01 Mayıs 2017 00:14

Benim sarıkanatım yeter ki yaşasın!

12 Eylül döneminde yaşananların geride bıraktıklarını bir aile üzerinden anlatan kitabı Oltacı'yı, yazarı Vecdi Çıracıoğlu ile konuştuk.

Paylaş

Eylem AYDOĞDU
İstanbul

Vecdi Çıracıoğlu’nun yeni kitabı Oltacı, İletişim Yayınları’ndan çıktı. Kitap, 12 Eylül döneminde yaşananların geride bıraktıklarını bir aile üzerinden anlatıyor. Çıracıoğlu’yla ‘Oltacı’yı konuştuk.

Kitabınız ‘Oltacı’yı devrimci çocuklarını ihbar eden babalara ithaf etmişsiniz. Kimdir Oltacı Miran?

Çok tanıyorum bu tür babaları ve beni çok etkileyen bir olaydı bu anlattığım. Esasında bir arkadaşımın babası Oltacı Miran karakterimin esinlendiğim gerçek kişisi... Benim eskiden çalıştığım bir fabrikada ambar müdürüydü. Gerçek bir olaydan yola çıkarak yazdığım bir hikaye Oltacı. 12 Eylül olmuş ve aradan iki sene geçmiş bir dönemde yaşanmış bir olay. Azınlık bir birey Oltacı Miran, hem ermeni olmanın azınlığı hem de çocuğu devrimci olan bir babanın azınlığını yaşıyor. 

Neden baba böyle bir şey yapıyor?

Babaya “Oğlunu öldüreceğiz” dendiği için ihbar ederek çocuğunun hayatını kurtarmaya çalışıyor. Babalar böyle yaklaşırdı o zamanlarda olaylara; fakat anneler başka bir bakış açısıyla “Öldürürseniz öldürün” diyerek çocuklarını ihbar etmezlerdi.

İhbar edilen çocuk  babasının kendisini ihbar ettiğini biliyor mu?

Babanın kendi oğlunu polise ihbar ettiği kişi bizlerin eskiden bildiği birisi, şu an aynı yaşlardayız. O zamanlarda, bir siyasi hareket dergisinin sorumlusuydu. Babasının kendisini ihbar ettiğini hemen öğrenmişti. Babasıyla da arası hiç bozulmadı. 

Çocuğunu ihbar eden ve eşi vefat eden bir adamı derinlemesine yazmışsınız. Hepimiz birer Oltacı Miran oluyoruz ...

Bir sohbet sırasında, Fethi Naci bana şöyle demişti; “Sen bir siyasi olayı yazabilirsin, bir devrimcinin ağzından nasıl bir işkence gördüğünü de anlatabilirsin, ama oğlunu ihbar eden babanın ruhunu anlattığın zaman  edebi bir kitap yazmış olursun.” Bu kitapta böyle bir babanın ruh halini yazmaya çalıştım. 

Babanın denizle, balıklarla olan büyük bir bağını da anlatıyorsunuz.

Babanın denizle kurduğu ilişkideki balık esasında oğlu. Her gün denize balık tutmaya gitmesi de oğluna gidiyor duygusunu içeriyor. Yalnız olma ve birey olmanın ne kadar zor olduğunu anlatmaya çalıştım. Çünkü 12 Eylül’de birçok arkadaşım siyasi organizasyonlarından ayrılıp, hücreye kapattırdılar kendilerini. Tekrar denize gittikten sonra salınan balık var hikayenin içinde. Balık tek başına bir mağaranın içine giriyor, etrafı izliyor, tıpkı hücrede yaşayan kitlenin içindeki birey gibi... 

Kendi ihbar ettiği çocuğuna işkence yapılıyor, buna karşı çok tepkisiz kalmıyor mu?

Çocuğuna işkence yapıldığını biliyor ama boyutunu bilmiyor.  Bir polisin ağzından kendi oğlu gibilerine yapılan işkenceyi dinleyince tepkisi yine ‘Kendine göre’ oluyor. Sanrılarla işeyen bir adam Oltacı Miran, onun yapabileceği bu kadar, verebileceği tepki de bu kadar.

Okumakla komünizmi eşleştiriyorsunuz.

Gözünü kitapların içinde açan bir insanın faşist olmasına imkan yok!  Oltacı “Benim oğlan kambur, bir  kambur nasıl devleti yıkabilir?” diyor. Ona “Fikir beyni senin oğlun”diyorlar. Çünkü insanlar, her zaman için düşünceden korkarlar. Yani çok ses çıkaran, bağıran çağıran, atak olan kişiler çevresinde dikkat çekebilir ama; esasında korkulacak insan tipi bilgili olan insan tipidir.

ÖNCEKİ HABER

Meşruiyet krizi siyasal alanla sınırlı değil

SONRAKİ HABER

Hatay'da çatışma: 1 asker ve 1 korucu yaralı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...