşı ve kontrollerinin yapılması ile mümkün olabilir.
*Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Genel Merkez Yöneticisi
Evrensel'i Takip Et