17 Mart 2018 23:35

Doç. Dr. Yaprak Gürsoy: Kısa vadede Ege’de çözüm ışığı yok

Son olarak Türkiye'nin 2 Yunanistan askerini tutuklamasıyla gerilen iki ülkenin ilişkilerini Doç. Dr. Gürsoy, Evrensel'e değerlendirdi.

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul
 

Kardak kayalıkları, Lozan Antlaşması, Kıbrıs gazı ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Yunanistan’a kaçan askerlerin iade edilmemesi gibi gerekçelerle sık sık artan Yunanistan-Türkiye gerilimine son olarak bir de Edirne’den yanlışlıkla sınırı geçen iki Yunanistan askerinin tutuklanması eklendi. 

İngiltere’deki Aston Üniversitesi'nden Doç. Dr. Yaprak Gürsoy ile Yunanistan-Türkiye ilişkilerini konuştuk.

Askerlerin durumuna ilişkin krizin orta vadede diplomatik yollarla aşılma ihtimali olduğunu düşünen Gürsoy, “Ege’de yükselen tansiyonun darbe sonrasında yaşanan gelişmelere bağlı olduğu yorumunu yapabiliriz. Ama bu yorumu yaparken ikili ilişkilerin arka planında yatan tarihsel sorunları da göz ardı etmemeliyiz” dedi. Gerilimin bir çatışmaya dönmesini imkansız görmese de çatışma beklemeyen Gürsoy, buna rağmen kısa vadede bir çözüm de ummuyor. 

15 Temmuz darbe girişiminden sonra helikopterle Yunanistan’a sığınan 8 firari askerin iadesini reddetmesi gündemdeyken bu kez Edirne’de Türkiye ile Yunanistan arasındaki sınırı geçtikleri için 2 Yunanistan askeri tutuklandı. Askerler üzerinden süren gerilime ilişkin neler diyeceksiniz? 

Uzun senelerdir sınırı geçen askerler üzerinden Yunanistan ve Türkiye arasında bir gerilim yaşanmamıştı. Bu olay kuşkusuz akıllara Türkiye’nin 8 darbeci askerin iade edilmesi için Yunan askerlerini takas etmek isteyeceği senaryosunu getiriyor. İki olay arasında bir bağlantı olduğunu düşünmek şu anki bağlam göz önüne alındığında sanırım yanlış bir varsayım olmaz. Ancak Yunanistan’daki 8 Türk askeri ile Türkiye’deki 2 Yunan askerinin hukuki durumlarının da ayrı olduğu açık. Yunanistan’daki Türk askerleri sığınma talebinde bulundular ve eğer Türkiye’ye iade edilirlerse darbeye teşebbüs etmek suçuyla yargılanacaklar. Türkiye’deki Yunan askerleri ise kötü hava koşulları ile yanlışlıkla Türkiye sınırını geçtiklerini söylüyorlar ve şu an casusluk yaptıkları iddiasıyla hapiste tutuluyorlar. 

Kısacası hukuki olarak böyle bir takası meşrulaştırmak oldukça zor olur. Zaten Yunanistan Dışişleri Bakanlığından da bu ayın başında Türkiye ile savaş halinde olmadıkları için böyle bir esir değiş tokuşunu andıran anlaşmanın söz konusu olmadığı yönünde bir açıklama geldi. Kısa vadede bu sorunun çözüleceğine dair pek bir ışık yok, ancak orta vadede diplomatik yollarla bu kriz elbette aşılabilir.

Kardak kriziyle birlikte Türkiye-Yunanistan arasında Ege gerilimi tekrar gündeme geldi. Bu gerilimin içine Kıbrıs etrafında doğal gaz aramasını da ekleyebiliriz. Gerilimin geleceğine ilişkin değerlendirmeniz ne yöndedir?

Türkiye-Yunanistan arasındaki Ege sorunları da, Kıbrıs Adası çevresindeki münhasır ekonomik bölge ile ilgili ihtilaflar da yeni değil. Zaten uzun zamandır devam eden bu sıkıntılar hem ülkelerin kendi içlerindeki gelişmeler hem de bölgesel koşullardaki değişikliklerle alevlenebiliyor. Bazen de 1996 Kardak krizinde yaşadığımız gibi kimsenin öngöremeyeceği kazalar da iki ülkeyi savaşın eşiğine kadar getirebiliyor. Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi kendi iddia ve taleplerinden vazgeçme niyetlerinde değiller. Dolayısıyla taraflar dönem dönem birbirlerinin gücünü ve azmini tartacak, eğer bir gün çözüm masasına ciddi olarak oturulursa, o zaman ellerinde koz olabilecek kazanımlar da elde etmek için çıkışlar yapabiliyorlar. Kısacası, bugünkü duruma bakarsak, Ege’de yükselen tansiyonun darbe sonrasında yaşanan gelişmelere bağlı olduğu yorumunu yapabiliriz. Ama bu yorumu yaparken ikili ilişkilerin arka planında yatan tarihsel sorunları da göz ardı etmemeliyiz. 

‘LOZAN SORUNLARI ÇÖZMEDE YETERSİZ’

Doç. Dr. Yaprak GürsoyCumhurbaşkanı Erdoğan, Lozan Antlaşması çıkışını Yunanistan’a yaptığı ziyarette de sürdürdü. Lozan üzerinden yapılan siyasete ilişkin hem AKP hem de CHP’nin yaklaşımını nasıl yorumluyorsunuz?

