Ek zam talebi, kıdem tazminatı, güvencesiz ve esnek çalışma: Güncel talepler ve mücadele olanakları
Sendikaların başına çöreklenmiş ağalardan çıt çıkmıyor. Çünkü onların derdi başka. Bu ara beyler genel kurullarda koltuklarını güvence altına alacak tüzük değişiklikleri ile meşgul! Bir bakıma onlar da güvence istiyor; fakat sermayenin saldırılarına karşı değil işçilerin muhalefetine karşı... İşçilerin önünde, fiili ve meşru temelde bir mücadeleyi örgütlemede inisiyatif almaktan başka bir yol bulunmuyor.

Ümit YILMAZ
Bilindiği gibi 1 Kasım seçimlerine giderken hükümetin işçi ve emekçilere yönelik vaatlerinin başında asgari ücretin 1300 liraya yükseltilmesi geliyordu. Ne var ki, yapılan artışın patronlara getirdiği ‘yük’ün yüzde 40’nın devlet (hükümet) tarafından karşılanması, buna karşlık asgari ücretin vergi dışı bırakılması talebinin dikkate alınmaması, Asgari Geçim İndirimi’nin (AGİ) ücretin içinde sayılarak fiilen ortadan kaldırılması ve temel tüketim maddelerine art arda yapılan zamlar asgari ücret balonunun sanılandan erken patlamasına yol açtı.
Asgari ücretle ilgili bu süreçte yapılan tartışmalar, Türkiye işçi sınıfının en temel gerçeklerinden birini -ücretlerin ne kadar düşük olduğunu- bir kere daha gözlere soktu. Sendikalı, defalarca TİS yaşamış, 10 yıllık kıdemi olan işçinin ücreti bir anda asgari ücret seviyesine indi. Böylece ek zam talebi, örgütlü-örgütsüz tüm işçilerin ortak talebi olarak kaçınılmaz biçimde sınıfın mücadele gündemine oturmuş oldu.
KİM ÖNDERLİK EDECEK?
Gelgelelim, bu noktada sorun şu ki; işçileri düşük ücretle kölelik koşullarında çalışmaya zorlayan, gelecek ve iş güvencesi olarak görülen kıdem tazminatını fona devrederek patronlara işçi çıkarma kolaylığı getiren girişimleri püskürtecek mücadeleyi örgütlemede işçi sınıfına kim önderlik edecek?
Sendikaların başına çöreklenmiş ağalardan çıt çıkmıyor. Çünkü onların derdi başka, bu yüzden gündemleri de başka. Bir bakıma onlar da güvence istiyor; fakat sermayenin saldırılarına karşı değil işçilerin muhalefetine karşı... Kısacası bu ara beyler genel kurullarda koltuklarını güvence altına alacak tüzük değişiklikleri ile meşgul!
“Sol” versiyonu dahil sendikal bürokrasinin bu ihaneti karşısında işçilerin önünde fiili ve meşru temelde bir mücadeleyi örgütlemede inisiyatif almaktan başka bir yol bulunmuyor. Ve bu momentumda gözler, 2015 Mayıs’ında sermayenin fabrika çalışma düzenine ve işbirlikçi sendika bürokrasisine karşı “metal fırtına”yı estiren metal işçilerine dönmekte.
METAL FIRTINA
Geçtiğimiz yılın mayıs ayında Bursa merkezli başlayan direniş, kısa sürede ülkenin başlıca sanayi kentlerine yayıldı. İki hafta süren direniş sırasında Renault, TOFAŞ, Ford Otosan, Türk Traktör gibi otomotiv fabrikaları ile ORS Rulman, Coşkunöz, Mako, Ototrim gibi tedarikçi firmalarda çalışan on binlerce işçi üretimi durdurarak fabrikalarını işgal etti. İşgal ve direnişin daha da yayılmasını önleyebilmek için diğer pek çok fabrikada patronlar işçilerin taleplerini peşinen kabul ettiklerini ilan etmek zorunda kaldı. Dış basında geniş yer tutan -tahmin edileceği gibi bizim tekelci medyamız tarafından içi boşaltılarak geçiştirilmeye çalışılan- bu direniş çeyrek yüz yılın en sert ve yıkıcı işçi eylemi olarak gösterildi.
Türkiye işçi sınıfı tarihi ve sendikal harekette 15-16 Haziran 1970 ve Zonguldaklı madencilerin 1991’deki büyük yürüyüşüyle kıyaslanan bu eylem -kitlesellik, kararlılık, militanlık gibi pek çok yönden benzerlikler taşısa da- sendika bürokrasisine rağmen değil doğrudan onu da süpürmeyi hedefleyen biçimde, baştan sona işçi inisiyatifinde gelişen ve ilerleyen bir eylem olarak çok özel bir yere sahiptir. Sendikal kademelerin her düzeyine bürokrasinin hakim olduğu ülkemiz açısından bu nokta son derece önemli.
AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN...
Başta otomotiv olmak üzere metal sektörü asgari ücret, kıdem tazminatı fonu ve taşeron işçilikle (güvencesizlik) ilgili gelişmelerden en fazla etkilenen sektörlerin başında gelir. İşçilerin ağırlıklı bölümünün 5-10 yıllık kıdeme sahip bulunduğu metal sektöründe ikramiyeler, sosyal yardımlar dahil giydirilmiş ortalama aylık ücret 1800 lira civarındadır. Çıplak ücret ise aşağı yukarı belirlenen 1300 liralık asgari ücret seviyesindedir.
