11 Nisan 2012 10:20

Hayalet anne Siyahlı Kadın

“Kadının yüzü, yitip giden gün ışığının ardında bıraktığı gri loşlukta insan teninden çok kemiklerin pırıltısına ve solukluğuna sahipti. Daha önce kadına baktığımda, kuşkusuz her defasında kaçamak bir bakıştan fazlası olmamasına rağmen, mahvolmuş yüzünde herhangi bir belirgin ifade fark etmemiştim fakat ne de olsa

Hayalet anne Siyahlı Kadın
Paylaş
Sevda Aydın

“Kadının yüzü, yitip giden gün ışığının ardında bıraktığı gri loşlukta insan teninden çok kemiklerin pırıltısına ve solukluğuna sahipti. Daha önce kadına baktığımda, kuşkusuz her defasında kaçamak bir bakıştan fazlası olmamasına rağmen, mahvolmuş yüzünde herhangi bir belirgin ifade fark etmemiştim fakat ne de olsa kadının had safhada hastalıklı görünümüne takmıştım aklımı ilk başta. Fakat şimdi gözlerim acıyana dek, hayret ve dikkatle kadına baktığımda gerçekten de yüzünde bir ifade olduğunu görüyordum. Bu ancak gördüğüm ifadeyi anlatmak için kelimeler yetersiz kalıyordu. Çaresizlik ve hasretle kendini belli eden bir nefret ve garez diye tarif edebileceğim bir ifadeydi; bu kadın adeta arzu edip ihtiyaç duyduğu, elde etmek için can attığı fakat ondan alınan bir şeyin arayışındaydı.”
Avukat Arthur Kipss’in tarif ettiği bu kadın İngiliz yazar Susan Hill’in 1983’te yazdığı ‘Siyahlı Kadın’ın ta kendisi. Polisiye Yazarı Hill’in bu romanı daha önce televizyona ve sahneye uyarlanmıştı. Şimdi de Sinemada. ‘Siyahlı Kadın’ı izlemek isteyenlere romanı da okumalarını salık veririm. Romanla film arasında tabii ki farklılıklar var ama filmi kitap kadar başarılı bulduğumu söyleyemem. Neyse bunu film eleştirmenlerine bırakıp, size kitaptan bahsetmek istiyorum. Kitap sondan başa bir bütünleme ile Arthur Kipps’in genç bir avukatken başına gelenleri anlatıyor. Noel arifesinde Arthur Kipps ve ailesi, şömine ateşinin başında toplanmış, hayalet hikayeleri anlatarak eğlenirler. Noel gecelerinin bir geleneği olan bu eğlenceden huzursuz olan Arthur’un çocukları onun da bir hikaye anlatmasını isterler. Ama çocukların, Arthur’un herkesten gizlediği ve unutmaya çalıştığı trajik bir hikayesi olduğundan haberleri yoktur. Genç bir avukatken, çalıştığı şirketin müvekkillerinden Alice Drablow’un cenaze işleri ve resmi belgelerini getirmesi için İngiltere’nin kuzeyine gönderilen Arthur Kipps, herkesin sakladığı ortak bir sırrın tam ortasına düşer. Kasabalıların tuhaf hallerini anlamayan ve sadece işini kaybetmemek için bir an önce verilen görevi yerine getirmek isteyen Kipss, ıssız bataklıklar ortasındaki Bayan Drablow’un karanlık Eel Marsh Evi’nde geçirdiği günleri o noel gecesine kadar kimseye anlatmaz. Gerçi o gece de anlatmaz. Bu hikayeyi sadece öldüğünde okumaları için yazar.
Bir dönem romanı olan ‘Siyahlı Kadın’da yazar, özellikle romanın gerilimini karakterlerin sakladıkları gizi ele veren dialoglarını çok iyi kurmuş. Avukat Kipss’in Bayan Drablow’un evinde geçen olaylarda evi ve içindeki garipliklerin imgelerinde de başarılı bir atmosfer yaratıyor. Bataklığın ortasındaki büyük ama eski ev, evin hemen dibindeki mezarlık, sis gibi pek çok bilindik gotik edebiyatın parçaları ‘Siyahlı Kadın’da son derece doğal kullanılmış. Hiçbir şey biçimsel olarak değişmiyor. Kipss’le beraber evin içinde gezinen okur, eskimiş eşyaların, mektupların, oyuncakların arasında evin ve eski sahibelerinin yaşadıklarına tanık oluyor.

OĞLUNA HASRET BİR HAYALET

Bayan Drablow’un kız kardeşi Jennet babasız bir erkek çoğu doğurur. Yalnız bir kadının babasız çocuğu dünyanın her yerinde benzer bir kaderi paylaşır. Çocuk anneden alınır ve evlatlık verilir. Jennet’in oğlunu da kızkardeşi Alice Drablow evlatlık edinir. Fakat daha çok küçükken evin çevresini saran koca bataklıkta boğulur. Jennet kardeşine yıllarca sitem dolu mektuplar yazar. “Oğlumu görmeme izin ver”, “Doğum gününe gelmeme izin ver” derken çocuğunun ölümünün ardından lanet yağdırmaya başlar. Bir süre sonra acıdan, kederden ölür Jennet. Bataklığın içinde kaybolmuş çocuğundan ayrı onca sene mezarında rahat duramaz. Hayaleti  kardeşine, ona çocuğundan ayrılmasına neden olan tüm kasabaya bunun azabını yaşatır. Normalde hayalet hikayelerinde hayaletler beyaz uzun örtülerle anlatılırken bu hikayede Jennet’in hayaleti siyah giysisiyle dolaşır. Çünkü o yaslı bir annedir. ‘Çaresizlik ve hasretle kendini belli eden bir nefret ve garez diye tarif edebileceğim bir ifadeydi; bu kadın adeta arzu edip ihtiyaç duyduğu, elde etmek için can attığı fakat ondan alınan bir şeyin arayışındaydı.’ diyen Kapiss’in de dediği gibi ondan alınan bebeğini arayışındadır.

Siyahlı Kadın, Susan Hill, Ceviri: Erhun Yücesoy, YKY, Roman
140 sayfa

ÖNCEKİ HABER

Çim biçme sanatı üzerine

SONRAKİ HABER

Mehmet Başaran’a mektup

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...