Lozan Antlaşması’nın Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunları çözmek için yetersiz olduğu açık. Bu, örneğin Ege Denizi’ndeki adacıkların kime ait olduğu sorusunda da karasularının kaç mil olacağı konusunda da ortaya çıkıyor. Bu sorunların çözümlenebilmesi için yeni antlaşmalar yapılması gerekiyor. AKP’nin tutumunu bu bakış açısıyla değerlendirmek mümkün. Ancak bir başka açıyla baktığımızda da Lozan Antlaşması’nın sadece Türkiye ve Yunanistan arasında yapılmadığını, Birinci Dünya Savaşı’nı ve Kurtuluş Savaşı’nı fiilen bitiren, bugünkü sınırlarımızı çizen ve Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğinin tanınmasını sağlayan bir antlaşma olduğunu da görüyoruz. CHP’nin tutumu da bu antlaşmanın bu sebeple dokunulmaz olduğu yönünde. Her iki görüşün de kendine göre geçerliliği var diyebiliriz. 

Lozan Antlaşması, Yunanistan’daki hükümetlerin iç politikasında nasıl bir yer tutuyor?

Lozan Antlaşması’nın değiştirilmesi şu an için Yunanistan hükümetinin gündeminde değil. 

Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan Atina ziyaretinde bu meseleyi gündeme getirdiğinde mevkidaşı Prokopis Pavlopulos böyle bir değişikliği kabul etmediğini açıkça beyan etti. Yunanistan hükümetinden de muhalefet partilerinden de benzer tepkiler geldi. Dolayısıyla Türkiye hükümetinin bu yöndeki talepleri Yunanistan’da karşılık bulacağa pek benzemiyor. Aksine Yunanistan’da iki ülke arasındaki savaşı sonlandırmış ve sınırları çizmiş bu antlaşmanın sorgulanması Türkiye’nin agresif niyetler içinde olabileceği kuşkusunu uyandırıyor.

Gerilim yükseldikçe, iki ülke arasındaki ilişkiler savaş aşamasına gelir mi?

Bugüne kadar hiçbir kriz savaş aşamasına gelmedi. 

Bunun böyle devam edeceği makul bir beklenti olur. Ancak bu beklenti içinde olup her iki taraf da riskli adımlar atmaya devam edemez. 

Nitekim beklenmedik kazalar çok daha ciddi boyutlara ulaşırsa, örneğin sivil veya askeri can kayıplarına sebep olursa, hiç beklemediğimiz ve hepimizi şok edecek bir şekilde kendimizi aniden NATO müttefikimizle sıcak bir çatışmanın da ortasında bulabiliriz.

KRİZ DEVAM EDERSE, NATO VE ABD AKTİF BİR ROL OYNAYABİLİR

Yunanistan-Türkiye arasında yaşanan gerilim siyasetinde, başta Avrupa Birliği olmak üzere, ABD ve Rusya’nın tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Avrupa Birliği (AB) şimdilik Yunanistan’dan ve Kıbrıs Rum kesiminden yana bir tavır almış gözüküyor. Burada şaşılacak bir durum yok, her ikisi de AB üyesi ve AB kendi üyelerini destekleyecek şekilde davranacaktır. NATO ise her zamanki gibi Yunanistan ve Türkiye’ye eşit mesafede durmaya devam ediyor. Neticede her iki ülke de NATO üyesi. Rusya’nın ise Rum Kesimi ile de Yunanistan’daki hükümet partisi SYRIZA ile de (daha önceki Yunan hükümetlerinin aksine) ılımlı ilişkileri var. Rusya’nın Türkiye ile ilişkilerinde yeni bir saha açmak istemeyeceği gibi bir varsayımda bulunursak kısa vadede Ege ve Doğu Akdeniz’deki gelişmelere açıkça müdahil olmasını beklemiyorum. Bu konuda çeşitli beklentiler (Rusya’nın arabuluculuk yapabileceği gibi) veya endişeler (Rusya’nın bölgede gücünü artıracağı gibi) var. Kriz büyür veya daha uzun süre devam ederse bu senaryolar da gerçekleşebilir ve NATO ve ABD de daha aktif bir rol oynayabilir.

MEDYA KRİZLERİN SEBEBİ DEĞİL YANSIMASI

Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde dönem dönem inişler çıkışlar yaşanıyor. Bu dönemlerde her iki ülkenin medyasının yayıncılığını göz önüne aldığınızda değerlendirmeniz nedir?

Her iki ülkenin basınının da çoğunlukla dolaylı yollardan, ama bazen 1996 Kardak krizinde yaşadığımız gibi, doğrudan iki ülke arasındaki ilişkileri çıkmaza soktuğu sıkça dile getirilen bir gerçek. Ancak burada medyayı çok da eleştirmemek gerekiyor diye düşünüyorum. Neticede her iki ülkedeki basın-yayın organları da kendi hükümetlerinin söylem ve davranışlarını yansıtmak durumundalar. Eğer iki ülke arasında gerilim artıyor ve bu gerilimi makul seviyelere çekmek için hükümetler adım atmıyorsa, basın bu konuda nasıl bir liderlik üstlenebilir ki? Kaldı ki, 1999 depreminden sonra yine aynı basının haberlerinde barışçıl bir üslup kullanabildiğine de şahit olduk. Dolayısıyla medyayı çoğunlukla krizlerin ana sebebi olarak değil de daha ziyade bir yansıması olarak görmek gerekiyor diye düşünüyorum.

{{347955}}

ÖNCEKİ HABER

Ne patronların bizi düşüneceği var ne de yetkililerin

SONRAKİ HABER

‘İnsanları anladığınızda iyilik çoğalıyor’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...