Asgari ücretin 1300 lira olarak ilan edilmesinin ardından patronlar, işçilerin ek zam talebini karşılamak bir yana ikramiyeleri pazarlık konusu yapmaya başladı. Gıda sektöründe CP Piliç patronu ikramiyelerin kaldırılmasını fiilen gündeme getirdi ve fakat işçilerin tepkisi üzerine uygulamaya geçiremedi. MESS’in bu ikramiyelerin kaldırılmasını 2017’deki TİS sürecinde gündeme getirmek yönlü değerlendirmeler içinde olduğu söyleniyor. Sektörde örgütlü işçi sendikalarından ise bu konuda pratik bir tutum ortaya konulmuş değil.
Buna karşın çalışma koşullarının son derece ağır, ücretlerin ise düşük olduğu metal sektöründe işçiler arasında ek zam talep etmek ve mücadele ederek bunu kazanmak isteği giderek büyüyor. Gerçekte başta otomotiv işçileri olmak üzere metal işçileri, 2015 Mayıs’ında dile getirdiği taleplerinden vazgeçmiş değildir. Nitekim metal sektörünün “amiral gemisi” Renault fabrikası işçileri maaş bordosuna yansıyacak biçimde ek zam yapılması talebiyle harekete geçtiler. Üç bin işçi, yıllık bakım nedeniyle kapalı olduğu halde fabrikanın önüne gelerek taleplerini haykırdı. Renault işçisi, daha mücadeleci bir sendika olduğunu düşünerek örgütlendikleri Birleşik Metal-İş Sendikası yönetiminden, bu mücadelelerinde yanında olmalarını ve mücadeleye önderlik etmelerini bekliyor. Bu beklentilerini de “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” sözü ile ifade ediyorlar. Belli ki bu talep karşısında alacağı tutum, metal işçisinin Birleşik Metal-İş yönetimi hakkındaki değerlendirmelerinde, bir kriter oluşturacak.
İŞÇİ İNİSİYATİFİ, ARAYIŞLAR KOMİTELER...
Asgari ücrette AGİ’nin devre dışı bırakılması, kıdem tazminatı fonu oluşturulması girişimleri, taşeron sisteminden duyulan rahatsızlık ve ek zam talebi tüm sektörlerdeki işçilerin ortak talebi durumundadır. Yukarıda da vurguladığımız gibi sorun, bunun hangi biçimler altında pratik bir mücadeleye dönüşeceği ve ortaklaşacağı noktasında düğümlenmiş bulunmaktadır. Verili durumda metal işçileri Türkiye işçi sınıfının en ileri bölüğü durumundayken, Renault işçileri bu kavgada “mızrak ucu”nu oluşturuyor. Henüz Renault işçileri gibi eylemci bir noktaya ilerlememiş olsa da (özellikle Mayıs direnişinin yaşandığı) metal fabrikalarında mücadele isteği ve bu temeldeki arayışlar yaygın durumdadır.
Türk Metal Sendikası ve Öz Çelik-İş’in son örneğini üç yıllık sözleşmeye imza atmalarının oluşturduğu işbirlikçi tutumu ve Birleşik Metal-İş yönetiminin hükümetin grev erteleme kararı karşısındaki aldığı teslimiyetçi tutumu yaşayarak deneyimleyen metal işçisi, bürokrat sendikacılardan beklentiye girmenin kaybettireceğini fark etmiş bulunuyor. Bu yüzden de fabrikalarda yeniden komiteler kurmaya yönelerek inisiyatifi ele almaya çalışıyorlar. Renault işçilerinin direngen tutumu işçi kardeşlerinin bu çabalarına dayanak oluşturduğu gibi moral ve cesaret veriyor.
Belirtmek gerekir ki, böylesi bir anda örgütlü hareket etmek ve sendikal disiplin adına -ki sendika yönetimlerinin bu tür yaklaşımlar içinde olduğu söyleniyor- işçilerin inisiyatifini kıracak her tutum ve yaklaşım patronlara hizmet etmekten başka bir anlam taşımaz. Mücadeleyi zaafa uğratacak bir başka şey, ek zam başta olmak üzere talepleri mücadeleyle koparıp almak yerine, geri bilincin pompaladığı “aynı ücrete gider AVM’lerde çalışırım” anlayışıdır. Ne AVM’lerde bu çapta bir işçi talebi vardır ne de çalışma koşulları sanıldığı kadar rahattır! Yine bu süreçte işçiler için en büyük yanılgı, sendikacıların “Bu eksikliği 2017 TİS döneminde gidereceğiz” masallarına prim vermek olacaktır.
Metal işçilerinin grev ve direniş dönemlerinde kazandığı deneyimlerin ışığında bugünkü mücadelelerini örgütleyeceklerinden kuşku duymamak gerekir. Yaşanan deneyler göstermiştir ki, fabrika ve işletmelerde en küçük birimlere kadar örgütlülükler (komiteler) oluşturmak, kararları bu taban örgütleri aracılığıyla almak, fabrikalar arası koordinasyonu sağlamak, bu koordinasyonu farklı sektörlerden fabrikalara kadar genişletmek mücadelenin başarısı için mihenk taşı özelliğindedir. İşin anahtarı ise hiç şüphesiz sürecin her anında inisiyatifi işçilerin ellerinde tutmalarıdır.
Evrensel'i Takip Et