2 Mayıs 2016 00:57

Fatih POLAT

Türkiye 1 Mayıs’a; ülkenin büyük kentlerinde patlayan bombaların gölgesinde gitti. Ve 1 Mayıs sabahı Antep’ten yine bir patlama haberinin gelmesinin, psikolojik olarak Türkiye’nin birçok kentinde alana çıkmaya hazırlanan kitleler üzerinde bir etkisinin olmasından daha doğal ne olabilir? 

İstanbul’daki 1 Mayıs kutlama alanında tüm bu ortama rağmen on binlerce kişinin toplanmış olması değerliydi ve bu, ortamı değiştirmeye yönelik bir iradenin ifadesiydi.

Bu arada Beyoğlu, Tarlabaşı Bulvarı’nda ise Taksim yasakları sebebiyle bulundurulan TOMA’nın, karşıdan karşıya geçmek isteyen 57 yaşındaki Nail Mavuş’a çarparak ölümüne neden olması, mekan yasakçılığının bu 1 Mayıs’taki somut ve ağır bedeli oldu.

Bakırköy’deki alana girerken DERİTEKS’e üye işçiler, ‘1 Mayıs’ta 1 Mayıs alanındayız’ sloganı atıyorlardı. Bu bir anlamda bu alanların sahipleri olan işçilerin, 1 Mayıs alanını coşkuları ile ısındırarak günün havasına sokma çabasıydı. Belediye-İş, TÜMTİS ve DİSK ile KESK’e bağlı sendikalar da alanda farklı düzeylerdeki katılımlarla yerlerini almışlardı. Siyasi partiler de pankart ve flamalarıyla 1 Mayıs alanındaydı. 

Bu 1 Mayıs’ın temel fikrini, savaşa ve sömürüye karşı iş, barış ve özgürlük taleplerinin öne çıkarılması biçimde özetleyebiliriz. Bunu alandaki farklı kortejlerde farklı pankartlarla görmek mümkündü.

TGS-TGC ve TYS de, Bakırköy’deki 1 Mayıs’ta pankartları ve oluşturdukları kortejlerle katıldılar. TYS korteji, katledilmiş olan aydın ve yazarların isimlerini haykırıp, ardından da ‘burada’ diyerek onların anıları ve mücadelelerini de 1 Mayıs alanına coşkulu bir biçimde taşımış oldu.

TGS’nin ‘Gazetecilik suç değildir’ demek için 1 Mayıs’a katılım yönünde yaptığı çağrının da bir gereği olarak, bir süre sendikam TGS’nin pankartı arkasında yürüdüm. TGS ve TGC’nin başkan ve yöneticilerinin yanında katılımın görece temsili denebilecek bir düzeyde olmasından da bir sonuç çıkarmak gerekir. 

33 gazetecinin cezaevlerinde olduğu, gazetecilerin bir yıl önce attıkları haber içerikli tweetler nedeniyle bile sabahın köründe evlerinden alınabildiği, gazeteciler hakkında olmayacak şeylerden davaların açıldığı ve ifade özgürlüğü kapsamında sayılması gereken şeylerden de mahkumiyet kararları verilebildiği bir ortamda daha kitlesel bir yanıt vermeliydik. Şu ülkede gazetecileri kanı akmadan, cansız bedenleri toprağa düşmeden de bu alanları doldurabilmemiz gerekiyor. Kenarda durup yakınmak yerine, katılıp güçlendirmektir doğru olan.

Bu katılım sorununa rağmen basın emekçileri olarak, alandaki diğer işçi ve emekçilerle omuz omuza yürümek önemliydi. İyi haberlerin ve özgür habercilerin Türkiyesi’ne de ancak bu yoldan ilerleyerek varabiliriz.   

Evrensel'i Takip Et